31 Mart 2014 Pazartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mart 2014)

Mustered Courage - Powerlines
Yıl: 2014 Avustralya
Tür: Bluegrass
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Behind The Bullet"


Bad Wougar - Bad Wougar
Yıl: 2014 Kanada
Tür: Hard Rock, Stoner Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Into The Night"


Sharon Tandy - You Gotta Believe It's ... Sharon Tandy!
Yıl: 2004 Güney Afrika
Tür: Pop Soul, Psychedelic Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Now That You've Gone"

THYX - Super Vision
Yıl: 2014 Avusturya
Tür: Synth Pop, Futurepop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Will They Learn?"

Aziza Brahim - Soutak
Yıl: 2014 Cezayir
Tür: Pop Folk, Tuareg Music, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Soutak"


The Oath - The Oath
Yıl: 2014 Almanya
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Night Child"



Mike Oldfield - Man on the Rocks
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Progressive Rock, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Chariots"




Kate Miller-Heidke - Curiouser
Yıl: 2008 Avustralya
Tür: Pop Rock, Art Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The One Thing I Know"


Khepri - Ascension
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Progressive Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bloodlines"



Alpay - Yekte
Yıl: 2013 Türkiye
Tür: Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yekte"




The Brew - Control
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fast Forward"


Luna - Romantica
Yıl: 2002 ABD
Tür: Indie Pop, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Weird and Woozy"





Kylie Minogue - Kiss Me Once
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Dance Pop
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sexy Love"

Metallica - ...And Justice for All
Yıl: 1988 ABD
Tür: Trash Metal, Heavy Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "One"



Electric Litany - Enduring Days You Will Overcome
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Post-Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Silence"



Robert Palmer - Riptide
Yıl: 1987 İngiltere
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Addicted to Love"


Palya Bea - Nő
Yıl: 2014 Macaristan
Tür: Hungarian Folk Music, Pop Jazz
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "A no"



Ali Hassan Kuban - Walk Like a Nubian
Yıl: 1992 Mısır
Tür: Nubian Music, Arabic Jazz
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Habibi"




Lynda Thalie - Nomadia
Yıl: 2013 Cezayir / Kanada
Tür: Dance Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dance Your Pain Away (La tête haute)"




VA - Ronnie James Dio: This Is Your Life
Yıl: 2014 ABD / İngiltere
Tür: Hard Rock, Blues Rock, Heavy Metal, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Motörhead with Biff of Saxon - "Starstruck"

28 Mart 2014 Cuma

Ares Descending - January


Mart kapıdan baktırmadığı gibi, özellikle kış aylarında ihtiyacını duyduğum rock'ın karanlık yüzünü de arzu ettiğim şekillerde göstermedi. Ta ki Phoenix'ten çıkan Ares Descending'in albümü January ile karşılaşana kadar. Phillip Atherton adındaki müzisyenin tek adam projesi olduğunu sandığım (zira çok yeni olduğu için birkaç yer dışında hakkında bilgi edinemedim) Ares Descending, gothic rock, darkwave, post-rock, shoegaze gibi ne kadar muğlak tür varsa heybesine atmış tam özlenen (özlediğim) kışlık rock hüznünü kulaklarıma taşıdı. Atherton'ın 90'ların sonuyla 2000'lerin başında dinlediği müziklerden şekillendiğini söylediği müziği, geçmiş ile günümüz örneklerinden esinlenmelerle dolu. Onun sevdiği bir sürü isim arasından ayıklayabildiklerim The Cure, Depeche Mode, Orbital, Underworld şeklindeydi. Ama özellikle çok beğendiğim post-rock grubu If These Trees Could Talk'tan etkilendiğini öğrenmek ve bu etkilenmeyi müziğinde duymak sevindiriciydi.

Başta melodik bir bunalımla Mart'ı kucaklayan yorgun Ninety-Nine olmak üzere Waves, January, Tucson, Wrath ve Mart boyunca çok nadir ortadan kaybolan güneşe inat Sun Disappears ile dikkatimi çeken albüm, en çok da post-rock'a yakın durduğu ya da direk sarıldığı anlarda güzelleşiyor bana göre. Enstrümantal piyano veya gitar bestelerini güzel bir kurguyla aralara yerleştirerek albümün genel ruhunu güçlendiren Atherton'ın belki de tek hatası, bazı güçlü şarkılarına vokal yapmak olmuş ki, zaten kendisine karşı daha acımasız davranarak bu vokallere "berbat" demiş. "Ben sadece eğlenmek için müzik yapan bir adamım. Sevseniz de, nefret etseniz de dert değil. Fakat 1-2 kişi bile albümde sevecek birşeyler bulursa bu beni mutlu eder" diye devam etmiş. Evet keşke Black Rhino, January, Tucson gibi şarkılara hiç vokal yapmasaymış. Ama albümde sevecek birşeyler bulmuş 1-2 kişiden biri olarak, aynı zamanda Mart ayının bu güneşli piknikli halinden hiç memnun olmayan biri olarak January'ye kış hissiyatlarım arasında yer bulabilmekten kısa süreli puslu bir mutluluk yaşadım. Ha, bir de If These Trees Could Talk'ı özlediğimi fark ettim.

1. Devil's Night
2. Ninety-Nine
3. January
4. Red Square
5. Lavender Sky
6. Sun Disappears
7. Tucson
8. Born in Captivity
9. Wrath
10. Tangle of Vines
11. The Cold Ground
12. Waves
13. Black Rhino

23 Mart 2014 Pazar

Soul Men (OST)


70'lerin başlarında ortalığı kasıp kavuran soul grubu Marcus Hooks & The Real Deal, sokak köşelerinden dev konser salonlarına uzayan kariyerleri boyunca 6 milyon plak satmış, yenilere ilham vermiş bir grup. Marcus Hooks (John Legend) 1977'de ayrılıp solo takılmaya karar verir ve şöhretine şöhret katar. Hooks bir müzik efsanesi olurken geri kalan grup üyeleri Floyd Henderson (Bernie Mac) ve Louis Hinds (Samuel L. Jackson) beraber Walking In The Park adında bir şarkı yaptıktan sonra sektörde tutunamayıp hayatlarına farklı biçimde yön verirler. Marcus bir konserde kalp krizinden ölünce onun anısına Apollo Tiyatrosu'nda büyük bir tribute konser vermek isteyen VH1, 20 yıldır görüşmeyen Floyd ve Louis'i sahnede biraraya getirmek için davet ederler. New York'a doğru yola koyulan ikili, çeşitli maceralardan geçtikten sonra zamanında ikisiyle de birlikte olan şarkıcı Odetta'nın kızı Cleo'yu da yanlarına alırlar. Cleo'nun Floyd ve Louis'den birinin kızı olması işi daha da ilginç kılar.

2008 yapımı Soul Men, fazla ses getirmemiş bir komedi. Uzun zaman önce izlediğim, geçenlerde TV'de tekrar rastladığım filmin, zaten arşivimde olan müzik albümü hakkında birşeyler gevelemek istedim. Bu iddiasız filmi önemli kılan sadece müzikleri değil. 9 Ağustos 2008'de ölen Bernie Mac ve 10 Ağustos 2008'de ölen soul efsanesi Isaac Hayes'i aynı filmde son kez buluşturan Soul Men, Mac ve Jackson oynamasa, teması müzik olmasa ve içinde güzel müzikal anlar barındırmasa pek dönüp bakılacak bir konuya sahip değil. Ama olanlar yetiyor, eski Türk komedi filmleri gibi ne zaman rastlasam izlemek istiyorum. Albümdeki şarkıları filmin sahneleriyle birlikte dinlemek daha bir keyif veriyor.


Soul ağırlıklı bir soundtrack olarak "daha iyilerini de dinlemiştim" dedirtse de, manevi değeri çok daha fazla olduğundan bu cover ve orijinal soul şarkılarından derlenmiş albümün tadını çıkarmaya çalışmak iyi geliyor. Filmin kurmaca grubu Marcus Hooks & The Real Deal günlerinden kalma I'm Your Puppet, Floyd ve Louis'in yol üstünde uğradıkları bir redneck kulüpte seslendirdikleri Boogie Ain't Nuttin' (But Gettin' Down), Cleo rolündeki Sharon Leal'in piyano eşliğinde söylediği Comfort Me, The Sugarman 3'den You Don't Know What You Mean (To A Lover Like Me), Eddie Floyd'dan I've Never Found A Girl (To Love Me Like You Do) şarkıları yanında Floyd, Louis ve Cleo arabayla Memphis'e girerken çalan Memphis Train ve Isaac Hayes'in davetlisi olarak sahne aldıkları House Of Soul kulübünde seslendirdikleri Do Your Thing'in 14 dakikalık versiyonu albümü zenginleştiren şarkılar. Tabii olmazsa olmaz Isaac Baba'dan bir numune olarak Never Can Say Goodbye da unutulmamış.

Ama albüme konması gereken öyle bir olmazsa olmaz vardı ki, olmaması çok ayıp olmuş. Finalde Floyd, Louis ve Cleo'nun Apollo'da harika bir sahne performansıyla seslendirdikleri ve The Real Deal'ın eski şarkısı olarak film için anlam içeren, aynı zamanda filmdeki en iyi şarkı olan Walk In The Park'ın albümde yer almayışının izahı yok bana göre. "Yer bulamamışlardır" diyen olursa ıslak odunla girişirim. Albümde Walk In The Park da olsun diye gözden çıkılacak 3-4 şarkıyı hemen sayarım. Ama bırak öyle kalsın diye düşünülse bile, karizmatik Do Your Thing'in 14 dakikalığı yerine filmdeki hali konsa, olmadı çok sevdiğim, ama The First Edition klasiği Just Dropped In'i (bkz. The Big Lebowski) ziyan ettiğini düşündüğüm Sharon Jones & The Dap Kings'in yerine bile konsa olurdu. Yine de şarkının tadı asıl filmdeki haliyle çıkıyor diyerek ortalığı yatıştırmaya çalışalım. Soul seven her insan evladına da hem filmi, hem de müziklerini tavsiye edelim.

1. Anthony Hamilton & The Bo-Keys - Soul Music
2. John Legend, Samuel L. Jackson & Bernie Mac - I'm Your Puppet
3. Chris Pierce & Leela James - Private Number
4. Meshell N'degeocello - Water
5. Isaac Hayes - Never Can Say Goodbye (Soul Men Redux)
6. Samuel L. Jackson & Bernie Mac - Boogie Ain't Nuttin' (But Gettin' Down)
7. Sharon Jones & The Dap Kings - Just Dropped In (To See What Condition My Condition Was In)
8. Ryan Shaw - Memphis Train
9. Sharon Leal - Comfort Me
10. The Sugarman 3 (feat. Lee Fields) - You Don't Know What You Mean (To A Lover Like Me)
11. Eddie Floyd - I've Never Found A Girl (To Love Me Like You Do)
12. Samuel L. Jackson, Bernie Mac & Sharon Leal - Do Your Thing

16 Mart 2014 Pazar

Kate Miller-Heidke - O Vertigo!


1981 Brisbane, Avustralya doğumlu Kate Miller-Heidke, Queensland Conservatorium Of Music'ten klasik müzik eğitimi alarak mezun olmuş, kendi dalında sergilediği konservatuvar ve müzikal performanslarıyla bir sürü saygın ödül kazanmış, 2000'den itibaren ise gönlü pop müziğe kaymış güçlü bir ses. İlk EP'si Telegram'ı çıkarmadan önce çeşitli etkinliklerde boy göstermiş, klasik müzikten de hiç kopmamış. 2006'ya kadar EP'lerin sayısı üçü bulunca ve hatırı sayılır bir kitlenin ondan beklentileri artınca Sony, Epic, MCA gibi dev firmalarla çıkardığı Little Eve (2007), Curiouser (2008) ve Nightflight (2012) albümleriyle bildiğin pop star oluvermiş. Tabii bu starlık Amerika dışında çeşitli mecraları kapsadığı için sadece orası burası oynayan yeteneksizler kadar bile tanınmamış ne yazık ki. Hem zaten Miller-Heidke'nin tarzı, pop'un popüler banalliklerinden ziyade alternative pop ya da art pop olarak kendini dik tutuyor. Klasik müzik eğitimi almış birine de bu yakışır. Yakışmış da!

Kate Miller-Heidke'nin ilk üç albümünü dinlemeden şunu iddia edebilirim ki, O Vertigo! kendisinin en iyi albümüdür. Gerçi adı üstünde, bu bir iddia ve tek dayanağım da O Vertigo! Şöyle ki, Miller-Heidke ilk üç albümde Sony, Epic ve MCA'nin desteğini aldıktan sonra (ki onların desteğini alabilmek için şekilden şekile girmeyi göze alan milyonlarca müzisyen var yeryüzünde) ani bir kararla onların kurumsal baskılarından sıkılıp, hayranlarla doğrudan iletişime geçme üzerine kurulu bağımsız PledgeMusic ile çalışmaya başlamış. Bazıları için kariyer intiharı olarak görülebilecek bu hamlenin sonucu olan O Vertigo!, o kadar kaliteli bir albüm ki, hani ilk üç albümün bu dev şirketlerin piyasalara oynama yönündeki görünür / görünmez baskılarını hayal etmenin mümkünatı içinde bu kadar yüksek bir kalite çıtasına ve en önemlisi O Vertigo!'daki özgür duruşa sahip olduklarına dair şüphelerim var.


Dikkatli dinleyiciler, Offer It Up, Jimmy, Yours Was The Body, Bliss ve albüme adını veren O Vertigo!'yu duyduklarında eğitimli bir sesle karşı karşıya olduklarını anlayacaklardır. Kelt, a capella, klasik, rock, pop hatta hip hop tarzlarına uzanan şahane vokal numaraları barındıran şarkılar Kate Miller-Heidke'nin geniş yelpazesini ortaya koyarak albüme bütünüyle hakim olduğunu gösteriyor. Ama şarkıcı, sırf bu üstün yeteneğini cümle aleme göstermeye yönelik aceleye gelmiş şarkılarla uğraşmıyor. Şarkıların kendisinden rol çalmalarına izin veriyor, onlara ait yaratılmış oyun alanlarında onlarla beraber söylüyor. O Vertigo! şarkısının kontrollü şımarıklığı, Rock This Baby To Sleep'te caz vokalin lezzeti, Passenger takma adlı İngiliz müzisyen Mike David Rosenberg'in farklı sesiyle katkı sağladığı Share Your Air'deki 80'ler baladlarının hüznü Miller-Heidke süzgecinden geçiyor.

Bitmedi. Hip-hop ritmine kalıplı bir art pop oturtulmuş Offer It Up ve karizma Jimmy'yi başta saymıştık. Cats On Trees'den sonra Jimmy adını taşıyan bir başka indie pop mücevheri daha duyduk. Yine 80'lerin synth coşkusunu taşıyan ve Miller-Heidke'nin okul arkadaşı Megan Washington'ın geri vokal yaptığı Ghost, Drapth adıyla tanınan Avustralyalı hip-hopçu Paul Ridge ile beraber seslendirilen ve Miller-Heidke'nin eğitimli bir klasik müzik vokali olarak hiç ego ve gereksiz şekil yapmadan üstesinden geldiği enfes rock şarkısı Drama, kapanışa klasik ile caz vokali arasında gidip gelen billur sesiyle son bir damga vuran piyano baladı Bliss, bu güzel albümün değerli anlarından. Zaten bu anların fazlalığı, onun farklı tarzları tek yürek haline sokabilmiş duruşunu daha da dikleştiriyor. Kate Miller-Heidke'yi geç keşfetmiş olsam da, O Vertigo!'ya vaktinde yetiştiğim için mutluyum.

1. Offer It Up
2.  Yours Was the Body
3. O Vertigo!
4. Share Your Air (feat. Passenger)
5. Rock This Baby to Sleep
6. Jimmy
7. What Was I to You?
8. Sing to Me
9. Drama (feat. Drapth)
10. Lose My Shit
11. Ghost (feat. Washington)
12. Bliss

6 Mart 2014 Perşembe

Kansas - In The Spirit Of Things


AOR duayenlerinden Kansas, kuruluş tarihi olan 1972'den beri yaklaşık 20 albüm yapmış bir grup. Biri hariç hiçbirini bilmem. Şarkı olarak da sadece Sevgililer Günü'nün resmi şarkısı ve video klibi ilan edilesi All I Wanted'ı dinlemişliğim vardır. Bu şanlı olduğunu varsaydığım geçmişten işte o bildiğim tek albüm olan 1988 yapımı In The Spirit Of Things'i de bir bilirim, pir bilirim. 90'ların eşiğindeyken duyduğum bu albümün kaset şekline bürünmüş bir rock harikası olduğunu anlamam için ise aradan fazla bir süre geçmesi gerekmemişti. Başlarda harçlıktan artırarak aldığınız bir kasetin kötü çıkmamasını ümit eder biçimde onu beğenmeye programlamış gibi dinlemeye başlasam da (harçlıktan artırmak suretiyle neden bu albümü almış olduğumu da hiç mi hiç hatırlayamamaktayım bu arada), albümü içtikçe açıldığını / açıldığımı gördüm. Olay bir süre sonra harçlıktan mini bütçe ayırdığınız dönemde sadece Kansas - In The Spirit Of Things albümünün elinizin altında olmasından doğan mecburiyetin çok ötesine geçmişti. Bir ihtiyaç halini almıştı.

Kansas'ı yakından takip ettiklerini sandığım birkaç otorite görünümlü şahinin en iyi Kansas albümlerinin 74-79 arası çıkan 6-7 albüm olduğunu yazdıklarını okudum. In The Spirit Of Things, Kansas tarihinde muhtemelen orta sıralara oynayan bir albüm konumunda görülüyor. Kimin nerede gördüğü umurumda değil. Hani vardır ya, bin tane albüm sahibi bir grup/şarkıcı yaşar şehrin birinde. Birgün onun bir albümüne rastlar, çarpılırsınız. Sonra dalarsınız gelmişine geçmişine ama o tat yoktur hiçbir zaman. İşte In The Spirit Of Things benim için tam da bu duygunun adamı albümlerden biridir. Biridir çünkü o duygunun albümü saydığım daha çok örnek vardır hayatımda. Birçok albüm için söylediğim bir şeyi tekrar edeyim böylelikle: In The Spirit Of Things en iyi Kansas albümü değil belki. Ama benim için rock tarihinin en iyilerinden biri.

Gelelim sebeplerine. Aslında 12 sebebi var deyip kestirmeden gitsek de olur. Ama böyle bir albüm için kestirmeden gitmek içime sinmez. Herşeyden önce yaşayan en iyi gitaristlerden biri olan Steve Morse'un bir Kansas üyesi olduğu 86-88 arasında çıkmış bir albüm olması bile yeter. Grubun ikinci Steve'i olan vokaldeki Steve Walsh'ı da diğer önemli etken. Rock âleminde nice ulu vokaller duyduk, dinledik, mest olduk. Ama belki çok az bir kısmı için şöyle düşündük: "Bir rock vokali olsam onun gibi bir sesim olmasını isterdim!" İşte Steve Walsh o efsanelerden biridir benim için. Ayrıca Walsh'un In The Spirit Of Things'i en sevdiği Kansas albümü olarak gösterdiğini okumam çocuklar gibi sevinmeme vesile olmuştur. Phil Earth (davul), Rich Williams (gitar) ve Billy Greer (bas) da Kansas'ın 88 ruhunu ortaya çıkaran efsane kadrosunun diğer isimleri olarak enstrümanlarının hakkını veren usta müzisyenler.


In The Spirit Of Things, 1951 yılında Kansas eyaletinin Neosho Falls adındaki şehrinde meydana gelen büyük sel felaketini tema olarak işleyen bir konsept albüm. Güçlü liriklere yansımış türlü duyguların ifade ediliş şekillerinde pek konsept albüm durumu hissedilmese de, bu bilgi edinildikten sonra şarkılara bakış bir miktar farklılaşabiliyor. Ama o liriklerden daha güçlü olan müziklerin yarattığı etki öyle konsept falan dinlemiyor. Açılıştaki balad Ghost, sözkonusu felaketin ardından Walsh'un etkileyici sesiyle kırık dökük kentin bazı detaylarını tasvir ediyor. Yitip gidenlerin hayaletlerini etrafında hissettiğini, onlardan yarım kalan hayallerini gerçekleştirmek üzere birgün tekrar evlerine döneceklerini duyduğunu söylüyor. Böylece daha ilk şarkıdan insanları bu gerçek ve gerçeküstü karışımı dünyaya sokuyor. Bu havayı dağıtıp taş gibi rock ile sevenlerini kucakladığı One Big Sky ve Inside Of Me, derinliklerini söz ve müzik olarak sürdürmeye devam eden şarkılar.

Güçlü bir pop rock olan ve bir miktar ticari olduğunu hissettiren (single olarak çıkmış olmasından da anlaşılabilir) One Man, One Heart'ın peşinden öyle bir House On Fire geliyor ki, hayranı olduğunuz bir filme ait defalarca izlemek istediğiniz 4:42 dakikalık bir sahneye benziyor. Yine de çoğul konuşmayayım, benim için benziyor. Steve Walsh'un mükemmel vokali ve keyboard dokunuşları, Steve Morse'un kısa ama bana bir anlamda aşık atışmalarını andıran gitar solosu, girişten nakarata, oradan tekrar ana gövdeye ve tekrar nakarata giden alışıldık düzeneği en iyi şekilde kullanan tasarımı müthiş. Şahsen ölmeden evvel karaokesi yapılacak şarkılar listemdeki yerini hiçbir zaman yitirmemiştir. Once In A Lifetime, House On Fire'ın alevlenmiş etkisini bir parça düşürebilmek için tempoyu düşüren güzel bir balad. Stand Beside Me yine elit bir pop rock ve Kansas'ın güçlü nakarat yazmadaki kuvvetini gösteren onlarca şarkısından biri.

Once In A Lifetime ve Stand Beside Me'nin devamında I Counted On Love'ın gelmesi, albüme alışma evremde beni epey zorlamıştı. Çünkü arka arkaya üç benzer nizamda şarkıyı dinlemek, özellikle House On Fire'dan sonra tavana vuran beklentilerimi bir müddet cevapsız bırakmıştı. Fakat zaman içinde onlara da alıştım, satır ve nota aralarındaki detayları keşfettim. The Preacher ise beni daha ilk görüşte avlamıştı. Steve'ler yine formlarının zirvesindeydiler. Benim için dünyanın en iyi gitar sololarından biri The Preacher'da saklıdır. Her dinlediğimde o soloya da karaoke yapmak isterim. Zaten bu soloya sadece o yapılır. Bu kayıttaki haliyle bir kez daha çalınmış mıdır bilmem ama sahibinin sesi bir solo olduğu su götürmez.


Rainmaker albümün progressive rock kanadını güçlendiren destansı bir parça. Ateş yakıp, etrafında dans ederek yağmur duasına çıkmanın sel felaketiyle sonuçlanması ironisi üzerinde durmasıyla lirik gücünü, Walsh - Morse ikilisinin keyboard - gitar atışmalı epik solosuyla da müzikal gücünü katlayan özel bir şarkı. Steve Morse'un bir arkadaşına adadığı 1:40 dakikalık akustik enstrümantal T.O. Witcher ve bu görkemli albüme yakışan görkemli kapanış şarkısı Bells Of Saint James ile sonlanan In The Spirit Of Things, bir sonraki buluşmama kadar hep kendisiyle ilgili bazı şeyleri aklıma kazımış, her buluşmamda da onların üzerine birşeyler eklemiş albümlerden birisidir. Yaşlandıkça şarap gibi lezzet alır diyeceğim ama yaşlandığını kabul edemiyorum bir türlü. Elimden sadece teşekkür etmek geliyor.

O teşekkür sadece bu albüme emek veren beş sıkı adama değil. Pink Floyd, Alice Cooper, Kiss, Peter Gabriel, Lou Reed gibi tarihi insanlara prodüktörlük yapmış efsane yapımcı Bob Ezrin'e, ayrıca Rainmaker, The Preacher ve One Big Sky şarkılarına coşkulu vokalleriyle eşlik etmiş Rahip James Cleveland ve The Southern California Community Korosu'na da teşekkür ediyorum. In The Spirit Of Things kasetim şu anda nerede hiç bilmiyorum. Sırf hatıra olsun diye onu saklamak isterdim. Ama içi rahat olsun. O şarkılara hala gözüm gibi bakıyorum.

1. Ghosts
2. One Big Sky
3. Inside Of Me
4. One Man, One Heart
5. House On Fire
6. Once In A Lifetime
7. Stand Beside Me
8. I Counted On Love
9. The Preacher
10. Rainmaker
11. T.O. Witcher
12. Bells Of Saint James