30 Haziran 2022 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Haziran 2022)

The Routes - Shake Five
Yıl: 2021 Japonya
Tür: Garage Rock, Surf Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mongolian Chop"

Jaguar Sun - All We've Ever Known
Yıl: 2022 Kanada
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "This Year"
The Beach Boys - The Very Best of The Beach Boys: Sounds of Summer
Yıl: 2022 ABD
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kokomo"
Running Touch - Carmine
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Electronic, House
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Why Do I"
El Perro - Hair Of
Yıl: 2022 ABD
Tür: Stoner Rock, Psychedelic Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Black Days"
Jessie Buckley & Bernard Butler - For All Our Days That Tear the Heart
Yıl: 2022 İngiltere/İrlanda
Tür: Progressive Folk, Chamber Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Footnotes on the Map"
Foals - Life Is Yours
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Indie Rock, Dance-Punk, Alternative Dance
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Life Is Yours"
Kate Bush - Hounds of Love
Yıl: 1985 İngiltere
Tür: Art Pop, Progressive Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Running Up That Hill (A Deal With God)
The Fat Bastard Gang Band - Keskidi
Yıl: 2022 Fransa
Tür: World, Balkan Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Printemps Arabe"
RY X - Blood Moon
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Alternative Pop, Folktronica
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Let You Go"
Cosmic Eyes and The Colliders - Attack on Castle Moon
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Garage Rock, Psychedelic Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Castle Moon"
Little Jinder - Hejdå
Yıl: 2018 İsveç
Tür: Electropop, Pop
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hålla handen (feat. Lykke Li)

Porcupine Tree - Closure / Continuation
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Progressive Rock, Psychedelic Rock, Space Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Never Have"
Dana Fuchs - Borrowed Time
Yıl: 2022 ABD
Tür: Blues Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Last To Know"

Chase & Status - What Came Before
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Drum & Bass, Grime
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Go"
VA - Record Kicks Breaks and Beats
Yıl: 2020 İtalya
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Diplomats of Solid Sound - "Plenty Nasty (feat. The Diplomettes)"
VA - Record Kicks Breaks and Beats 2
Yıl: 2022 İtalya
Tür: Funk, Soul
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Calibro 35 - "Stan Lee"

Boo Seeka - Between The Head and The Heart
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dream"
Stardust OST
Yıl: 1975 ABD
Tür: Pop Rock, Pop, Soul, Blues Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: The Zombies - "She's Not There"
Orville Peck - Pony
Yıl: 2019 Güney Afrika
Tür: Alt. Country, Singer/Songwriter
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Turn to Hate"

26 Haziran 2022 Pazar

Orville Peck - Bronco

 
Orville Peck... Bu ismi ilk defa 2019'da olağan internet turlarımdan biri esnasında rastladığım Pony albümüyle duymuştum. Gayet iyi bir alt. country albümüydü ve son sıralarda olmasına rağmen yılın en iyileri listeme almıştım. Davudi sesinden ötürü kendisini 55 yaşında Nashville dolaylarından bir country amcası sanmış, Googlelamaya bile gerek duymamıştım. Zaten belli bir süre sonra Orville Peck adını da unuttum gitti. Bu kez 2022'deki olağan internet turlarımdan biri esnasında rastladığım Bronco adlı albümün yine Orville Peck'e ait olduğunu öğrenince, pek bayılmayarak bakalım amcamız bu defa neler yapmış diye albüme öylesine başladım. Ama 15 şarkılık albüm tarafından öyle bir çapıldım, hırpalandım, sarhoş edildim ki, değil Googlelamak, onunla tanışmak, karşılıklı kadeh tokuşturmak, salaş bir country barda onu canlı dinleyerek hüzünlenmek, coşmak istedim. Bunları yapamayacağım için çaresizce Googlelayıp hakkında o kadar çok şey öğrendim ki, böyle bir müziğin, böyle bir sesin, böyle bir albümün var olan değeri kat kat arttı gönlümde.

Kanada'da yaşayan, aslen Johannesburg, Güney Afrika doğumlu Peck, 15 yaşına kadar orada yaşamış ve bu süre boyunca ses teknisyeni babasının teşvikiyle çizgi film seslendirmeleri yapmış, bale eğitimi almış, sahne performanslarında yer almış. Yine bu dönemlerde müzik eğitimi almadan kendi kendine akustik gitar ve Casio keyboard çalmayı öğrenmiş. 20'li yaşlarının ortalarında Londra'ya taşınıp köklü okullardan London Academy Of Music and Dramatic Art'ta eğitim almış. "Orville Peck" aslında onun takma adı. 34 yaşında bir gey olduğu bilinen Peck'in gerçek adını kimsenin bilmediği gibi yüzünü gören de yok. Çünkü bu isimle ortaya çıktığından beri kovboy şapkalarının altındaki yüzüne türlü türlü saçaklı maskeler takarak kendini saklıyor. Bu tercihiyle ilgili hiç bir sorudan kaçmadığını ama insanların kendi çıkarımlarını yapmalarından hoşlandığını söylüyor. İşin en bariz yanı gizem oluşturmak ki bunu başarıyor. Üstelik bu maske meselesinin kendisiyle ilgili bir numaralı tanımlayıcı olmasını engelleyen çok önemli bir özelliği var. Oraya birazdan geleceğiz.

Bazı kaynaklar, Peck'in dövmelerinin benzerliğine dayanarak onun Kanadalı punk grubu Nü Sensae'nin davulcusu Daniel Pitout'un yarattığı bir persona olduğunu iddia ediyor. Pitout da Johannesburg doğumlu. Her ne kadar Peck doğrulamış olmasa da, Pitout 2016'da Peter Pan Goes Wrong In The West End oyununda onun yerine rol almış. Amerikan Besteciler, Yazarlar ve Yayıncılar Birliği (ASCAP), Peck'in  Old River adlı şarkısının ve Peck tarafından yayınlanan Roses Are Falling gibi şarkıların adlarıyla eşleşen diğer şarkıların söz yazarı olarak Daniel Pitout'u listelemiş. Tüm bunlar bir yana, maskeden görünen kadarıyla Peck ve Pitout arasındaki benzerlik de seçilebiliyor zaten. Punk rock davulcusu Pitout'un ve yürek yakan country şarkıcısı Peck'in aynı kişi olmasının orijinalliği bir yana, bunun nedenleri hiç de önemli değil. Zira tüm bu gizemli imajın albenisi bir yana, maske olsun veya olmasın country şarkıcısı ve şarkı yazarı Orville Peck'in en bariz, en önemli özelliği, adeta içinde bir country tarihi taşıyan olağanüstü güzellikteki sesi.


Bronco'ya gelelim. Tipik bir country/western olarak başlayan Daytona Sand, daha 5. saniyede şarkıya giren Peck'in o acayip sesi sayesinde "acaba eski bir albümün remastered halini mi dinliyorum" hissi verdi. Kendisiyle olan 2019 karşılaşmamızı unuttuğum için de veteranlardan sanıp "acaba bu amca kimlerden" diye merakla kulaklarımı açtım. Dörtnala temposu, soluklanma araları ve en önemlisi de süper nostaljik sesiyle daha ilk şarkıdan dikkatimi çeken albüm, hemen arkasından The Curse Of The Blackened Eye diye olağanüstü bir şarkının geleceğini önceden haber vermeyecek kadar da acımasız olabileceğini göstererek ikinci şarkıdan belamızı bulduruyor. Bu erken gol sayesinde daha ikinci şarkıdan bu albümün kötü olamayacağı gibi bir fikre kapıldım ki, ilerleyen dakikalar, ilerleyen şarkılar beni birer birer doğruladı. Dinlendikçe güzelleşen Daytona Sand, Outta Time, C'mon Baby CryTrample Out The DaysHexie Mountains gibi yoğun ve tutkulu Peck şarkılarını aradan çıkarıp albümün bana göre yıldızlarına doğru uzanalım.

The Curse Of The Blackened Eye'dan ne kadar bahsetsem az gelecek. Tek başına "Orville Peck kimdir" sorusunun görkemli bir cevabı olabilecek bu muhteşem şarkı, ikide bir dinlenip eskitilecek türden değil. Dinlemeyince de kendini özleten türden. Kalahari Down, gri bir western atmosferi çizen mızıka girişiyle son yılların en iyi country baladlarından biri. Yaylıların yaydığı yoğun hüzün enerjisini havada yakalayıp sesiyle iyice kederlendiren Peck'in şarap misali yıllandıkça tatlanacak şarkılarından. Bir diğer favorim olan Lafayette, nedendir bilmem bana nostalji duygusunu en fazla hissettiren şarkı oldu. Bilinçaltımda birikmiş western külliyatından süzülen bu nostaljinin "ben bu şarkıyı daha önce duydum" hissiyatı, sıfır kilometre bir şarkıda en sevdiğim özelliklerden biridir. Gidip görmemiş bile olsanız eviniz bellediğiniz o nostalji coğrafyasına ışınlayan beyin faaliyetleri sizi bir kez daha hayran bırakır. Albüme adını veren süper karizmasıyla Bronco, bu hüzün yumağı albümün orta yerinde coşku dolu bir country'n roll anıtı gibi dikiliyor. Lafayette, Daytona Sand ve Any Turn ile birlikte albümün tempolu kanadını temsilen, değil o hüzün yumağını bozmak, şahane bir balans sağlıyorlar.

Kapanışta yer alan All I Can Say, özellikle belirtilmese de muhtemelen şarkıyı Peck ile yazan Bria Salmena'nın Peck ile düet yaptığı, Mazzy Star şaheseri Fade Into You'yu anımsatan harika bir country pop baladı. Albüm bitince tarifsiz bir boşluk duygusu sarıyor. 53 buçuk dakika boyunca yaşadıklarımı, duyduklarımı düşünüp böyle bir albümün her zaman ulaşılabilecek şekilde elimin altında olmasına seviniyorum. Peck'in kimlerden etkilendiğini merak edip araştırdığımda hepsi birer country efsanesi olan Merle Haggard, Willie Nelson, Loretta Lynn, Dolly Parton isimlerine rastladım. Jefferson Airplane, The Mamas and The Papas, Güney Afrikalı olması sebebiyle Miriam Makeba ve Hugh Masekela, hatta Pink Floyd bile Peck'in hayran olduğu isimler arasında. Az sayıda eleştirmen tarafından standart country vokalini taklit ederek şarkı söylemekle eleştirilen Peck'in bir taklitçi olamayacak kadar güçlü, tutkulu, gökkuşağı sesinin içinde Johnny Cash var, Marle Haggard var, Kenny Rogers var, Elvis var! Adını bilmediğim ama country namına bugüne dek dinlediğim en harikulade şarkıcıları bir şekilde anımsatan nostaljik western manzaraları var. Çünkü Bronco, loş ışıklarla bezeli ahşap bir country bar evrenine olduğu kadar, o evrene sığmayan geceli gündüzlü, kederli coşkulu sınırsızlıklara da ait bir albüm.

1. Daytona Sand
2. The Curse of the Blackened Eye
3. Outta Time
4. Lafayette
5. C'mon Baby, Cry
6. Iris Rose
7. Kalahari Down
8. Bronco
9. Trample Out the Days
10. Blush
11. Hexie Mountains
12. Let Me Drown
13. Any Turn
14. City of Gold
15. All I Can Say

19 Haziran 2022 Pazar

Little Jinder - Salta diamanter

 
"Kaliteli pop bulmanın günden güne zorlaştığı..." diye başlayan bir cümle kurmaya başlarsanız, kalite kriterleri nelerdir, kime göre zorlaştı, hiç de zor değil gibi bir sürü cümleyle dayak yiyebilirsiniz. Herkesin kriteri kendine. Kalite dediğiniz şeyin nereden, nasıl çıkacağı hiç belli olmaz. Durduk yere iddiasız bir şarkı, bir albüm çıkar ve hedefi vurur. Veya ortada bir hedef yoktur da, zamanlaması iyidir. Kabaca Salta diamanter adındaki albümün bana hissettirdiklerini tarif etmeye çalışıyorum. Benim kriterlerime göre kaliteli ama biri çıkıp tek atımlık olduğunu ya da sevmediğini, sıkıldığını söylese suçlamam. 1988 Stockholm doğumlu Astrid Maria Josefine Jinder veya 2008'den beri kullandığı adıyla Little Jinder'in 5. stüdyo albümü olan Salta diamanter, bazen sıkabilen ama artık 5. albüme ulaşmış bir olgunluğun izlerinin sürüldüğü şarkılar taşıyor. Önceki dört albüme yaptığım hızlı seyahatin oldukça sıktığını itiraf etmeliyim. Neyse ki Little Jinder'i Salta diamanter sayesinde tanımış olmak iyi oldu. Buradaki "little" da, ünü İsveç dışına pek çıkmamış folk sanatçısı, besteci, yapımcı, yazar Åsa Jinder'in kızı olmasından geliyor.

2008'de beş şarkılık Polyhedron EP ile müzik yolculuğuna başlayan Jinder, sonra başka bir EP, Avrupa ve ABD'de ufak konserler, radyo programları, Ultra, Coachella gibi müzik festivalleri derken İngilizce şarkılardan oluşan ilk albümü Break Up'ı 2013'te raflara koyuyor. Çekilir eziyet olmayan bu albümden sonra kendi adını taşıyan ikinci albümle beraber kendi ana dilinde şarkılar söylemeye başlıyor. Albümlerinde Markus Krunegård, Mauro Scocco, Lorentz gibi tanımadığımız, First Aid Kit, Lykke Li gibi tanıdığımız İsveçli şarkıcılarla birlikte söylüyor. Ama 2018 albümü Hejdå dışında, o da bana göre 5 üzerinden 3 yıldız edebilecek başka albüm yapmamış ne yazık ki. Bu durumda Salta diamanter'e en iyi albümü diyebiliriz. Önceki albümlerindeki İskandinav ülkelerinin yarıştığı Eurovision bayıklığındaki pop şarkılarının veya coğrafi ve kültürel yakınlık itibariyle Finlandiya pop müziği "suomipop" sıradanlığının bir çıt uzağında daha derin ve melankolik şarkılar duyuyoruz. Albümün ilk iki şarkısı Sirener ve Brustna hjärtans klubb'ı dinleyince albümü ya orada bırakıp gider ya da modunuzu melankolik bir sofisti pop dengesine çekip sonuna kadar yürürsünüz. Ben yürüdüm, pişman olmadım. Zira her ikisi de birkaç seanstan sonra gerçek yüzlerini gösteren şarkılar.

Little Jinder'ın bu albümdeki İsveçli konuğu, psychedelic, progressive, folk rock devi Dungen grubu. Albümün en iyilerinden biri olan Ni som vet'i beraber çalıp söyleyen Jinder ve Dungen, keşke albümü komple beraber çalıp söyleselermiş diye bir hayal kurdurtmadı değil. Ama albümün Solnedgångar adlı bir incisi var ki, Salta diamanter'in de en iyisi olduğu kadar bence 2022'nin de en iyi şarkılarından biri.  Hatta Jinder'in şimdiye dek yaptığı en iyi şarkı. Çok iddialı olmayan ama yine de "killer" dediğimiz nakarata sahip bestelerden biri. Gönül çelen, kalp kıran, burun sızlatan şahane bir şarkı kendisi. Lakin Solnedgångar bile herkeste aynı etkiyi göstermeyebilir. Geri kalan şarkılar ise adını andığımız bu dört şarkının alçısı, sıvası, tuğlası olmuşlar. Yani henüz kendi başlarına yürüyemez durumdalar diyebiliriz. Mesela en son Undergången'i de sevmeye başladım. Şu anda albümün yarısından memnunum. Kalan yarısı ile de ara ara paslaşırız. İster pop, ister death metal olsun, İsveç'ten çıkan müziklere, yaşattıkları nostalji veya tutku nedeniyle kayıp zaman gözüyle bakmıyorum. Little Jinder'e de öyle bakmadığım gibi. Ayrıca uzun süredir görüşmediğim Dungen'e en kısa sürede bir randevu ayarlamak gerektiğini hatırlattığı için kendisine teşekkür ediyorum.

1. Sirener
2. Brustna hjärtans klubb
3. Ni som vet (feat. Dungen)
4. En jättefin dag
5. Neeeeej
6. Solnedgångar
7. Jetplan
8. Fem år försent
9. Undergången
10. Jordens salt

10 Haziran 2022 Cuma

Daniel Pemberton - The Bad Guys

 
Yankesici Bay Kurt, Kasa Hırsızı Bay Yılan, Kılık Değiştirme Ustası Bay Köpek Balığı, çok çabuk sinirlenen Bay Pirana ve sivri dilli hacker Bayan Tarantula'dan oluşan ekip, dünyanın en çok aranan kötüleri olarak sayısız soyguna imza atmış bir çetedir. Çaldıkları ne varsa gizli depolarında biriktirmektedirler. Yaptığı olumlu çalışmalardan ötürü Profesör Marmelat’a verilecek bir "iyi vatandaş" ödülü olan Altın Yunus Balığı ödülünü çalmayı kafalarına koyan çete, gala gecesi tıkır tıkır işleyen planlarına rağmen son dakikada yakayı ele verirler. Çetenin lideri Bay Kurt, hapse girmemek için Profesör Marmelat ile tutmaya hiç de niyetli olmadığı bir anlaşma yapar. Kendisi ve arkadaşlarının artık iyi olmak adına Marmelat’ın düzenleyeceği bir plana sadık kalacağına dair bir söz verir. Kötü kahramanlarımız, kibirli ve sevimli Gine domuzu olan akıl hocaları Profesör Marmelat’ın gözetimi altında dünyayı, değiştikleri konusunda kandırmak üzere işe koyulurlar. Bir TV oyuncusu olan Aaron Blabey'in kitabından Etan Cohen'in (Ethan Coen ile karıştırılmasın) senaryo haline getirdiği, bir animasyon departmanı çalışanı olarak ilk uzun metrajını çeken Pierre Perifel'in yönettiği The Bad Guys, kurt, yılan, köpekbalığı, tarantula, pirana gibi hayvanlar aleminin en belalı hayvanlarından oluşan bir soygun çetesinin maceralarını anlatan şirin mi şirin bir animasyon. Her ne kadar Pixar eli değmemiş ve bu yüzden çizim ve grafikler zaman zaman istenen duyguyu verememiş gibi görünse de, temposuyla, detaylarıyla,  esprileriyle, twistleriyle, seslendirmeleriyle, mesajıyla ve tabii konumuz olan müzikleriyle iyi bir soygun filmi.

Hayvanlar aleminin belalıları, masalların, şiirlerin, şarkıların kötücül karakterleri oldukları kadar kendi evrenlerinde de "kötü adamlar" olmalarını takmadan mutlu mesut soygun yapan dostlarımız, bir gün Kurt'un istemeden yaptığı bir iyilik sonucu hissettiği o tüyler ürperten "iyilik yapmak" duygusundan sonra iflah olmayıp "kötü adamlar iyilik yapmaz" çatışmaları yaşamaya, sürprizlerle dolu bir dizi soygun ve komplo eşliğinde içlerindeki bastırılmış iyiliği de keşfetmeye başlıyorlar. Animasyon sevenlerin göz atması fena olmayacağı gibi, elektronik, funk, score karması müziklerden hoşlananların kesinlikle ıskalamaması gereken bir de soundtrack albümü mevcut. Son yılların en üretken film müziği bestecilerinden olan Daniel Pemberton imzalı müzikler, filmin tempolu aksiyon komedi ruhuna uygun bir sürü parçadan oluşuyor. Pemberton'ı muadillerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri, bazı filmler için yaptığı alışıldık sinematik klasik müzik parçacıklarından oluşan "score" tarzını, bazı filmler için ise elektronik, caz, funk, breakbeat, neo-psychedelia karması tarzını kullanması. Özellikle ikinci tarzı en ilgi çekici örneklerini verdi. Mesela 90'lar sonu, 2000'ler başı İngiliz müzisyen David Holmes'ün Out Of Sight (1998), Ocean's Eleven (2001), Ocean's 12 (2004), Ocean's 13 (2007) gibi filmlere yaptığı müzikleri andıran bu tarz, filmlere çok şey kattığı gibi, filmlerden bağımsız da çok özenli ve elit bir karaktere sahip. Bu sebepten Pemberton'ın bu karakterdeki albümlerini daha fazla severim. Kendisi o kadar çalışkan bir insan ki, her yıl 4-5 albümü çıkar. O tarzını bulabilmek için de çoğuna göz atmışımdır haliyle.


Bu vesileyle en sevdiğim Daniel Pemberton işlerini saymak isterim. Kendisiyle tanışma albümüm The Man From U.N.C.L.E. (2015) (ki ondan önce hiç bakmadığım 10-15 albümü daha var), King Arthur: Legend Of The Sword (2017), Molly's Game (2018), Ocean's 8 (2018), Spider-Man: Into The Spider-Verse (2018) ve son olarak bu halkaya eklemekten mutlu olduğum The Bad Guys... Sadece 2022'de çıkmış şimdilik dört soundtrack albümü bulunuyor. Üretkenlikte King Gizzard & The Lizard Wizard ile yarışan Pemberton, The Bad Guys albümü ile 1 saat 21 dakika boyunca şahane işler yapıyor. Filmde kahramanlarımızı tanıdığımız bölümde çalan Meet The Bad Guys başta olmak üzere Step 3, Huff + Puff, The Dolphin Heist, The Crimson Paw, A Heist For Good, So Long Suckers süper parçalar. Davul, gitar, hammond organ, flüt, bongo, nefesliler müthiş bir uyum ve groove içinde cıva gibi akıyorlar. The Sad Guys ve Save The Cat, filmi izleyenlerin nerede çaldığını isimlerinden de anlayacağı üzere bu akıntıya yer yer mola vererek duygusal anlar yaratan küçük besteler. The Lair Of Loot'u alıp Beastie Boys'un enstrümantal şarkılarını topladığı 1996 tarihli harikası The In Sound From Way Out! albümüne koysak asla yerini yadırgamaz. Yukarıda saydığım favori Pemberton albümlerinden bir plak koleksiyonu yapmayı arzulatacak kadar yükseldiğim bu müzik, sizden illaki ilgili filmleri izlemenizi de talep etmiyor. İzledikten sonra bir çoklarına daha anlamlı gelebilir. Zaten ister filmden önce, ister filmden sonra her türlü iyi oldukları için filmlerden bağımsız birer Pemberton albümleri olsalar kalitelerinden bir şey yitirmezler.

Oyuncu/müzisyen Anthony Ramos'un seslendirdiği Pirana'nın filmde gala soygununda dikkat dağıtmak için sahneye fırlayıp söylediği Good Tonight ile birlikte albümde üç adet de vokalli şarkı mevcut. Love Stuff (2015) adlı ilk albümüne bayıldığım, Shake The Spirit (2018) adlı ikinci albümünde hayal kırıklığına uğradığım Elle King'in Feelin' Alright ve İngiliz funk, blues, indie rock grubu The Heavy'nin Brand New Day şarkıları da albüme renk katan detaylar. Hani olmasalar eksiklik hisseder miydik? Hayır! Good Tonight gibi doğrudan filme entegre edilmiş şarkılar olsalardı o eksiklik hissedilebilirdi. Pemberton'ın albümlerine konuk alması sık rastlanan bir şey değil aslında. Dinlediklerim arasında The Man From U.N.C.L.E.'da Nina Simone, Roberta Flack, Solomon Burke, Louis Prima gibi devlerin eski şarkıları bulunuyordu mesela. Tabii bu seçkiler Pemberton'ın tasarrufu mudur bilemiyorum. Kendisi, müziklerini yaptığı filmlerin ruh hallerini göz ardı etmeyen usta bir besteci. The Bad Guys ve Ocean's 8 misali soygun filmlerindeki duyguyla The Awakening veya Enola Holmes müziklerinin duygusunu birbirine karıştırmıyor. Ama King Arthur albümünde zamanın ruhunu modernize etmesi olumlu sonuçlanmıştı bana göre. Şahsen en son dinlediğim Apple TV+ dizisi Slow Horses için yaptığı müziklerden de funk, caz-funk, rock, easy listening bir ambiyans bekliyordum. Olmadı. Zira çok yakışırdı. Yine de bu çalışkanlıkla her an yeni albümüyle karşılaşabileceğimiz bir müzik adamı olarak kendisini pamuklara sarıyoruz. Hatta bu yazı yazılırken ortamlara Brian and Charles adlı film için yaptığı son albümü düştü. Çağımızın Lalo Schifrin'i olarak ondan daha nice cool albümler bekliyoruz.

1. The Big Bad Wolf
2. Meet the Bad Guys
3. Let's Bounce
4. Push Pop
5. Step 3
6. Security Surprise
7. The Dolphin Heist
8. Going to Go Good
9. Turn on the Charm
10. Marmalade Prelude
11. A Heist for Good
12. The Sharing Laboratory
13. Save the Cat
14. Good Tonight (feat. Anthony Ramos)
15. So Long Suckers
16. The Lair of Loot
17. Loot Loops
18. Bedtime Story
19. Double Crossed
20. Tricky Fox
21. The Crimson Paw
22. Secret Hideout
23. Evil Masterplan
24. The Sad Guys
25. One Last Push Pop
26. Finish Them
27. Huff + Puff
28. Just Robbing This Place
29. Freeway Escape
30. Who Said It Was the End?
31. Redemption
32. The Old Switcheroo
33. Elle King - Feelin' Alright
34. The Heavy - Brand New Day

31 Mayıs 2022 Salı

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mayıs 2022)

Ott - Heads
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Psybient, Ambient, Dub
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Holiday Boat"
Rosie Carney - I Wanna Feel Happy
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Indie Folk, Singer/Songwriter
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Break the Ground"
Orgone - Lost Knights
Yıl: 2022 ABD
Tür: Funk, Afrobeat
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Samson"
Flor - Future Shine
Yıl: 2022 ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Clouds"
The Cult - Pure Cult: For Rockers, Ravers, Lovers and Sinners
Yıl: 1993 İngiltere
Tür: Hard Rock, Alternative Rock, Compilation
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Wild Hearted Son"
Mary Ann Hawkins - Mary Ann Hawkins
Yıl: 2022 Finlandiya
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Snake Planet"

Terminus - The Silent Bell Toll
Yıl: 2021 ABD
Tür: Sludge Metal, Progressive Metal
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Black Swan"
Everything Everything - Raw Data Feel
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Alternative Dance, Art Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bad Friday"
Karise Eden - Into the Black
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Pop, Soul, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "My Old Friend"
Amaru Tribe - Between Two Worlds / Entre Dos Mundos
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Folktronica, Latin Hip-Hop, Nucumbia
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Párate"



Diner OST
Yıl: 1982 ABD
Tür: Rock & Roll, Pop, Blues, Doo-Wop
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Bobby Darin - "Beyond the Sea"
The Prodigy - The Dirtchamber Sessions Volume One
Yıl: 1993 İngiltere
Tür: Breakbeat, Big Beat, Mashup
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Session 2"
Awolnation - My Echo, My Shadow, My Covers & Me
Yıl: 2022 ABD
Tür: Alternative Dance, Indietronica, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Material Girl (feat. Taylor Hanson)
Sasha Alex Sloan - I Blame the World
Yıl: 2022 ABD
Tür: Pop, Electropop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "WTF"
Rotting Christ - Theogonia
Yıl: 2007 Yunanistan
Tür: Melodic Black Metal, Folk Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Threnody"

Alfie Templeman - Mellow Moon
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Indie Pop, Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Colour Me Blue"
Das Druid - Das Album
Yıl: 2022 Avustralya
Tür: Nu Disco
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Without It"

Brass Against - Brass Againts
Yıl: 2018 ABD
Tür: Alternative Rock, Funk, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Guerilla Radio"



Def Leppard - Diamond Star Halos
Yıl: 2022 İngiltere
Tür: Hard Rock, Pop Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fire It Up"
Depeche Mode - Some Great Reward
Yıl: 1984 İngiltere
Tür: Synthpop, New Romantic
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "People Are People"

22 Mayıs 2022 Pazar

King Gizzard & The Lizard Wizard - Omnium Gatherum

 
Avustralyalı süper üretken psychedelic rock çetesi King Gizzard & The Lizard Wizard ile bir dargın, bir barışık sürdürdüğümüz ilişkimizde takvimler 2022'yi gösterirken daha yılın ilk yarısında iki albüm çıkarmış olmalarından yine etkilendik. Kurulduğu 2010'dan bu yana grup tarihinde benim için milat olan 2017 albümü Flying Microtonal Banana'ya olan aşkımı her fırsatta hatırlatır ve pekiştiririm. Peki 2017'den sonra neler oldu bir hatırlayalım. Bu arada 2017 grubun şimdiye kadar en fazla albüm yaptığı yıl. 2017 Şubat sonlarında çıkan Flying Microtonal Banana'nın tadına doymamışken Haziran'da Murder Of The Universe, Ağustosta da Sketches Of Brunswick East ile tepemizden inmediler. Her iki albümü de saykodelik ve deneysel dengesizlikleri nedeniyle sevemedim. Kasım'da çıkan Polygondwanaland nispeten bu iki albüme göre daha iyi geldi. Ama en iyiyi sona saklayıp 29 Aralık'ta Gumboot Soup dediler ve 2017'yi tam beş albümle kapattılar. 2018'i nasıl olduysa boş geçen grup, 2019'a iki albüm sığdırdı. Vasat Fishing For Fishies ile baydıktan sonra Infest The Rats' Nest ile trash metal, heavy psych sınırlarında gezerek heyecan yaratan bir albümü daha demlenmeye bıraktılar. 2020'nin sonunda önce K.G., 2021 Şubat'ta da L.W. adlı iki albümle kalite çıtalarını düşürmediler. Ama bu kez de Butterfly 3000 diye yine göz devirmeme yol açan bir albümle 2021'i kapattılar. Aslında benim için bunun adı istikrarsızlık da değil. Çünkü King Gizzard ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan bir grup ve birinin beğenmediği bir albümlerini başkaları başucu yapabilir. Yani estağfurullah, o benim istikrarsızlığım!

Geldik 2022'ye... Ocak'ta Butterfly 3001 adını verdikleri, zaten orijinali bile çok iyi olmayan 3000 albümündeki şarkılardan oluşan bir remiks albüm çıkardılar. Deneysel elektronik, tekno, house türlerinin tekdüze taraflarıyla oluşturulmuş, bitmek bilmeyen bu albüm, grubun 2022'ye kötü bir başlangıç yaptığını düşündürerek üzdü. Derken Mart ayında Made In Timeland albümlerinin çıkacağı haberiyle o üzüntü ümide dönüştü. Ama ne var ki 15'er dakikalık iki şarkıdan oluşan, üstelik ikisi de birbirinden ruhsuz bu şarkılar o ümidi de söndürüverdi. İşte King Gizzard & The Lizard Wizard kah sevindiren, kah üzen ama her albümünü o belirsizliğin çekiciliğiyle dinleten böyle bir grup. Daha motor soğumadan (gerçi doğru düzgün ısınmamıştı ya neyse) bir sonraki albüm olan Omnium Gatherum'un duyurusu yapıldı. Yaklaşık bir buçuk ay sonra çıkacak bu albüm hakkında en ufak bir heyecan yoktu içimde. Beklentiyi düşük tutmanın totemiyle beklediğim Omnium Gatherum, bu totemin tutması sonucu en sevdiğim ikinci KGLW albümü oldu. Psychedelic rock yine grubun imzası olarak durmakla birlikte psychedelic pop, jazz rock, hip-hop, soul, heavy metal gibi kafa güzelken doldurulan karışık kasetlere veya oluşturulan Spotify listelerine benzeyen türlerle bezeli bir albüm çıkaran kahramanlarımız rap bile yapmışlar daha ne olsun.

Önümüzde 16 şarkı var ve ilk şarkı The Dripping Tap tam 18 dakika 17 saniye uzunluğunda. Yani bu albüm ya bir eziyete dönecek ya da tadından yenmeyecek. Neyse ki The Dripping Tap, psychedelic ve garage rock karması bitmek bilmeyen enerjisiyle uzunluğunu hiç hissettirmeyen, içinde bir sürü mevzu dönen şarkılardan biri. Böyle bir albüm için ya açılışa ya da kapanışa konacak türden çılgın bir iş. Albüme çok iyi bir başlangıç yaptık derken ikinci sırada karşımıza çıkan ve The Dripping Tap ile hiç alakası olmayan Magenta Mountain ile şahsen dumura uğruyorum. Bugüne kadar KGLW adı altında duyduğum en iyi şarkılardan biri olması yanında, psychedelic ve dream pop namına insanı pamuk gibi yumuşatan ama bunun yanında grubun o karman çorman aranjmanlarından uzakta, basitliğiyle büyüleyen gerçek bir hit kendisi. Uzakdoğu ezgilerini andıran melodisi, yumuşak ana ve geri vokalleri, drum machine kullanımı ve iddiasız nakaratıyla 2022'nin en iyi şarkılarından biri bana göre. Bu arada drum machine kullanımı albümde birkaç şarkıda daha tercih edilmiş. İki davulcusu olup da (gerçi bu albümde tek davulcu olarak sadece Michael Cavanagh görünüyor) drum machine kullanmak da, aynı akşam yemekte hem kuru fasülye, hem de patlıcan musakka varken dışarıdan hamburger söylemeye benziyor. Tabii bu tercihin sebeplerini grubun her albümde ortaya koyduğu kestirilemez tavrı ve tarzında aramak, niye böyle, niye şöyle diye sormamak gerek. KGLW'i biraz tanıdıysak bu sorgu sual işlerini bırakmamız lazım.


The Dripping Tap ile birlikte Gaia ve Predator X üçlüsü albümün garage, psychedelic ve trash metale kayan rock kanadında yer alırken, Presumptions ve Candles gibi 60 ve 70'lere ait easy listening esintiler taşıyan şarkılar da Omnium Gatherum coğrafyasını paylaşıyorlar. Hatta Ambergris adında jazz-funk ya da lounge-funk ya da acid soul (artık hangisini beğenirseniz) bir şarkı bile var. Bitmedi! Sadie Sorceres ve The Grim Reaper bildiğin hip-hop/rap besteleri. Bu ikisini al, konuk vokalistli örneklerden biri olarak 90'lar Beastie Boys albümlerinden birinin "deluxe edition"ına koy kimse bu nedir diye sormaz. Albümün geri kalanının çoğu da neo-psychedelia, psychedelic pop, progressive pop, yani popun zaman içinde zenginleşerek alternatif alt türlerinden doğmuş versiyonları, varyasyonları, kreasyonlarından oluşuyor. Vibrafon, klavinet, vokoder, wurlitzer, melotron, turntable, perküsyon ne ararsanız Google'dan bulabileceğiniz enstrümanları doğru yer ve zamanlarda devreye sokmaları, hangi yer ve zamanlarda ne yapacaklarını kestirmemizi istememeleri, her yer ve zamanda dinlenebilecek denli ucu açık olabilmeleri hayranlık verici.

Uzun süre grubun Stu Mackenzie üzerinden yürüdüğünü sanmıştım. Enstrüman paylaşımı, şarkı yazımı, stüdyo işçiliği yönlerinden onun kadar olmasa da Ambrose Kenny-Smith'in de katkısı çok büyük. Bazı müzik yazarları grubun 20. ve en uzun albümü olan Omnium Gatherum'u 20 albümün en iyisi ilan ederken, bir kısım yazarlar da "kesin bir çizgiden yoksun" bularak bu farklı tarzları eleştirmişler. Sanki KGLW evreninin kesin bir çizgisi varmış gibi. Stu Mackenzie ise Omnium Gatherum'u kariyerlerinin bir dönüm noktası olduğunu söylemiş. Zira grubun bir "jammy period"a girdiğini (tam olarak ne demekse), bu vesileyle bir süreliğine müzik yazma ve kaydetme şeklini değiştireceklerini söylemiş. Şimdi bu değişim "jammy" olacaksa ki hali hazırda zaten öyle, daha nasıl "jammy" olacaklar merakla bekliyoruz. Bir de Omnium Gatherum bir dönüm noktasıysa ve bu değişim böyle sürecekse zerre kadar itirazımız olmaz. 2022'nin ilk 5 ayında biri remiks olmak üzere 3 albüm ve deneysel rock grubu Tropical Fuck Storm ile Satanic Slumber Party adında bir EP yaptılar. Yıl bitmeden daha başımıza ne gibi çoraplar örecekler bilmiyoruz. Söz konusu değişimi merakla beklemekle birlikte, bu yıl başka bir şey yapmasalar da olur hani. Benim biriciğim Flying Microtonal Banana'dan sonra en iyi King Gizzard & The Lizard Wizard albümü olan Omnium Gatherum daha uzun süre götürür bizi istediğimiz yere.

1. The Dripping Tap
2. Magenta Mountain
3. Kepler-22b
4. Gaia
5. Ambergris
6. Sadie Sorceress
7. Evilest Man
8. The Garden Goblin
9. Blame It on the Weather
10. Persistence
11. The Grim Reaper
12. Presumptuous
13. Predator X
14. Red Smoke
15. Candles
16. The Funeral

16 Mayıs 2022 Pazartesi

Spiritual Voices & Shiza - Tremor

 
Spiritual Voices grup mudur, kaç kişidir, Shiza kimdir hiç bilmiyorum. Rusya/Ukrayna karışımı bir oluşum olması haricinde baktığım hiçbir yerde bilgiye ulaşamadım. Çok da üstelemedim. Tremor'un benim için 2021 yılının en iyi 6. albümü olması bile üstelememi sağlamadı nedense. Daha dinlediğim ilk anda çarpıldığım, 2021'de elektronik müzikte beni etkileyen albümlerin bir elin parmaklarını geçmemesi nedeniyle bu türe olan açlığıma mükemmel cevaplar bulduğum Tremor, beni de şaşırttı doğrusu. Şöyle ki, beğenme kriterlerimi tam olarak bilmediğim, bu yüzden çok fazla içli dışlı olmadığım ambient, techno, rave, minimal electronic gibi alanlardan derlenmiş olan Tremor, birazdan sayacağım beğenme kriterlerim sebebiyle uzun süre vazgeçemediğim albümlerden biri oldu. Tabii zaman geçtikçe dozu azaltıyor, geri döndüğünüzde gayet iyi yaşlanmakta olan bir albüm bularak seviniyorsunuz. Adı gibi ruhani seslerin tavizsiz bir tekno, sinematik bir ambient ile birleştiği albüm, çalmaya başladığı anda ortama farklı bir boyut katan karşı konulmaz bir karanlığa sahip.

Açılışı yapan Unidentified Frequency ve kapanışı yapan Opposing Force albümün iki "beat"siz şarkısı. Bu ikisinin dark ambient, darkwave duygusu müthiş. Kaliteli bir bilim kurgu/gerilim filminin neresine koyarsanız koyun çok iyi çalışır. Müziğin "beat" yanı ise inanılmaz. Giriş ve çıkışı tutan az önce sözünü ettiğimiz ikilinin arasında kalan 7 şarkı, minimal ölçülerdeki tasarımlarına zekice techno noir dokunuşlarda bulunarak arka plandaki ambient karanlığını anlamlandırıyor. Belki de tam tersi bir anlamlandırma oluyordur. Bu müziğe neresinden bakarsanız, bakmadığınız taraflarda da bir şeylerin döndüğünü duyuyor, hissediyorsunuz. Tekrarların yarattığı "tribal" etki sizi içine aldıysa şarkının ne kadar sürdüğü ya da bunun bir şarkı olup olmadığı umurunuzda olmuyor. O looplar içinde yerçekimini kaybedip kendi hareket düzenizi oluşturuyorsunuz. Mirror Prism ve Tremor'da bu yerçekimsiz ortamın uzay dansına dair nur topu gibi koreografileriniz vücut buluyor. Arka arkaya dizilmiş Waith Of Nature, Temple Of The Deep ve Undead Wood minimal, tribal ne varsa bunu dingin bir enerjiyle hırpalayarak servis eden modern kreasyonlar. Zaten Tremor baştan ayağa bir sanat eseri. Bir modern sanat müzesinin ses departmanına ait nadide parçalarından biri. Uzaydaki bir rave kulübünün demirbaş plaklarından. Keşke biri bu albümü Brian Eno'ya ulaştırsa ve ne düşündüğünü sorsa. O kadar merak ediyorum ki.

1. Unidentified Frequency
2. Tremor
3. Mirror Prism
4. Waith of Nature
5. Temple of the Deep
6. Undead Wood
7. Scarecrow
8. Cretaceous
9. Opposing Force

6 Mayıs 2022 Cuma

Rotting Christ - The Heretics

 
Sakis Tolis'in solo albümünü gazıyla girmeye karar verdiğim Rotting Christ evreninden geliyorum: İnanılmaz! Yıllarca bu ismi bir yerlerde görüp de hiç bir albümünü dinlememiş olmam da öyle. 1987'de kurulmuş, 1993'ten itibaren 13 albüm yapmış, konserler vermiş, konser programlarına bilerek alınmamış veya çıkarılmış şahane bir grup. Metalin black, death, gothic, symphonic hallerini bünyesinde toplayıp o bünyeye en iyi yakıştıran isimlerden biri olan Rotting Christ,  stüdyoda iki, konserlerde dört kişiden oluşuyor. Vokal, ritim gitar, bas, keyboard Sakis Tolis'ten soruluyor. Kardeşi Themis Tolis ise davul çalıyor. Zaman içinde pek çok müzisyen girip çıkmış ama Tolis biraderler dükkanı hiç boş bırakmamış. Uzmanı olmadığım için grubun ilk beş albümünü genel anlamda beğenmekle beraber, asıl keyfini 2007 tarihli Theogonia ile çıkarmaya başladığımı itiraf edeyim. Bu albümün ivmesi 2010 yılına ait Aealo ile bir seviye iner gibi görünse de, Κατά Τον Δαίμονα Εαυτού (2013), tanışma albümüm olan Rituals (2016) ve The Heretics (2019) üçlüsü beni bu müziğin duruma göre bir ihtiyaç olabileceği fikrine ikna etti. Benim için zirveleri de The Heretics oldu. Rituals ile 2016'da farkına vardığım grubu The Heretics ile neden takip etmediğimi de sorgular oldum. Zira 2019'un en iyi albümlerinden birini fena halde ıskalamışım. Sakis Tolis'in tam zamanında yakaladığım solo albümü Among The Fires Of Hell, Rotting Christ'ın geleceğini de merak ettirmedi değil. Grubun diskografisine girmemiş olsam umursamazdım ama şimdi işler değişti.

"Konser programlarına bilerek alınmamış veya çıkarılmış" olmalarının tek nedeni isimleri ve bu ismin hakkını veren Hristiyanlık karşıtı duruşları. Tabii genel olarak din kavramına karşılar ama en yakınlarında Hristiyanlık olduğu için öfkelerini ona yönlendiriyorlar. Üstelik bunu şarkılarındaki ironik veya doğrudan liriklerle, müziklerindeki  ilahi korolarıyla, senfonik düzenlemelerle, dini sembollerle, sert, karanlık ve gotik bir anti-maneviyat hissiyle gerçekleştiriyorlar. Rotting Christ, bu ismi nedeniyle 2000 ABD Başkanlık Ön Seçimleri sırasında Hıristiyan muhafazakar aday Gary Bauer'ın grubu "Katolik karşıtı" olmakla suçlamasıyla uluslararası medyanın dikkatini çekti. Buna cevaben Sakis Tolis ise "Madem demokratik bir toplumda yaşıyoruz, herkesin dinlere istediği gibi hitap etme hakkına sahip olması gerekir. Aslında basitçe onların "çürüdüğüne" inanıyoruz" dedi. Malta'da verecekleri bir konser öncesinde işgüzar bir hayranın kilise kapısına Rotting Christ broşürü yapıştırması da kilise ve Katolik gruplarla sıkıntılar yaşamalarına sebep oldu. 2018'de yine konser amaçlı Gürcistan'a gelen Tolis kardeşler, Tiflis'te "terör zanlıları" ve "satanistler" suçlamasıyla 12 saat boyunca gözaltına alındı. Ama kısa sürede hukukçuların, gazetecilerin ve aktivistlerin oluşturduğu kamuoyu sayesinde serbest kaldılar, hatta planlanan konserlerini de verdiler. Politikacı ikiyüzlülüğü, din adamı yobazlığı, yetkili merci muhfazakarlığı neyse de, gruba en şaşırtıcı tepkinin metal camiasındaki önemli (!) bir isimden gelmesini pek fazla kimse beklemiyordu.

2005 yılında metal dünyasının en abartılmış, en üfürme gruplarından biri olan Megadeth'in lideri Dave Mustaine, Yunanistan'da vereceği konserlerde Rotting Christ'ı kadroda istemediğini, aksi halde konserlere çıkmayacağını söyleyerek organizatörleri tehdit etti. Tabii Rotting Christ'a destek çıkanlar da oldu, tartışmanın dışında kalmayı seçen "metal" zihniyetini yanlış anlamış ikiyüzlüler de... Sakis Tolis bu konuda ise "Dave Mustaine'den böyle bir şey beklemiyordum. Onun "metal" olması gerekiyordu. Sadece onun için ve her yeni Hıristiyan için üzülüyorum. Çünkü Hristiyanlığın insanlık tarihinin başına gelen en kötü şey olduğunu düşünüyoruz. Bu, toplumu kontrol etmek için iyi organize edilmiş bir hile ve bu yüzden Hıristiyan olmaya kendini kaptırmış, bu sisteme teslim olmuş birini gördüğümde, özgür olmadıkları için çok üzülüyorum." demiş. Görülüyor ki Tolis'in üzüldüğüne bile değmeyecek bu kişi ve konular Rotting Christ müziğini her albümde daha güçlü hale getiriyor. Bu gücün son halkası, 13. ve şimdilik son Rotting Christ albümü olan The Heretics, yukarıda saydığımız metal türevlerini büyük bir ustalıkla birleştirmiş, dinleyicisinin üstüne üstüne giden, onu alıp gotik, uhrevi, kasvetli, puslu bir coğrafyaya, aynı zamanda sert, enerjik, epik bir atmosfere bırakan devasa bir araç. 10 şarkının hepsi tarif edilmesi de edilmemesi de zor metal cevherleri. Yolu bir şekilde metal müzik formlarıyla kesişmiş insanlar için bu tarifler farklı olacaktır. İki şarkı dışında bütün sözleri yazan, bütün müzikleri tek başına tasarlayan Sakis Tolis kesinlikle metal müziğin başına gelmiş en güzel şeylerden biri. Bu camiada bir şehir olarak Atina'nın saygınlık kazanmasında da etkisi büyük.


Özellikle Heaven and Hell and Fire, Hallowed Be Thy Name, The New Messiah, The Voice Of Universe, In The Name Of God kelimelerimin yetmeyeceği kadar harikulade besteler. Aklımı başımdan aldıkları gibi, yerine hiç tatmadığım başka bir epik metal aklı koydular sanırım. Hepsinde sanki bir stadyum ambiyansında yaylıların yerini gitarların aldığı devasa bir klasik müzik coşkusu hakim. İsmen bu şarkıları neden seçtim bilmiyorum. Albümde bu tarifin uymadığı tek bir parça yok zaten. The Heretics bana bir konsept albüm gibi görünüyor her seferinde. Şarkıların birbirine olan organik ama daha çok ruhani bağları inanılmaz. Her biri albüm içinde kendi cumhuriyetlerini ilan etmiş ama bir yandan da birbirlerine sadakat yemini etmişler. Endüstriyel metal parçalarını anımsatan Fire, God and Fear, Sakis Tolis'in solo albümündeki We The Fallen Angels'a benzeyen The Sons Of Hell, Edgar Allan Poe'nun aynı adlı şiirinin üzerine okunduğu bir başka Tolis tasarımı The Raven, albümün hiç düşmeyen, enerjisini, spiritüelliğini, zenginliğini koruyan diğer Rotting Christ çılgınlıkları.

Şiir demişken, The Raven ile birlikte In The Name Of God ve Hallowed Be Thy Name'de de yer alan dizeler Stelios Steele adlı bir dostumuz tarafından okuyormuş. Steele yanında albüm boyunca dört kişilik olağanüstü bir koro var ki, onlara The Heretics'in gizli kahramanları desek yeridir. Davudi, gotik, hatta bazen ürkütücü boyutlara varan bu muhteşem koro özellikle Hallowed Be Thy Name, The New Messiah, In The Name Of God, The Voice Of The Universe parçalarını hiç yere indirmemecesine uçuruyorlar. 2022'nin Nisan sonlarına doğru sessiz sedasız Holy Mountain adında bir tekli çıkaran grubun yeni albümü çıkacak mı, ne zaman çıkacak herhangi bir bilgi yok henüz. Hatta resmi sitelerinde Holy Mountain bile yok. Norveçli melodik black metal grubu Borknagar'ın vokalisiti olan "Lazare" lakaplı Lars Nedland'in konuk olduğu Holy Mountain pek heyecan yapılacak bir şarkı olmamış ama en azından Rotting Christ cephesinde bir şeyler olduğuna dair ümit veriyor. Bu kadar Hristiyan unsuru barındırmasına, hiç dinlememiş birine yobaz bir Katolik grup imajı verme ihtimaline rağmen anti-Hristiyan varoluşuna her yönden sahip çıkan Rotting Christ, Tolis'in yukarıda belirttiği üzere Hristiyanlık özelinde genel olarak dinlerin kontrol ve manipüle edici gücüne karşı özgürlüğü savunan istikrarlı, mantıklı, zamansız, şahane bir duruş.

1. In the Name of God
2. Ветры злые
3. Heaven and Hell and Fire
4. Hallowed Be Thy Name
5. Dies Irae
6. Fire, God and Fear
7. The Voice of the Universe
8. The New Messiah
9. The Raven
10. The Sons of Hell