En son 2015 yılındaki
White Horse albümleriyle saygımın sevgiye dönüştüğü
Dirty Streets üçlüsü, sessiz sakin biçimde 5. albümleri
Distractions'ı çıkardı.
White Horse için söyleyeceklerimin hemen hemen aynısını
Distractions için de söyleyebilirim. Peki aynı şeyleri söyleyeceksem neden tekrar bahsediyorum? Bunu kendime sordum. Son birkaç hafta o kadar kötü albümlerle düşüp kalkıyorum ki, içimde biriken şeyleri (aynı şeyler bile olsa) dışa vurmak için bahane arıyorum sanki.
Clutch,
Rival Sons,
La Chinga,
Planet Of Zeus,
Black Country Communion,
Spiritual Beggars gibi grupların her yeni işlerinin bendeki yansımalarını dile getirmek hoşuma gidiyor.
Dirty Streets'i de bu ekibe dahil etmekte bir sakınca görmüyorum. Çünkü etrafa bakınca rock müziğin bu isimlere ne kadar ihtiyacı olduğu çok belli oluyor. Mesele sadece blues rock ile hard rock'ı karıştırmakta bitmiyor. Bu karışımı kendine has hale getirmek, iyi yazılmış şarkılarla pratiğe dökmek, küçük detaylarla kendini farklılaştırmak, farklılaştıramıyorsa da en azından sıkıcı hale sokmamak gerekiyor.
Dirty Streets, bu beş albümlük yolda o karışımı kendine has hale getiremediği, iyi şarkılar yazamadığı, sıkıcı olduğu dönemler de yaşadı. Ama özellikle son iki albümdür artık iyice olgunlaştı. Bu kesin.
10 parçalık
Distractions, beğeni sırama göre içinde
Riding High,
Can't Go Back,
The Sound,
Loving Man adında fişek gibi şarkılar barındıran bir albüm. Tasarlanışları, iniş çıkışları, riffleri, nakaratları oya gibi işlenmiş diye düşündürüyor. Ama bir yandan da o leziz garaj soundları sanki bir çırpıda çıkmış tadı da veriyor. Bu zıtlık o kadar canlı ve akıcı ki,
White Horse dinlerken yaşadığım duygular bilinçaltından tekrar çağrılıyor. Şarkıların dizilimi de gayet güzel. Mesela açılıştaki
Loving Man ve arkasından gelen
The Sound tam ortamı ısıtmışken
Dream ile psychedelic bir sakinlik yaratarak "acelemiz yok, tadını çıkaralım" mesajı veriyorlar adeta. Ama ardından kontrollü biçimde sahaya sürdükleri bombaları peşpeşe patlatarak gereksiz kaos yaratmadan da rock albümü yapılabileceğini gösteriyorlar. Albümün ilk yedi parçası bile yeterliyken, "tamam bu albüm olmuş" dedirtmişken üç şarkının daha beklediğini görüp mutlu oluyorum kendi adıma. Bu duyguyu yukarıda saydığım tüm gruplarda yaşıyor olmam da onların her yeni albüm yapışlarında beni tekrar gaza getiriyor.
Thomas Storz'un bas,
Andrew Denham'ın davul çaldığı
Dirty Streets'te gitar ve vokal
Justin Toland'a ait. Mesela
La Chinga için
Ben Yardley ne ise,
Dirty Streets için
Toland da o. Şahane gitar numaraları, ritim korunakları, soloları kadar, tertemiz vokali de gruba belirgin bir karakter çiziyor. Fakat bu vokal
Yardley'den farklı olarak hırçın ve yırtıcı değil, daha çok 70'lerin progressive rock vokallerini andıran bir yumuşaklıkta. Örneğin
Yardley'yi
Lenny Wolf'a,
Axl Rose'a,
Brian Johnson'a benzettiysem,
Toland'ı ara ara
Ian Anderson'a (
Jethro Tull) benzetmiş olabilirim. Benzetmesek bile oldukça tanıdık bir ses olarak görme ihtimalimiz yüksek. İlk yedi şarkıdan sonra bekleyen üç şarkıya gelirsek,
Death's Creep'in 70'ler psych atmosferinin dumanlı havasından bahsedebiliriz. Ama sonrasındaki sadece akustik gitar ve
Toland düeti olan
On The Way biraz daha albenili olup bir de albümün bitimine konsaymış daha iyi olurmuş gibi geldi. (Buradaki "gibi gelme" olayı da
Rival Sons'ın
Hollow Bones harikasındaki final şarkısı
All That I Want'tan görmedir).
Trying To Remember da albümü iyi kapatıyor ama sanki ortalarda yer alması daha normal olacak bir şarkı.
White Horse ve
Distractions ile çok iyi bir olgunluk dönemine girdiğini kanıtlayan
Dirty Streets, bir sonraki sessiz sakin dönüşüne kadar arşivlenesi bir rock albümü daha yapmış. Ama üç yıl ara da biraz fazla. Daha erken bekleriz.
1. Loving Man
2. The Sound
3. Dreams
4. Riding High
5. Can't Go Back
6. Distractions
7. Take a Walk
8. Death's Creep
9. On the Way
10. Trying to Remember
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder