16 Nisan 2012 Pazartesi

Black Country Communion - 2


"Supergroup" kelimesiyle henüz karşılaşmadan evvel Led Zeppelin, R.E.M., Depeche Mode vs. benim için zaten süper gruplardı. Ama bu tâbirin aslı öyle değilmiş. Geçmişte kendi kariyerleri, grupları, işleri, güçleri olan ünlü müzisyenlerin biraraya gelerek başka bir grup adı altında geçici yahut kalıcı, yan veya tam zamanlı çalıştıkları projelere verilen isimmiş. 80'lerde Traveling Wilburys'in kimlerden oluştuğunu duyunca "vay be ne süper grup" demiştim. Bu tip yapılanmalara gerçekten de "supergroup" dendiğini ilk defa o zaman öğrendim. Aslında ortalık bunlardan geçilmiyor. Eskilerden Cream, Blind Faith, Journey, The Firm, Asia, The Highwaymen gibi pekçok grup zamanla yan proje olmaktan çıkıp bağımsızlıklarını ilân ederek yollarına devam etmişlerdi. 90'lardan günümüze ise kimi tek atımlık, kimi kalıcı Them Crooked Vultures, SuperHeavy, Chickenfoot gibi elemanları dudak uçuklatan "yeni" gruplarımız var. (Temple Of The Dog efsanesini unutmayı ya da ıskalamayı hakaret sayarım bu arada).

Ocak 2010'da öyle bir grup daha kuruldu ki, kalp rahatsızlığı bulunan rockseverlere doktor nezaretinde grup elemanlarını alıştıra alıştıra söylemek gerekebilir. Bas ve vokalde dönem dönem Black Sabbath ve Deep Purple'ın sesi olmuş yaşayan efsanelerden Glenn Hughes, gitar ve vokallerde 2000'lerin en önemli gitaristlerinden biri olan ve bir sürü solo albüm sahibi Joe Bonamassa, keyboardlarda 1994-99 yılları arasında Dream Theater'da da çalışmış Derek Sherinian ve davulda ise dünyanın en iyi davulcusu John Bonham'ın oğlu tecrübeli müzisyen Jason Bonham, Black Country Communion adı verilen bu müthiş grubun köşelerini oluşturmaktalar. Eylül 2010'da çıkan klas ilk albüm Black Country'den sonra bu kadro bir daha kimbilir ne zaman biraraya gelir derken, Haziran 2011'de 2 adlı albümleriyle fazla bekletmeden geri dönerek sevap işlediler.


Herşey 2009'da Glenn Hughes'ün Bonamassa ile bir yılı aşkın süredir Los Angeles'da gerçekleşen Guitar Center: King Of The Blues etkinliğinde çalışmalarıyla başladı. İkili, yakaladıkları uyumu bir şekilde kalıcı kılmak için yapımcı Kevin Shirley'nin de gazıyla bir grup fikrine sımsıcak bakar oldular. Shirley onlara yakışacak en baba ismin, içinde Bonham kelimesi geçen Jason Bonham olduğunu önermesiyle temeller atılmaya başlandı. Junior Bonham da daha evvel yolunun kesiştiği Bonamassa ve babasının arkadaşı Hughes'ü aynı oluşum içinde görünce meseleye tramplenden balıklama atlamış. Ama Bonamassa "arkadaş iyi güzel de, biz Green Day miyiz, Three Tenors müyüz niye öyle üçlü takılıyoruz" demiş(tir diye düşünüyorum, ben olsam derim!) ve yine Shirley'nin önerisi, grup elemanlarının da ortak kabulü sonucu Derek Sherinian gruba dahil edilmiş. Grup ismi olarak da Hughes ve Bonham'ın yetiştiği İngiliz sanayi bölgesi Black Country uygun görülmüş. Ama aynı isimde başka bir grup olmasından dolayı telif ıvır zıvırlarıyla uğraşmamak için Black Country Communion isminde karar kılmışlar.

İlk albüm Black Country'de zaten kimyalarını sergileyen grup, arayı soğutmadan çıkardıkları ikinci albümde yine gelene geçene enstrüman dersi vermeyi sürdürüyor. Şimdi bu adamların yaptığı ilk albüm şöyleydi, ikincisi böyle demenin pek bir mânası yok. The Outsider ile ipini koparıp adamın üstüne üstüne giden bir şarkıyla açılış yapınca her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Etikete hard rock falan dedik ama vaziyet öyle bildiğiniz gibi değil. Progressive yönü grup elemanlarının şecereleriyle alâkalı bir yığın jam, groove, stoner, atar, gider albümün kalıbını ortaya koyuyor. Şarkılar da çok iyi olunca "böyle gruba şarkıların iyi olması da mühim değil" kolaycılığına pabuç bırakılmıyor. Ona bakarsan Joe Satriani, Sammy Hagar ve Chad Smith'in yanyana gelmesi de büyük olay. Fakat asıl büyüklük, yanyana geldiğin amacın hakkını vermek. Black Country Communion, supergroup olmanın karşılığını "üstü kalsın" mest oluşuyla ödüyor.

Albümdeki The Battle For Hadrian's Wall, Save Me ve An Ordinary Son ile progressivcede "ağır abi"yi oynayan parçaların akademik rock dersleri tadındaki nitelikleri yanında, Man In The Middle ve I Can See Your Spirit gibi, işinin ehli bir striptizcinin meme uçlarını nükleer başlıklı füzeye çevirecek rock şarkılarının birlikteliği fazla söze mahal bırakmıyor. Hele o klibi bile çekilenn Man In The Middle... Sen nasıl birşeysin ki uzun zamandır bir klâsik rock şarkısının böylesine içimi titretmediği bir ortamda tüy dökücü kremlerin hükmünü geçersiz kılarsın? Smokestack Woman, birtakım alavere dalaverelerle Led Zeppelin ve Van Halen'ı harmanlayan, Little Secret ise saf blues örgüsüyle alaturkadan bozma alafranga bünyeleri gece gece bara pavyona düşürmeye teşvik eden niteliklere sahip. Şubat sonunda Live Over Europe adlı 18 şarkılık konser albümüyle damar damar üstüne yapan grup, 2012 sonlarına yetişmesi plânlanan yeni albümleri üzerinde de çalışmaktaymış. Birbirlerini bulmuşken bırakmak istememeleri, onları bulmuşken bırakmak istemememizle aynı frakansı kullanıyor anlaşılan.

1. The Outsider
2. Man in the Middle
3. The Battle For Hadrian's Wall
4. Save Me
5. Smokestack Woman
6. Faithless
7. An Ordinary Son
8. I Can See Your Spirit
9. Little Secret
10. Crossfire
11. Cold

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder