18 Kasım 2011 Cuma

Coldplay - Mylo Xyloto


Coldplay'i takip eden bir dinleyenim. Bildiğin Yellow'dan beri hem de. Don't Panic, Yellow, Trouble güzelliklerini içeren tanışma albümü Parachutes, iki sene sonra In My Place, The Scientist ve kanımca gelmiş geçmiş en iyi Coldplay şarkısı olması bir yana, şöyle kalabalık bir "gelmiş geçmiş en iyiler" listesi yapmaya yeltensem asla ıskalamayacağım Clocks'un yer aldığı A Rush Of Blood To The Head, üç sene sonra bu kez Fix You, Talk, Speed Of Sound gibi kozlarını ortaya seren X&Y, grubun ününü gitgide pekiştirmiş, ama üzerine çok da fazla birşeyler koyamamış kariyerinin nadide üç albümünü oluşturuyordu. Coldplay'i hoş anılarla geride bırakma vaktinin geldiğini anladığım Viva la Vida vasatlığına hiç girmeyeyim. Dikkat edilirse ilk üç albümden örnek verdiğim şarkılar aynı zamanda single olmuş, enteresan kliplerle ekranda sık sık boy ve bos göstermişti. Zaten Coldplay de bir albüm grubundan ziyade, iyi single üretebilen (ki onun da albüm başına oranı üçü geçmez), klip çekmeyi acayip seven, tipikten biraz daha hallice bir pop rock grubu gibi gelmiştir bana hep.

Yeni albüm Mylo Xyloto, çeşitli mecralarda dönen muhabbetlerin yalancısı olduğum üzere grubun son albümüymüş. Teoman'ın müziği, Clint Eastwood'un oyunculuğu, Ferzan Özpetek'in sigarayı bırakması gibi bir muhabbetse hiç umurumda değil açıkçası. Coldplay'siz de yaşayabilirim. Yine konuşulduğu üzere Mylo Xyloto'nun bir kamyon dolusu referans içeren tuhaf adı da aynı umursamazlığa sahip tarafımdan. İçeriğe bakmak lâzım. Oraya bakarsak, Viva la Vida dışındaki ilk üç Coldplay albümünün altında ezilmeyecek bir albüm yapmışlar. Pop rock ve Britpop'un dream pop ile yakın temasına tanık olduğumuz Coldplay müziği kaldığı yerden (Viva la Vida'dan değil!) devam etmekte. Hoş şarkılar yazmışlar ve aynı hoşlukta çalıp söylemişler. Ama dedim ya, Coldplay hiçbir zaman albüm grubu olmadı gözümde. Dinledikçe ve özellikle de bitirince kekremsi tatların hangisini aldığımı bile tam bilemedim. Bu yüzden 2-3 dinleyişin sonunda tekrar dinlemek isteyeceğim 2-3 şarkılarını alıp olay mahallinden uzaklaştım. Bu yüzden en iyi Coldplay albümü hangisidir diye sorsalar, 2007'de çıkardıkları The Singles 1999-2006 diye cevap verme ihtimalim hayli yüksek olurdu.


Mylo Xyloto'nun referanslarına veya Mylo ile Xyloto'nun şirin aşkını içeren konsept duruşuna hiç takılmadan, muhtemel hitlerini alıp çekilmek niyetindeydim. Ne var ki, albüm hiç beklemediğim biçimde sardı, şarkılar kulağımdan içeri yağ gibi akmaya başladı. Single olarak çıkan Every Teardrop Is A Waterfall ve Paradise'ın radyoları ele geçirmesini haklı buldum. Özellikle Paradise öyle bir şarkı olmuş ki, onu hem bir Coldplay şarkısı gibi, hem de değil şeklinde özetlemenin onu en iyi tanımlama yöntemlerinden biri olduğunu düşünüyorum. "Dream" yönlerini rock ile daha bir şevkli ve zevkli hâle getirmişler sanki. Bu hassasiyet çerçevesinde pop coşkusunu eksiksiz yansıtan Hurts Like Heaven, aynı hassasiyetlerle tipik Coldplay yazımınının tepelerinde gezinen Charlie Brown, U2'nun sinsi folk aktivitesinden izler taşıyan Major Minus ve Coldplay usülü fırında az pişmiş trip hop Up In Flames gerçekten iyi tasarımlar. Bir de Princess Of China olayı var tabiî.

Artık piyasaya çıkan her üç pop albümün birinde konuk olarak gördüğümüz Rihanna'nın Coldplay'e vokal yapması özellikle ergen camiada büyük olay muhakkak. Ama "Çin Prensesi" diye bir şarkı yapan şayet ben olsam, bu şarkı için "featuring" yapmaktan başı dönmüş Rihanna yerine ne yapar eder, (gerekirse kapısında yatar) çok yönlü Çinli şarkıcı Sa Dingding'i kafalamaya çalışırdım. Hem böylece pek de fena olmayan şarkının cibilliyetini değiştirip bambaşka birşeye dönüştürme fırsatı da yakalayabilirdim. Tüylerim diken diken bile olabilirdi. Albüm için kaçan en büyük fırsatlardan biri bu olmuş. Diğeri ise iyi bir (hatta iki!) final yapma şansını kullanamamaları denebilir. Zira son iki şarkı gereksiz olmuş. Albüm müzikal yönden pekâlâ Up In Flames ile de sonlanabilirmiş, ufak çaplı bir hantallığa çalım atılabilirmiş. Tabiî konsept albüm oluşu sebebiyle hikâyenin bir sonuca bağlanması da kendileri açısından önemli.


Coldplay için bugüne dek olumlu olumsuz çok şey söylendi. Dalga geçildi, taklitle ve melodi çalmakla (hem de Joe Satriani'den!) suçlandı, Gay müziği yapıyorlar dendi, Noel vakti Christmas albümü yapmalarına gerek yok, zaten her albümleri Christmas banalliğinde dendi, Chris Martin bazen sahnede çok yapmacık, çok abartı davranıyor dendi. Onlar da The Hardest Part gibi kliplerle, naifliği fazla kaçmış birtakım şarkılarla, Viva la Vida gibi ruhsuz bir albümle bu denenlere çanak tuttular. Yine de efsanevi Ok Computer ve Kid A döneminde haksız biçimde Radiohead ile karşılaştırılan Coldplay'in, artık Radiohead'in müzik yapmak yerine stüdyoya her oturanın çıkarabileceği türden ses üretme tembelliğini seçmesi (buna da "deneysel müzik yapıyorum" demesi) karşısında hâlâ şarkı yapmaya olan tutkusunu koruyor olması sevindirici. Şarkı yazamamanın beceriksizliğini köylü kurnazlığıyla "deneysel" olmaya evriltmeye çalışan zihinlerin aksine Chris Martin ve ekibi Mylo Xyloto'da önceki albümlerinden biraz daha dream pop ve pop tavırlarını sivriltmeye, bunu yaparken de kendilerini fazla kaptırmamaya gayret etmişler. (Bunu yaparken kendini kaptırmış bir Coldplay hiç çekilmiyor doğrusu.) Pek sanmıyorum ama şayet Mylo Xyloto bir veda ise hiç de fena sayılmaz.

1. Mylo Xyloto
2. Hurts Like Heaven
3. Paradise
4. Charlie Brown
5. Us Against the World
6. M.M.I.X.
7. Every Teardrop Is a Waterfall
8. Major Minus
9. U.F.O.
10. Princess of China (feat. Rihanna)
11. Up in Flames
12. A Hopeful Transmission
13. Don't Let It Break Your Heart
14. Up With the Birds

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder