İskandinav müzik grupları başka bir alem. Gözüme bazen dar, bazen geniş görünen, kulağıma bazen bayık, ama çoğu kez orijinal gelen (o da kendi lisanlarında söylediklerinde) bu şarkıcı ve gruplarda hissettiğim tek bir ortak duygu var. Kapalı ve soğuk atmosferin hakkını veren kış sıkıntısını, aynı atmosferden sağlanabilecek dengeli bir huzurla buluşturabilmeleri. Kendine has demek zor. Amerikan popüler müziğinden ve indie kültüründen fazlaca besleniyorlar. Zaten kendi dilleriyle söylemedikleri sürece İskandinav olduklarını anlamak pek mümkün değil. Ama bu ön bilgiye sahip olduktan sonra dinlenirse, İngilizce bile söyleseler o atmosfere girebiliyorum şahsen. Bu yüzden birçok İskandinav albüm bende maça 1-0 önde başlar.
Üretkenliklerinin de ayrıca hayranıyım. Mesela Acid House Kings, Club 8, The Legends, Pallers, Poprace gibi grupları idare edebilen İsveçli Johan Angergård, yine İsveç'ten farklı tarzlarda gruplar kurma konusunda rekor kırmaya aday Nicke Andersson, birçok klas filme senarist ve yönetmen olarak imza atmış Danimarkalı Anders Thomas Jensen'in sinemadaki yansıması gibidirler. O filmlerde de müziklerdeki hissiyat hakimdir çoğu zaman. Belki de filmlerin yarattığı etki önce bilinçaltını doldurmuş, dinlenip beğenilen şarkıcı ve grupların İskandinav olduklarını öğrendikten sonra taşlar yerine oturmuştur. Bu, birçok ülkeye göre de farklı bir Avrupa soundu içerir bana göre. Mesela herhangi bir türe ait albümler arasında gönlüm Fransız, İtalyan veya İspanyol olanına değil, ilk olarak İskandinav olana kayar.
2002 yılından beri müzik dünyasında yer alan ve en orijinal isimlerden birine sahip Finlandiyalı Scandinavian Music Group, hepsinin içine "pop" kelimesi eklenmek suretiyle rock, folk, art, indie müzikleriyle 8 albüm devirmiş kalabalık bir grup. (Gruba bu ismi bulma aşamasında kendilerinin çok eğlendiklerini düşünüyorum.) Onlardan epeydir haberim vardı. Ancak 2014 tarihli Terminal 2 albümlerini pek beğenmediğimden o külliyata hiç girmek istemedim. Ne zaman ki son albüm Baabel ile onlara bir şans daha vermek istedim, o zaman icra ettikleri şık popun Fince ile olan birlikteliği kulağıma daha kıvamlı geldi. Hemen öncesinde bir başka Finlandiyalı şarkıcı olan Anna Puu'nun gayet sevimli son albümünü dinledim. Belki bende konser öncesi ısındırma durumu yaratmıştır. İngilizce takılan daha sert yurttaşları Nightwish, Von Hertzen Brothers, Insomnium gibi isimlerin de ufak farklılıklarla bu İskandinav ruhuna haiz olduklarını düşünmekle beraber, SMG müziğine ısındırma sağlayabilecek en iyi müziğin vokalleri mutlaka Fince olmalı.
Terhi ve Pauliina Kokkonen kardeşlerin işte bu Fince ile sürüklediği Baabel'deki şarkılardan açılıştaki Baabel, Jättiläinen, Suurin rakkaus ve Jos olen rehellinen baş favorilerim oldular. Bu dört şarkı, pop rock'ın dirayetli yanlarını, İskandinav duruşuna ait duygularıma tercüman olur nitelikte yansıtıyor. Demek istediğim şeyi anlatamadığımın çok farkındayım. İşte müzik tam da burada devreye girmesi gereken bir şey. Ayrıca Frank & Claire, 7. kerros, en çok da Tyhjälle taivaalle grubun başka bir özelliğini de ortaya koyuyor. Albümün dingin ve gizemli yanını ortaya koyan bu üç şarkı her ne kadar "art pop" diye konumlandırılmış olsa da (ve buna hak versem de) bence dream pop ile dirsek temasını hiç kaybetmeyen besteler olarak bu tanımı daha çok hak etmekteler. Uygun bir zamanda Scandinavian Music Group diskografisine bir yolculuk görünüyor gibi. Henüz duymadığım daha 6 albümleri var. Hatta Terminal 2'nun üstünden bir daha geçebilirim. Ve hatta üstüne henüz izlemediğim bir Anders Thomas Jensen filmiyle cila çekerim.
1. Baabel
2. Frank & Claire
3. Jättiläinen
4. Tyhjälle taivaalle
5. Sido tiukempaan
6. Suurin rakkaus
7. Ikaros (feat. Tuomo)
8. Jos olen rehellinen
9. 7. kerros
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder