31 Aralık 2018 Pazartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Aralık 2018)

Kutsal Kaan Bilgin - Zaman Dışı Yaşam
Yıl: 2018 Türkiye
Tür: Pop Rock, Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Seni Ancak Sen Bilirsin"
Bob Marley - Marley OST
Yıl: 2012 Jamaika
Tür: Reggae
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Could You Be Loved"
Venom - Storm the Gates
Yıl: 2018 İngiltere
Tür: Heavy Metal
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bring Out Your Dead"
 
S H I R A N - S H I R A N
Yıl: 2018 İngiltere/Yemen
Tür: Pop, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Nifrah Farah"
 
Dancefloor Stompers - Librerie Musicali
Yıl: 2018 İtalya
Tür: Funk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "4 Dita e Una Pistola"
Robyn - Honey
Yıl: 2018 İsveç
Tür: Electropop, Synthpop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Missing U"
Tom Petty & The Heartbreakers - The Best of Everything
Yıl: 2018 ABD
Tür: Blues Rock, Pop Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Free Fallin'"
Gabacho Maroc - Tawassol
Yıl: 2018 Fransa
Tür: Afro Pop, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dara"
 
Demirhan Baylan - Yapayalnış Şarkılar
Yıl: 2018 Türkiye
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Salla Malını"
 
 
Bumblebee OST
Yıl: 2018 ABD
Tür: Pop Rock, New Wave, Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: Steve Winwood - "Higher Love"
Khruangbin - Con todo el mundo
Yıl: 2018 ABD
Tür: Psychedelic Rock, Funk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Maria También"
 The Link Quartet - Minimal Animal
Yıl: 2017 İtalya
Tür: Funk Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Coquette"
Taner Öngür & 43,75 - Sayko Ana
Yıl: 2018 Türkiye
Tür: Folk Rock, Anatolian Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bir Çift Turna"
Tik Tu - Shuma
Yıl: 2016 Ukrayna
Tür: Indie Pop, Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Birdy"
Palmiyeler - Akdeniz
Yıl: 2018 Türkiye
Tür: Indie Pop, Surf Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sıcak Günler Geri Geldi"
Mélissa Laveaux - Radyo Siwél
Yıl: 2018 Kanada
Tür: Folk Pop, Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Jolibwa"
Itai Freed & The Band - Cigarette Break
Yıl: 2018 İsrail
Tür: Blues Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Every Needle Breaks"
Tracy Chapman - Matters of the Heart
Yıl: 1992 ABD
Tür: Folk Rock, Singer/Songwriter
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Used to Be a Sailor"
Rodin - ASHA
Yıl: 2018 İngiltere
Tür: Hip Hop, Funk, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kamptown"
Sena Şener - İnsan Gelir İnsan Geçer
Yıl: 2018 Türkiye
Tür: Art Pop, Pop Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "İnsan Gelir İnsan Geçer"
 

29 Aralık 2018 Cumartesi

The Pains Of Being Pure At Heart - Full Moon Fever


2007'de New York'ta kurulan dörtlü The Pains Of Being Pure At Heart, şayet tüm albümlerini çıktığı dönemlerde dinlemek takip etmek sayılıyorsa takip ettiğim hoş bir grup. Kendi uzun adlarını taşıyan ilk albümleri (2009) ve Belong (2011) gibi çok iyi iki albümün ardından Days Of Abandon (2014) ve The Echo Of Pleasure (2017) gibi bana göre iki kötü albüm yaparak durumu eşitlemişlerdi. Bu iki kötü albüm sayesinde kendilerine dair beslediğim heyecanı da yitirmiştim haliyle. Ama her albüm yaptıklarında pas geçmeyeceğim, iyi veya kötü dinleyeceğim bir grup oldular. Uzun süre yeni bir albüm beklemez iken, aniden Full Moon Fever ile çıkageldiler. Bu şekil çabuk bir çıkageliş, genelde ya konser ya da best of çağrışımı yapar bende. Full Moon Fever adı da rahmetli Tom Petty amcamızın efsane solo çalışmasıyla aynı ismi taşıması sayesinde şöyle kısa bir çağrışım yaptı. Ama albüme baktığımda çok hoş bir sürprizle karşılaştım. Meğer Full Moon Fever, grubun tam da Petty'nin bu albümüne saygılarını sunduğu bir cover albüm olarak ortaya çıkmış.

İçlerinde iyisi de var, kötüsü de. Ama böyle albümlerde şahsen aradığım özelliklerden biri, orijinalinin uzağında, sanki sıfır bir besteymiş gibi olanlar. Orijinallerini zaten çok sevdiğim Free Fallin', I Won't Back Down, Runnin' Down A Dream ve Feel A Whole Lot Better bunlardan değil. Hazır yapılmışına sadık kalıp kendi indie pop vizyonlarına göre düzenledikleri bu şarkılar, her ne kadar eli yüzü düzgün bir şekil almış olsalar da, Tom Petty'nin dinamizmini ve çiğ çığlıklarını duyamamak tuhaf geliyor. Yer So Bad, Depending On You ve Love Is A Long Road da fazla değişmemiş, hatta Petty eksikliğinin daha fazla hissedildiği coverlar haline gelmiş. Sıfır besteymiş gibi olan kanatta ise sadece üç şarkı olması üzücü. Bunlardan en iyisi kanımca A Face In The Crowd olmuş. Hem orijinalinin modern pop tınısı korunmuş, hem de bir pop grubu sayesinde o orta tempo pop dokusu iyice ortaya çıkmış. Bana Full Moon Fever 89'a dönme isteği uyandıran coverların başında geldi.

89 tarihli Petty albümünün en güçlü şarkılarından biri olan A Mind With A Heart Of Its Own ise bu albümün en tanınmayacak halde olanı. Bunu iyi manada söylüyorum. Zira gruptan uzun süre orijinaline bağlı şarkılar dinledikçe sonlara doğru "acaba onu nasıl yorumladılar" diye merak ettim. Ortaya yavaş, hüzünlü, müziği değişmiş bambaşka bir akustik şarkı çıkmış. Sözleri olmasa tanıyabilir miydim diye düşünürken, bir süre sonra sözlerine rağmen tanıyamazdım dedim. Alright For Now adlı iki dakikalık küçük akustik folk şarkı, The Pains Of Being Pure At Heart'ın elinde yine iki dakikalık küçük bir akustik pop şarkısı oluvermiş. Keşke diğer şarkılar için de bu üçü gibi farklı yollar denenseymiş. Mesela en son 2015'te Ryan Adams, Taylor Swift'in 1989 isimli albümünü elden geçirmiş, kendi yorumlarıyla albümü çok başka yerlere götürmüştü. İlk iki albümleriyle pop müziği başka yerlere götürme kabiliyetlerini gösteren ama sonra feci bir gerileme dönemine giren The Pains Of Being Pure At Heart, böylesi bir cover konseptinde yeniden doğmamış olsa da, en azından o potansiyelini tekrar hatırlatmış, hatırlatmaya çalışmış ya da hatırlatma iyi niyeti göstermiş diyebiliriz.

1. Free Fallin'
2. I Won't Back Down
3. Love Is a Long Road
4. A Face in the Crowd
5. Runnin' Down a Dream
6. Feel a Whole Lot Better
7. Yer So Bad
8. Depending on You
9. The Apartment Song
10. Alright for Now
11. A Mind With a Heart of Its Own
12. Zombie Zoo

17 Aralık 2018 Pazartesi

Sho Madjozi - Limpopo Champions League


1992 doğumlu Maya Wegerif ya da mahlas olarak seçtiği Sho Madjozi olarak tanınmaya başlayan genç ve güzel kızımız, henüz ilk albümü olan Limpopo Champions League ile 2018'in en iyi hip hop/rap albümlerinden birine imza atmış. Güney Afrika'da beyaz bir baba ile siyah anneden doğan Sho Madjozi, Limpopo bölgesinde bulunan bir dağ köyü olan Shirley'de büyümüş. Daha sonra Afrika kültürü ve yaratıcı yazarlık okumak üzere Amerika'ya gitmiş. Güney Afrika'ya döndükten sonra Johannesburg Üniversitesi'nde yazarlık eğitimi ile meşgul olmuş. Kariyerine ise "MayaThePoet" mahlasını kullanarak, bir performans sanatı olan Spoken Word ile başlamış. Irk, kimlik ve politika temalı bu teatral performanslarını takiben rap ile yakınlaşmaya başlamış. Güney Afrika'nın bazı rapçileriyle müzikal işbirlikleri yapmasının ardından yavaş yavaş kendi solo çalışmalarını oluşturmuş. Ülkenin yerel dillerinden olan Tsonga (Xitsonga) ile yazıp söylemeyi tercih etmiş. 14 Aralık'ta çıkardığı ilk solo albümü Limpopo Champions League ile de ülkesinin bağrına bastığı bir müzisyen olma yolunda çok mühim bir adım atmış.

Spoken Word tecrübesini, yerel ritimlerin canlılığıyla birleştirip meydana getirdiği hip hop soundu, içinde bir sürü ayrıntıyı, zeki tasarımları barındıran şarkılarla kendini gösteriyor. Tsonga'nın cıvıl cıvıl fonetiğini çok iyi kullanan, nadiren kullandığı İngilizceyi de bu aksanla otantik hale getiren Madjozi, sözlerini anlamadığımız şarkılarında da öyle eften püften şeylerden bahsetmiyormuş. Gerek müziğinin renkliliği, elektronik yaratıcılık taşıyan diriliği, gerekse zeki liriklerin her yola gelen kullanım şekilleri sayesinde M.I.A.'nın izindeki en güçlü adaylardan biri olarak gördüm kendisini. Biricik kraliçemiz M.I.A. müziği bıraktığını açıkladıktan sonra Sho Madjozi gibi yetenekleri koruma altına almakta fayda var. Daha ilk dinleyişimde Changanya, videosu da çekilmiş olan Huku, Limpopo Champions League, Yaz' Abelungu, If I Die şarkılarına bayıldım. Eminim M.I.A. da duyduysa bayılmıştır. Tabii sonraki dinleyişlerimde Idhom, Ro Rali, Wa Penga Na ? şarkılarının da sevimliliği ve hip hop zekalarını fark etmek mümkün oldu.

Bunun yanında kapanışta yer alan Wakanda Forever, Kendrick Lamar'ın domine ettiği vasat Black Panther müziklerinin arasına konsa, kesinlikle albümün en parlak anlarından biri olurmuş. Don't Tell Me What To Do ve Going Down ise daha çok global pazarı hedef almış gibi duran şarkılar olduğu için pek heyecan vermedi doğrusu. Bazı şarkılara birer ikişer konuk olan yerel rapçilerin kattığı farklı lezzetler de bu nitelikli albümün dikkat çeken noktalarından. Madjozi, modayla da ilgili bir müzisyen. Daha doğrusu, bazen bize fazla rüküş gibi görünebilecek, ama Afrika'nın o rengarenk, ışıl ışıl, pırıl pırıl saç, takı, kıyafet zenginliğinin modernize dokunuşlarla daha da renklendiği moda tarzını yansıtıyor. (Black Panther'in de en iyi yanı buydu bana göre). Huku videosunda ve fotoğraflarında gördüğümüz tarz sahibi kızın, benzer bir tarzı müziğinde duyuyor olmak kaliteli bir tamamlanmışlık duygusu yaratıyor adeta. M.I.A. gittikten sonra ilk olarak 2016'da Tkay Maidza (TKAY), 2018'de de Jain (Souldier) ve Mai Lan (Autopilote) ile heyecan yaptım. Şimdi onlara Sho Madjozi de eklendi. Umarım bu kızlar uzun süre bizimle birlikte olur, hip hop'un, rap müziğin Nicki Sürmenaj gibi niteliksizlerin elinde oyuncak olmasına güçlü bir alternatif olarak nice (güzel, hoş manasında) albümlere adlarını yazdırırlar.

1. Ro Rali (feat. Makhadzi)
2. Idhom
3. Limpopo Champions League
4. Wa Penga Na ? (feat. Kwesta & Makwa)
5. Don't Tell Me What to Do
6. Huku
7. Changanya (feat. Marioo & Aubrey Qwana)
8. Kona
9. I Mean That
10. Yaz' Abelungu
11. Going Down (feat. pH Raw X)
12. If I Die
13. Wakanda Forever (feat. Ycee)

13 Aralık 2018 Perşembe

Tracy Chapman - Tracy Chapman


30 Mart 1964, Cleveland doğumlu Tracy Chapman, müzikal doğumuna denk gelen 80-90 kuşağının gönlünü çalmış şahane bir folk pop, folk rock, blues rock, pop rock bestecisi ve icracısı. Buna benzer klişe girişler herhangi bir müzisyeni tanımlamak için yeterlidir. Arkanızı dönüp gidebilirsiniz. Ama Chapman onlardan değil. Söz konusu kuşağa, o kuşağın sevinçlerine, hüzünlerine, politik ve sosyal öfkelerine tercüman olmuş bir kadın. Yine aynı kuşağın fertleri arasında yolu Chapman ile kesişmiş herkesin bir tanışma anısı veya onu konumlandırdığı nostaljik alanlar mevcuttur. Benimkinin pek özel bir yanı yok. TV'de nadiren, radyoda ise sık sık çalan Fast Car şarkısı haricinde hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan, sırf o şarkının hatırı ve diğer şarkıların da onun gibi çıkması umuduyla alınan bir kaset. Her dinleyişte biraz daha büyüyen, çiçek gibi açılan, üzerine yaşanmışlıklar bindikçe yerini daha da sağlamlaştıran, efkarlanmanın keyfini yaşatan bir kaset. En önemlisi de her şarkının Fast Car gibi olmayıp kendi küçük evrenlerini kurabilecekleri gerçeğini kabullendiren olağanüstü bir kaset.

Cinsiyetsiz bir sese, edebi yollarla anlatacak pek çok hikayeye, politik duyarlılığa, siyah blues köklerden beslenen, protest yönünü hep diri tutan çağdaş bir folk anlayışına sahip olması onu çok özel kılıyordu. Bu yenilikçi anlayış, mıymıntı folk şarkılarından medet uman, çoğu zaman da umduğunu bulamayan dinleyiciler için bulunmaz bir nimetti. Folk müziğin köklerine inmiş fakat orada çakılıp kalmamış, akılda kalıcı, zamansız, ana akım folk standartlarını modernize etmiş şarkılardı bunlar. Bunu sadece Fast Car'dan anlamak bile mümkündü. Ama onun hemen öncesinde açılışı yapan Talkin' Bout A Revolution, Chapman şarkılarının müzikal anlamda ne derece katmanlı olduğunu, lirik olarak da ne kadar cesur ve isyankar olduğunu gösterir nitelikteydi. Başlarda en geri planda kaldığını düşündüğüm Across The Lines, Why? ve For My Lover bile zaman içinde o kadar mücadele verdi, o kadar olgunlaştı ki, bu harikulade debut için kendi mütevazi evrenini yarattığını söylemek en doğru tanımlardan biri olmalı.


Chapman bu albümde körü körüne sadece folk müziğe yaslanmadı. Folk müziğe yaslandığı şarkılarda bile yenilikçi, ısrarcı, tutkulu olması bir yana, Baby Can I Hold You ile yürek yakan bir pop rock, She's Got Her Ticket ile olağanüstü güzel bir reggae, Mountains O' Things ile etnik tatlar taşıyan kıpır kıpır bir akustik pop yazdı. Hatta bütün enstrümanları susturup sadece ama sadece sesiyle Behind The Wall'u söyleyerek tüyler ürperten saf bir çıplaklık hissi yarattı. Hemen her şarkının bir yerlerine sinmiş olan country ruhu, eşine az rastlanır ses renginden dolayı yine her şarkıya sinmiş soul karizması altında toplanan tüm bu unsurlar bir bütünün birbirine muhtaç parçalarıydılar. İnceden pop caz esintisi taşıyan If Not Now ve koyu, karamsar, bitkin bir akustik güzellik olan For You'nun yaptığı kapanış da gerçekleşince, ortaya ölümsüzlüğünü ilan eden bir albüm çıkmış oldu. Tabii bu ölümsüzlüğü o zamanlar tam idrak edemiyorsunuz. İçinde sadece birkaç şarkının iyi olduğu, geri kalanları kazanmak için çaba göstermenin üşendirici göründüğü bir albüm sanıyorsunuz. Ama sonra müziğin derinlerine inip, sözlerin gücüne vakıf olmaya başlıyorsunuz. İşler değişiyor.

Gizli ve açık ırkçılık, politik zulüm, cinsiyetçilik, polis şiddeti, gelir adaletsizliği, kısıtlanan özgürlük, ve bu kara bulutların arasından sızan ışık hüzmeleri misali aşk, bu şarkıların öfkeli, arzulu, naif, şiirsel kimliklerini liriksel anlamda pekiştiriyor. Toplamda 8 stüdyo albümüne sahip bir folk sanatçısı olması, en iyisi de fazla örneğine (hele de kaliteli örneğine) rastlamadığımız siyah bir folk sanatçısı olması onu çok özel kılıyor. Mesele siyahlıktan ziyade, soul ve folk buluşmasından ortaya çıkan büyüde gizli. Sonraki 7 albümünde de bu büyü devam etti. Ama hiçbiri ilk olanın yerini tutamadı. 1987'de Tufts Üniversitesinde öğrenci olan, bir protesto etkinliği düzenlerken aradığı şarkıcıyı bir tavsiye üzerine "Cappucino" adlı bir kafede bulan oyuncu, yapımcı, senarist, yönetmen Brian Koppelman'in görür görmez, duyar duymaz çarpıldığı Tracy Chapman ismindeki bu genç kız, ünlü yapımcı David Kershenbaum'un da katkılarıyla Elektra Records ile anlaşmasa belki de bu harikulade şarkıları hiç duyamayacak, Tracy Chapman'ı hiç tanımayacaktık. Ama iyi şarkılar yazanların, üstüne onları iyi yorumlayanların önünde kimse duramıyor. Doğru yer, doğru zaman, doğru şarkılar olsun yeter...

1. Talkin' Bout a Revolution
2. Fast Car
3. Across the Lines
4. Behind the Wall
5. Baby Can I Hold You
6. Mountains O' Things
7. She's Got Her Ticket
8. Why?
9. For My Lover
10. If Not Now…
11. For You

6 Aralık 2018 Perşembe

Dirty Streets - Distractions


En son 2015 yılındaki White Horse albümleriyle saygımın sevgiye dönüştüğü Dirty Streets üçlüsü, sessiz sakin biçimde 5. albümleri Distractions'ı çıkardı. White Horse için söyleyeceklerimin hemen hemen aynısını Distractions için de söyleyebilirim. Peki aynı şeyleri söyleyeceksem neden tekrar bahsediyorum? Bunu kendime sordum. Son birkaç hafta o kadar kötü albümlerle düşüp kalkıyorum ki, içimde biriken şeyleri (aynı şeyler bile olsa) dışa vurmak için bahane arıyorum sanki. Clutch, Rival Sons, La Chinga, Planet Of Zeus, Black Country Communion, Spiritual Beggars gibi grupların her yeni işlerinin bendeki yansımalarını dile getirmek hoşuma gidiyor. Dirty Streets'i de bu ekibe dahil etmekte bir sakınca görmüyorum. Çünkü etrafa bakınca rock müziğin bu isimlere ne kadar ihtiyacı olduğu çok belli oluyor. Mesele sadece blues rock ile hard rock'ı karıştırmakta bitmiyor. Bu karışımı kendine has hale getirmek, iyi yazılmış şarkılarla pratiğe dökmek, küçük detaylarla kendini farklılaştırmak, farklılaştıramıyorsa da en azından sıkıcı hale sokmamak gerekiyor. Dirty Streets, bu beş albümlük yolda o karışımı kendine has hale getiremediği, iyi şarkılar yazamadığı, sıkıcı olduğu dönemler de yaşadı. Ama özellikle son iki albümdür artık iyice olgunlaştı. Bu kesin.

10 parçalık Distractions, beğeni sırama göre içinde Riding High, Can't Go Back, The Sound, Loving Man adında fişek gibi şarkılar barındıran bir albüm. Tasarlanışları, iniş çıkışları, riffleri, nakaratları oya gibi işlenmiş diye düşündürüyor. Ama bir yandan da o leziz garaj soundları sanki bir çırpıda çıkmış tadı da veriyor. Bu zıtlık o kadar canlı ve akıcı ki, White Horse dinlerken yaşadığım duygular bilinçaltından tekrar çağrılıyor. Şarkıların dizilimi de gayet güzel. Mesela açılıştaki Loving Man ve arkasından gelen The Sound tam ortamı ısıtmışken Dream ile psychedelic bir sakinlik yaratarak "acelemiz yok, tadını çıkaralım" mesajı veriyorlar adeta. Ama ardından kontrollü biçimde sahaya sürdükleri bombaları peşpeşe patlatarak gereksiz kaos yaratmadan da rock albümü yapılabileceğini gösteriyorlar. Albümün ilk yedi parçası bile yeterliyken, "tamam bu albüm olmuş" dedirtmişken üç şarkının daha beklediğini görüp mutlu oluyorum kendi adıma. Bu duyguyu yukarıda saydığım tüm gruplarda yaşıyor olmam da onların her yeni albüm yapışlarında beni tekrar gaza getiriyor.

Thomas Storz'un bas, Andrew Denham'ın davul çaldığı Dirty Streets'te gitar ve vokal Justin Toland'a ait. Mesela La Chinga için Ben Yardley ne ise, Dirty Streets için Toland da o. Şahane gitar numaraları, ritim korunakları, soloları kadar, tertemiz vokali de gruba belirgin bir karakter çiziyor. Fakat bu vokal Yardley'den farklı olarak hırçın ve yırtıcı değil, daha çok 70'lerin progressive rock vokallerini andıran bir yumuşaklıkta. Örneğin Yardley'yi Lenny Wolf'a, Axl Rose'a, Brian Johnson'a benzettiysem, Toland'ı ara ara Ian Anderson'a (Jethro Tull) benzetmiş olabilirim. Benzetmesek bile oldukça tanıdık bir ses olarak görme ihtimalimiz yüksek. İlk yedi şarkıdan sonra bekleyen üç şarkıya gelirsek, Death's Creep'in 70'ler psych atmosferinin dumanlı havasından bahsedebiliriz. Ama sonrasındaki sadece akustik gitar ve Toland düeti olan On The Way biraz daha albenili olup bir de albümün bitimine konsaymış daha iyi olurmuş gibi geldi. (Buradaki "gibi gelme" olayı da Rival Sons'ın Hollow Bones harikasındaki final şarkısı All That I Want'tan görmedir). Trying To Remember da albümü iyi kapatıyor ama sanki ortalarda yer alması daha normal olacak bir şarkı. White Horse ve Distractions ile çok iyi bir olgunluk dönemine girdiğini kanıtlayan Dirty Streets, bir sonraki sessiz sakin dönüşüne kadar arşivlenesi bir rock albümü daha yapmış. Ama üç yıl ara da biraz fazla. Daha erken bekleriz.

1. Loving Man
2. The Sound
3. Dreams
4. Riding High
5. Can't Go Back
6. Distractions
7. Take a Walk
8. Death's Creep
9. On the Way
10. Trying to Remember