14 Şubat 2021 Pazar

Tame Impala - The Slow Rush

 
Tame Impala adını ilk defa 2010 tarihli ilk albüm Innerspeaker ile duydum. O zamandan beri de takip ederim. Innerspeaker'ı pek severim ama 2012'de çıkardıkları Lonerism'i ondan daha çok severim. Hele de bu albümde yer alan Mind Mischief, hayatımda duyduğum en güzel psychedelic rock şarkılarından biridir. Ne zaman rastlasam sonuna kadar dinler, ayaklarımın yerden kesilmesine şahit olurum. Fakat Lonerism'in bende koyduğu çıtanın yüksekliği, 2015 yılına ait Currents'i çok aşağılarda bıraktı. Tame Impala elinden çıkmış bir albüme kötü diyebileceğimi hiç düşünmemiştim. Neo-psychedelia ile aram iyidir ama fazla seçiciyimdir. Grubun psychedelic rock ile neo-psychedelia arasında çizdiği rotayı fazlaca neolaştırdığı ve sebeplerini tam bilemediğim bu seçiciliğime olumlu cevaplar veremediği için Currents bende hep hayal kırıklığı olarak kaldı. 2020 tarihli dördüncü albüm The Slow Rush'ın habercisi olan ve 2019'da çıkan iki single Borderline ve It Might Be Time, grubun neo-psychedelia sularında bu defa çok fena döneceğini bağıran şarkılardı. Nitekim öyle oldu ve The Slow Rush, bence en iyi Tame Impala albümü olduğu gibi, 2020'de dinlediğim en iyi albümdü. Açıkçası hiç de beklemiyorum. Peki neydi onu gönlümde en iyi yapan?

Tame Impala aslında Avustralyalı multi-enstrümantalist müzisyen, yapımcı Kevin Parker'ın bir projesi olarak 2007'de yola çıktı. Tur zamanlarında dört kişilik bir gruba dönüşse de, şarkıların yazım ve tasarımı Parker'a ait ve bence gerçek olayı albümlerde saklı. Tame Impala müziğini tanımlamak pek kolay degil. Tabii burada Parker'ın eğilimlerine bakmak gerek. Parker'ın 60 ve 70'lerin psychedelic rock tutkusu, yine bu tutkudan deneysel doneler devşirmiş The Flaming Lips, My Bloody Valentine, Supertramp gibi isimlerin shoegaze ve progressive mantalitesi, aynı zamanda Britney Spears ve Kylie Minogue gibi şekerli pop zevki bir araya gelince Tame Impala denen şey ortaya çıkıyor. Bu karışımdan hiç bir insan evladı bu çıkarımı yapamaz. Bunlar Parker'ın kendi müziğini tanımlama biçimi. Neo-psychedelia, psychedelic pop, space pop/rock, yani kısaca elektronik müzik altyapısı üzerine kurulmuş zeki bir kozmik sistemden söz ediyoruz. "Future Pop" diye bir tür var ve bu türden çok sıradan, yenilik, farklılık içermeyen, geleceğe dair atmosferik vizyonu olmayan albümler çıkıyor. The Slow Rush belki de o gelecek vizyonuna en yakın işlerden biri.


The Slow Rush'ın olağanüstü bir atmosferi var. Önceki albümlerinde belli bir Tame Impala evreni yaratmışlardı. Ama burada ekstradan bir The Slow Rush evreninden de söz etmek mümkün. Hipnotize eden ritimler, akılda kalıcı nakaratlar, dinletirken dans ettiren, dans ettirirken dinleten, kafa açan, kafa bulandıran, dinleyeni manzaradan manzaraya sürükleyen yaklaşık 1 saatlik bir macera. Breathe Deeper, Instant Destiny, It Might Be Time, On Track, Is It True albümün en sevdiğim, dinledikçe çiçek gibi açılan şarkıları olsa da, bu evren içinde her şarkı kendi yerini tutmuş, biri olmasa eksikliği hissedilecek gibi bütünün parçaları haline geliyorlar zamanla. Kevin Parker, albümü yaparken en önemli ilham kaynaklarından biri olarak, içlerinde Baby One More Time, I Kissed A Girl, Shake It Off, Can't Stop The Feeling!, I Want It That Way gibi Billboard 100 şarkılık listede 1 numara olmuş pop hitlerinde parmağı olan İsveçli besteci, söz yazarı, yapımcı Max Martin'i göstermiş. Tabii Parker bu ilhamı kendi müziğine hiç de Billboard 100'e girecek ölçeklerde kullanmamış. Amaç değil araç edinmiş. Hatta bu ilhamlar bütününe o beyaz sesiyle nasıl oluyorsa 60'lar ve 70'ler soul/R&B hissiyatları bile katabilmiş.

14 Şubat 2020'de piyasaya çıkan The Slow Rush bugün 1 yaşında. Benim için 2020'nin en iyi albümüydü. Sonradan ondan daha iyi bir albüme rastlamazsam hep öyle kalacak. It Might Be Time da tüm bu karışımın nefis bir özeti olduğu için en iyi şarkısıydı. Müziğe olduğu kadar liriklere de sirayet eden zaman mefhumu, nostalji modu ve ondan ustalıkla türetilmiş bu modern "space pop" ruhu, albümü zamansız kılıyor. Kevin Parker'ın laptop, hard drive ve 1960 kökenli Höfner bas gitarıyla tasarladığı, teknik detaylar ve stüdyo kayıtlarıyla şekillendirip son halini verdiği bu şarkıların 10 yıllara yayılacak, henüz doğmamış olanları da 18, 29, belki de 45 yaşında yakalayacak olması fikri, her duyduğum iyi albümden sonra düşündüğüm bir şeydir. Bir müzisyen için kendi müziğini unutulmayacak şekilde kendinden öteye taşıyabilmesi en büyük hayallerinden biridir. The Slow Rush, yaratıcısı Parker için öyle midir ya da tam olarak ne ifade ediyordur bilemem. Ama etmelidir. Bence kötü bir albüm olan, hatta bazı mecralarda The Slow Rush'tan daha iyi olduğu iddia edilen Currents bile Parker için çok şey ifade ediyordur elbette. Ama içlerinde sadece The Slow Rush'a gözü kapalı kefil olurum. Çünkü pamuklara sarılması gereken insan Kevin Parker daha iyisini yapana kadar en iyi Tame Impala albümü budur bence.

1. One More Year
2. Instant Destiny
3. Borderline
4. Posthumous Forgiveness
5. Breathe Deeper
6. Tomorrow's Dust
7. On Track
8. Lost in Yesterday
9. Is It True
10. It Might Be Time
11. Glimmer
12. One More Hour

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder