31 Aralık 2017 Pazar

Issız Ada Radyosu Arşivi (Aralık 2017)

Matthew Good - Something Like a Storm
Yıl: 2017 Kanada
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Decades"

Black Swan Lane - Under My Fallen Sky
Yıl: 2017 ABD
Tür: Indie Rock, Dream Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Stop to Smile"
Ayben - Başkan
Yıl: 2017 Türkiye
Tür: Hip-Hop, Rap
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fenomen" (feat. Ceza)
 
Shaun of the Dead (OST)
Yıl: 2004 İngiltere
Tür: Rock, Pop, Alternative Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: The Specials - "Ghost Town"
Pierre Kwenders - MAKANDA at the End of Space, the Beginning of Time
Yıl: 2017 Kongo/Kanada
Tür: Afro-Funk, Afro-Pop, World
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sexus Plexus Nexus"
Five Alarm Funk - Rock the Sky
Yıl: 2012 Kanada
Tür: Funk, Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Iron Pegasus"
Octopussy - Dwarfs & Giants
Yıl: 2017 Polonya
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Search"
Ezhel - Müptezhel
Yıl: 2017 Türkiye
Tür: Hip-Hop, Rap
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bazen (feat. Emel)
 
King Gizzard and The Lizard Wizard - Gumboot Soup
Yıl: 2017 Avustralya
Tür: Psychedelic Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Greenhouse Heat Death"
VA - Enter the Void
Yıl: 2017 ABD
Tür: Indie Rock, Alternative Rock, Surf Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: San. Marlo - "Dreaming"
 
VA - Enter the Void, Vol. 2
Yıl: 2017 ABD
Tür: Indie Rock, Alternative Rock, Surf Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Glitter Trails - "Stay With You"
The Aquaholics - Surfing With Satan
Yıl: 2017 ABD
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Trog Stomp"
 
Future Islands - The Far Field
Yıl: 2017 ABD
Tür: Indie Pop, New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cave"
Décum - You're a Liar
Yıl: 2017 ABD
Tür: Garage Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "You're a Liar"
Kendrick Lamar - DAMN.
Yıl: 2017 ABD
Tür: Hip-Hop, Rap
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "HUMBLE."
The Perks of Being a Wallflower (OST)
Yıl: 2012 ABD
Tür: Alternative Rock, New Wave, Dream Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: David Bowie - "Heroes"
David Bowie - Black Tie White Noise
Yıl: 1993 İngiltere
Tür: Art Pop, Electronic
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Jump They Say"
Shinobi Ninja - Bless Up
Yıl: 2017 ABD
Tür: Alternative Rock, Funk Rock, Hip-Hop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Programmable Animal"
 
Led Zeppelin - Houses of the Holy
Yıl: 1973 İngiltere
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dancing Days"
Robert Plant - Carry Fire
Yıl: 2017 İngiltere
Tür: Folk Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "The May Queen"

25 Aralık 2017 Pazartesi

King Gizzard & The Lizard Wizard - Flying Microtonal Banana


2010 senesinde Melbourne/Avustralya'da kurulan yedi kişilik King Gizzard & The Lizard Wizard, o zamandan beri 12 albüm, 4 EP çıkarmış, üretkenliğinin zirvesinde bir grup. İlk albümleri 12 Bar Bruise'ü 2012'de çıkardıktan sonra, her yıla ikişer albüm sığdırarak ilginç bir albüm kariyeri belirlemişler. 2016'yı Nonagon Infinity adlı tek bir albümle geçiren grup, 2017'de tam dört albüm yaparak kendini aşmış bulunuyor. Psychedelic rock, neo-psychedelia gibi uçuk kaçık türler benimseyip, bunları garaja sokmak suretiyle kimi zaman pop, caz, surf, bossa nova ile bile ilişkilendirmeleri neticesinde kendilerini sıradışı bir yerde konumlandırmaları (ya da bunu müzik medyasının yapması), onları eklektik, aynı zamanda zor bir yere koydu. Evet, benim için King Gizzard zor bir grup. Müziğin "psychedelic" ve "experimental" kısmıyla aram hiçbir zaman çok iyi olmadı. Bu yüzden daha önce dinlediğim 3-4 albümlerinden aklımda kalan yegane şey, onları anlamadığım, anlamak için de çaba göstermek istemediğim oldu. Müzikal yetenekleri, enstrüman hakimiyetleri bu psych ve deneysel oluşlarının gölgesinde kaldı bana göre.

2017 içinde sırasıyla Flying Microtonal Banana, Murder Of The Universe, Sketches Of Brunswick East ve Polygondwanaland albümlerini yapan grup, yukarıda sözünü ettiğim 3-4 eski albümleri yüzünden hiç sallamadığım bir statüdeydi. Ta ki, bir playlist içinde tesadüfen sekiz dakikalık Rattlesnake'e rastlayana kadar. Nasıl geçtiğini anlamadığım o sekiz dakika (aslen 7:50), duymayalı grubun seviye atladığını düşündürdü. Zira daha önce hiç şarkı gibi şarkı yaptıklarını duymamıştım. Hatta o playlistte King Gizzard & The Lizard Wizard adını görünce şarkıyı atlamayı bile düşündüm. Çünkü zamanında bana çok çektirdiler. Ama Rattlesnake'in o yılan sinsiliğindeki melodisi, özellikle 70'lerin psychedelic, progressive ve Anadolu rock (evet Anadolu!) motiflerini ustalıkla kaynaştırmış yapısı, üstüne bir 7:50 daha olsa giderdi dedirtti. Öyle ki, grup hakkındaki görüşlerimi bir kenara koyup, 2017'de çıkardıkları dört albümün peşine düştüm. Amacım sadece Rattlesnake'i bulmak değil, o kıvamda başka şarkı olup olmadığına bakmaktı. Ben kendimi o "başka şarkı" ümidine hazırlamışken, aynı kıvamda komple bir albüme rastladım. Adı da Flying Microtonal Banana idi.


Diğer üç albümü hemen aradan çıkarayım. Zira yine deneysel, gıcıksal özelliklerine geri döndükleri bu albümlerden hiçbir şey anlamadığım gibi, anlar gibi olduğum kısacık anlarda da beni adeta geri itiverdiler. Oysa 24 Şubat'ta çıkmasına rağmen Ekim ayında tanıştığım, o zamandan beri de altından girip üstünden çıktığım, dinlemediğim günlerde özlediğim, kavuştuğumda mutlu olduğum Flying Microtonal Banana, sanki King Gizzard'ın değil de, zaman tüneliyle günümüze düşmüş, yolda gelirken 70'lerden bir Anadolu rock grubuyla bedensel dönüşüme uğramış yabancı bir grubun elinden çıkma gibi duruyor. Bu tarifi çok daha iyi yapabilmek mümkün. Ama dokuz şarkının hepsi kendi içlerinde o tarifleri sakladığı gibi, olağanüstü bir bütünlük içinde konsept albüm havası yaratıyorlar. Mesele sadece Rattlesnake'ten ibaret değil. Open Water, Sleep Drifter, Billabong Valley, Anoxia, Nuclear Fusion ve kapanıştaki albüme adını veren, zurnalarıyla tüylerimi diken diken eden enstrümantal Flying Microtonal Banana süper parçalar. Gitarların çoğu zaman elektro bağlama hissiyatı yaratmasıyla oluşan muhteşem atmosfer sonucunda o zurnaların kimi şarkılarda birden ortaya çıkıp, zaten albümün oryantal gücünden başı dönmüş dinleyeni iyice kıvama getirmesinin tadına doyulmuyor.

Dokuz şarkıdan beşini tek başına, Flying Microtonal Banana ve Nuclear Fusion'ı gitarist Joey Walker ile birlikte yazan, multi-enstrümantalist ve vokalist Stu Mackenzie'nin inanılmaz bir özümseme yaşadığı kesin. Zaten çeşitli yerlerde verdiği demeçlerde grupça Aşık Veysel, Erkin Koray, Selda Bağcan hayranı olduklarını dile getirmiş. Lakin hayranı oldukları bu efsanelere elitist ve oryantalist değil, şaşırtıcı bir içselleşmeyle bakmasını bilmişler. Onları dinlemekle kalmamış, müzikal felsefelerini, psychedelic ve progressive yerelliklerini, kendilerine verdikleri evrensel ilham emarelerini hayranlık verici bir doğallıkla biraraya getirerek çalıp söylemişler. Tabii bunu yaparken o nostaljik bileşenleri yıpratmadan modernize etmeyi, o modernliği mikrotonal 70'lere mal etmeyi, ana kaynağın orası olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde işaret etmişler. Bu konsept tüm gruba öyle sirayet etmiş ki, sadece Stu Mackenzie değil, muhteşem Anoxia'yı tek başına yazan Joey Walker ve bu dokuz şarkıya hayat veren diğerleri artık ölümsüz hale gelmiş bu albüme binlerce ayrıntı katmışlar. Bir daha böyle bir albüm yaparlar mı bilmem. Yapmasalar da olur. Zaten eski sıkıcılıklarına dönmüşler. Her dinleyişte bir öncekinden farklı detayların keşfedildiği bu olağanüstü deneyim, içinde bulunduğumuz kaosa, anlamsızlıklara, adaletsizliklere inat, müziğin ölümsüzlüğüne, zamansızlığına, bağımsızlığına doğudan doğup batıyı da ısıtan bir güneş gibi doğuyor.

1. Rattlesnake
2. Melting
3. Open Water
4. Sleep Drifter
5. Billabong Valley
6. Anoxia
7. Doom City
8. Nuclear Fusion
9. Flying Microtonal Banana

13 Aralık 2017 Çarşamba

Baby Driver (OST)


Edgar Wright, muzip senaryoları, kendine has yönetmenlik fikirleri kadar filmlerine fon oluşturacak müzikleri ve soundtrack albümleri de çok önemseyen bir yönetmen. Bunu Shaun Of The Dead, Hot Fuzz ve The World Ends üçlemesinin ve Scott Pilgrim vs. The World uyarlamasının müzik albümlerinin Tarantino ve Ritchie seçkilerine benzemesinden anlayabiliriz. İngiliz olmasından mütevellit Queen, The Specials, The Smiths, XTC, T. Rex, The Troggs gibi 60'lar, 70'ler ve 80'lerin flaş isimlerini, Pulp, Suede, Teenage Fanclub, The Stone Roses, Primal Scream, Blur gibi britpop kurucularını bu albümlerde daha evvel gördük, duyduk. Scott Pilgrim vs. The World ile birlikte bu seçkilere Amerikan indie sesler de dahil oldu. Tabii hep olduğu gibi bu şarkıları o güzide filmlerde duymak ayrı bir keyif. Hasretle beklenen Baby Driver filminin soundtrack albümü de benim açımdan bu hasrete dahildi. Filmden pek memnun kalmasam da, tamı tamına 30 şarkıdan oluşan albüm her soundtrack severin arşivinde bulunması gereken özelliklere sahip. Öyle ki, Baby Driver'ı "müzik albümü kendinden iyi olan filmler" kategorisine dahil etmekte sakınca görmüyorum.

Müziği hayatının ayrılmaz bir parçası haline getirmiş, sürekli kulaklıkla gezen (ki bunun başka bir sebebi daha var), yaşadığı bazı anlara kendi seçtiği şarkıların eşlik etmesini isteyen "kaçış şoförü" kahramanımız Baby sayesinde müziğin neredeyse hiç susmadığı bir aksiyon izliyoruz. Ama aslında hiç de bir Edgar Wright filmi gibi olmayan Baby Driver'ı bence izlenir kılan da bu aksiyon değil, çeşitli zaman dilimlerinden seçilmiş şarkılar olmuş. Hatta çatışma sahnelerinde duyduğumuz kurşunlar bile fonda çalan müziğin ritmine uygun sıkılıyor. Kara gözlükleri, beyaz kulaklıkları ve asık suratıyla gördüğümüz Baby'nin ilk izlenimini verebilmek için The Jon Spencer Blues Explosion'ın Bellbottoms şarkısını gayet güzel kullanan Wright, kapanışı da bu şarkının sample'ının kullanıldığı Chase Me şarkısına yer vermiş. Tabii arada türlü dönemlerden rock, pop, soul şarkılar hem filmde hem de albümde cirit atıyor. Onlara geçmeden evvel, bu 30 şarkıdan 10 tanesinin farklı grup ve sanatçılara ait enstrümantal bestelerden oluştuğunu, bu tip bir derlemenin de albümde (ve filmde) bir "score" havası yarattığını belirtmek gerek.


Filmde birkaç bölüm haricinde şu sahnede bu şarkı, öbür sahnede şu şarkı gibi iz bıraktığını düşündüğüm fazla sahne yok. Debora'nın adı üzerinden gelişen şarkı muhabbeti neticesinde peşpeşe yaşanan T.Rex'in muhteşem Debora ve Beck'in acayip soul numaraları çektiği Debra anları albümde de peşpeşe geliyor, gönülleri fethediyor. 80'lerde uzun süre The Rolling Stones'a ait sandığım Harlem Shuffle'ı orijinal sahipleri Bob & Earl'den dinliyoruz. Yine uzun süre Faith No More'un sandığım Easy'yi de hem müzik dünyasına ilk kazandıran Commodores'tan, hem de genç popçu Sky Ferreira'dan duyuyoruz. (Kendisi aynı zamanda filmin kısa flashbacklerinde Baby'nin müzisyen annesi rolünde.) Albümün çok güçlü bir soul tarafı var ki, Harlem Shuffle, Easy ve Debra'nın da dahil olduğu bu kanatta genelde filmin duygusal anlarına sirayet eden Sam & Dave, Brenda Holloway, Barry White parçaları kalite çıtasını "plağı çıksa alınır" seviyesine yükseltmekte. Farklı ruh hallerine göre bir sürü iPod taşıyan Baby'nin, Debora sayesinde haberdar olduğu, hemen plakçı dükkanına koşup aldığı Carla Thomas şarkısı B-A-B-Y'yi unutursak yazıklar olsun. Zaten bu şarkılar da büyük ihtimalle Edgar Wright'ın iPod'undan derlenip soundtrack haline getirilmiştir.

Az da olsa rock açısından da nostaljik tatlar barındıran albümde, başta Baby'nin "killer track" olarak nitelediği Queen şarkısı Brighton Rock olmak üzere, Focus ve The Damned parçaları da gaza getirir vaziyette albümde yer buluyor. Baby'nin yaya olarak polisten kaçarken yaşlı bir kadının aracına el koyması, ama o panik anında bile radyoda kendisini havaya sokacak bir şarkı bulana dek arabayı hareket ettirmemesi ayrıntısını iyi yakalayan Wright, hareket ediş şarkısını da Golden Earring - Radar Love olarak belirlemiş. Bu kadar iyi şarkı yanında gaza geliş açısından Bongolia ve Know How'ın da albümde bulunması benim için ekstra güzellik taşımakta. Film bitiş yazıları akmaya başladığında ise, Baby Driver diye bir şarkıları olduğunu daha önce duymadığım Simon & Garfunkel sevimliliği ile karşılaşıyoruz. Belki de tek hayal kırıklığım, The Beach Boys'un daha iyi bir şarkısının albüme konmaması oldu. Onun yerine filmde Baby babasını huzurevine bırakırken duyduğum, ama albümde yer almayan R.E.M. şarkısı New Orleans Instrumental No. 1 konsa daha hoş olurmuş. Zaten filmde kullanıldığı halde albüme konmayan yaklaşık 10 şarkı daha var. Yine de bu haliyle son yılların en iyi derlemelerinden biriyle karşı karşıyayız. Keşke film de albüm kadar iyi olsaydı. Bazı şarkılar daha etkileyici sahnelerle tekrar tekrar izlenecek unutulmaz sekanslar yaratabilirdi. Wright'ın aklında devam filmi çekme fikri varmış. Filmden ziyade müzik albümünün devamı benim açımdan çok daha heyecan verici.

1. The Jon Spencer Blues Explosion -  Bellbottoms
2. Bob & Earl - Harlem Shuffle
3. Jonathan Richman & The Modern Lovers - Egyptian Reggae
4. Googie Rene - Smokey Joe's La La
5. The Beach Boys - Let's Go Away for a While
6. Carla Thomas - B-A-B-Y
7. Kashmere Stage Band - Kashmere
8. The Dave Brubeck Quartet - Unsquare Dance
9. The Damned - Neat Neat Neat
10. Commodores - Easy
11. T. Rex - Debora
12. Beck - Debra
13. The Incredible Bongo Band - Bongolia
14. Detroit Emeralds - Baby Let Me Take You (In My Arms)
15. Alexis Korner's Blues Incorporated - Early in the Morning
16. David McCallum - The Edge
17. Martha and The Vandellas - Nowhere to Run
18. The Button Down Brass - Tequila
19. Sam & Dave - When Something Is Wrong With My Baby
20. Brenda Holloway - Every Little Bit Hurts
21. Blur - Intermission
22. Focus - Hocus Pocus
23. Golden Earring - Rader Love
24. Barry White - Never Never Gonna Give You Up
25. Young MC - Know How
26. Queen - Brighton Rock
27. Sky Ferreira - Easy
28. Simon & Garfunkel - Baby Driver
29. Kid Koala - "Was He Slow?"
30. Danger Mouse - Chase Me (feat. Run the Jewels & Big Boi)

9 Aralık 2017 Cumartesi

Mogli - Wanderer


2012 yılında The Voice yarışmasının Almanya ayağında yarışan, Leona Lewis şarkısı Run'ı söyleyip hiçbir jüriyi kendine döndüremeyen Selima Taibi, bu tip yarışmaların öğüttüğü yüzlerce isimden sadece biriydi. 15 dakikalık şöhret anını yaşadıktan sonra o da herkes gibi unutuldu gitti. 2016 yılında debut albümü Bird'ü "Mogli" adıyla çıkaran Selima, kendini yollara vurmuş bir şekilde ortaya çıktı. Film çekmeye meraklı erkek arkadaşı Felix Starck ile birlikte büyük bir okul otobüsüne binerek bir yıl boyunca Kuzey Amerika'ya doğru seyahat etti. Bu seyahat Expedition Happiness adıyla Starck tarafından 95 dakikalık bir belgesele dönüştürüldü. Filmin müziklerini ise bundan sonra Mogli olarak bahsedeceğimiz Selima yaptı. Alaska buzullarından Meksika ormanlarına, dere tepe, çöl göl demeden gezen Mogli, yol boyunca yazdığı, çaldığı, söylediği şarkıları hem bu belgeselde kullandı, hem de Wanderer adını verdiği ikinci albümünü dünyaya getirdi. Expedition Happiness iyi bir belgesel değil. Mogli'nin Instagram hesabındaki fotoğraflar bile çok daha güzel. Ama Wanderer, bu yolculuğu mükemmel biçimde içselleştirmiş, yol üstündeki duraklardan ilham devşirmiş, doğal güzellikleri özümsemiş, tepeden tırnağa huzurlu ve hüzünlü bir yol albümü.

İlk bakışta, indie sınırlarına dahil ettiğimiz, ancak birkaç defa baktıkça işin sadece indie ile sınırlı kalmadığı Mogli müziği, dinleyicisini de kendisiyle beraber 14 şarkılık ruhani bir yolculuğa çıkarıyor. Hani birisi bir albüm için "ruhani" kelimesini kullansa dinlemeyi hiç canım istemezdi. Ama bunu, yolculuk kavramının insana kazandırdığı arınma duygusundan kaynaklı bir içe dönüş huzuru olarak algıladım. Yaklaşık 6 aydır belli aralıklarla Wanderer'ı dinliyorum. Hala her seferinde bana yeni gibi gelen şarkılara sahip. Aklımda herhangi bir şarkının melodisi, nakaratı, yürek yarası mutlaka kalıyor. Ama hangi şarkıydı, ne zaman ortaya çıkıyordu, ana gövdeye nasıl bağlanıyordu hatırlayamıyordum. Bu da beni acayip cezbediyor, bir sonraki buluşmam için sabırsızlanmamı sağlıyordu. Bu pastoral yolculuğa ilk çıkış anında beni karşılayan Winter Sun'ın iki dakikalık büyüsü, albümün genel duruşunun folk yönünde olduğunu gösteriyordu. Oysa ilerleyen kilometrelerde başka güzelliklerin de beklediğini bilmiyordum.


Wanderer'ı bir süre sonra uyuşuk bir folk bütünlüğü olarak görmemizi engelleyen bir dolu incelik, zenginlik, coşku, efkar ve şarkıcılık becerisi mevcut. Road Holes, Milky Eyes, Walls ve Wanderer birinci sınıf pop rock besteleri. Her biri ikinci sınıf bir şarkıcının eline düşse direk A1 yapılabilecek bu şarkılar, Wanderer içinde doğal akışına bırakılmış vaziyette süzülüyorlar. Onlarla her karşılaşma zihnimde kaliteli birer kısa metraj film çeviriyor. Bu dörtlüye dahil etmek istemediğim, ettiğim vakit anlamsızca onlardan rol çalabileceğini düşündüğüm muhteşem Alaska, her duyduğumda çarpan, yakan, yıkan ve bir sonraki buluşmaya kadar bana terk edilmişim duygusu yaşatan zalimlikte. Bazen bir albümde Alaska gibi bir şarkı çıkar, gözünüze öyle bir perde çeker ki, diğer iyi şarkılar bile zayıf gelmeye başlar. Oysa Mogli, her şarkıda o kadar naif ve aynı zamanda kontrollü atmosferler yaratıyor ki, Alaska bile kendini bir bütünün parçası gibi görebiliyor. Öyle ki, ondan bir önceki şarkı olan Two Lungs, ilk iki dakikasında yavaş, sonrasında biraz orta tempoya dönüşümü ile iki perdelik bir güzellik olarak kendi yerini çoktan sağlamlaştırmış oluyor.

Gerek Mogli'nin harikulade vokali, gerekse şarkılardaki değişken (ama hep koyu) hava neticesinde özellikle Earth, Riverside, Waterfall ve Lost'tan oluşan ikinci bir grup var. İrlanda, İskoçya, Galler civarının kelt kökenlerinden fazlaca etkilenmiş izlenimi uyandıran bu taş gibi dörtlü, albüme inanılmaz bir yoğunluk katıyorlar. Bu dört şarkıyı (belki de albümün tamamını) Enya'nın dinlediğini, yüzünde hüzünle karışık karakter sahibi bir gülümseme belirdiğini hayal ediyorum. Albüm bittiğinde hissettiğim yoğunluğa istinaden aynı gülümseme bende de beliriyor. Zaman zaman iyi seslerin çıktığı bir TV şovunda kimsenin beğenip dönmediği Selima'nın, Mogli olarak kendine çizdiği bu yeni yol, onu müthiş bir gezgine çevirmiş. Leona Lewis şarkısında ortaya çıkamayan sesi, Mogli olarak kendini keşfetmiş. En önemlisi de iyi oyuncunun iyi bir senaryoda coşmasına benzer şekilde, iyi bir sesin kendi yazdığı sıfır kilometre iyi şarkılarla, arşınladığı kilometrelerden damıttığı duyguları müzik formuna sokmasındaki başarısı. Wanderer'ı hiçbir "2017'nin en iyileri" seçkisinde göremeyeceksiniz. Çünkü gezgin olmanın özelliklerinden biri de bu: Popüler olana da, deneysel olana da kendince mesafeli olup, sadece kendi yoluna bakmak. Doğadan öğrenmek!

1. Winter Sun
2. Road Holes
3. Earth
4. Milky Eyes
5. Two Lungs
6. Alaska
7. Riverside
8. Wanderer
9. Waterfall
10. Flood
11. Spirits
12. Lost
13. Walls
14. Outro