31 Mart 2015 Salı

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mart 2015)

The Prodigy - The Day is My Enemy
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Breakbeat, Big Beat
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Medicine"
Yasemin Mori - Finnari Kakaraska
Yıl: 2015 Türkiye
Tür: Art-Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kadınlar"
About Time OST
Yıl: 2013 İngiltere
Tür: Pop, Pop Rock, Post-Punk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Nick Cave & The Bad Seeds - "Into My Arms"
 
Viva Vox - Viva Vox
Yıl: 2015 Sırbistan
Tür: A Capella, Cover
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Du Hast"
 
Def Leppard - Pyromania
Yıl: 1983 İngiltere
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Photograph"
 
Bryan Ferry - Mamouna
Yıl: 1994 İngiltere
Tür: Pop Rock, Art-Rock
 "F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mamouna"
Begin Again OST
Yıl: 2014 ABD
Tür: Pop Rock, Pop Soul
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: Keira Knightley - "Lost Stars"
 
Robin Guthrie & Mark Gardener - Universal Road
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Dream Pop, Shoegaze, Indie Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Universal Road"
Desert Storm - Omniscient
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Stoner Metal, Groove Metal
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "House of Salvation"
Celia Pavey - This Music
Yıl: 2013 Avustralya
Tür: Folk Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Jolene"
Noel Gallagher's High Flying Birds - Chasing Yesterday
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Pop Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Mexican"
Planet of Zeus - Vigilante
Yıl: 2014 Yunanistan
 Tür: Stoner Rock, Stoner Metal
 "F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Burn This City Down"
 
Githead - Art Pop
Yıl: 2007 İngiltere
Tür: Alternative Rock, Post-Punk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Rotterdam"
 
Mammoth Mammoth - Volume IV - Hammered Again
Yıl: 2015 Avustralya
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Life's a Bitch"
The Overtones - Sweet Soul Music
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Pop Soul
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Giving Me Soul"
Bad Guys - Bad Guynaecology
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Stoner Rock, Hard Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Prostitutes"
Rudy - Sexy
Yıl: 2013 ABD
Tür: Funk Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Urban Turban Sherbert"
C'mon - Beyond the Pale Horse
Yıl: 2010 Kanada
Tür: Stoner Rock, Hard Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "When the Pale Horse Rides"
Nic Hessler - Soft Connections
Yıl: 2015 ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Soon You'll See, Kristine"
 
Naïve - Altra
Yıl: 2015 Fransa
Tür: Alternative Metal, Post-Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yshbel"

29 Mart 2015 Pazar

The Mobsmen - Scelerats Syndicate


The Mobsmen, “surf rock” olarak geçen 60’lar kökenli (gerçi kökeni konusunda emin değilim fakat en bilinen örnekler bu yıllardan çıkmıştı) eski usül rock’roll ile meşguliyet belirlemiş Norveçli bir dörtlü. Scelerats Syndicate ise ilk albümleri. Quentin Tarantino eğer duyduysa bayılmıştır kendilerine. Tabii biraz da onun Pulp Fiction ile sadece John Travolta’yı değil, surf rock’ı da günyüzüne çıkarttığı hesaba katıldığı vakit böyle bir kafadan sallama daha destekli gelebiliyor göze. Daha Pulp Fiction piyasada yokken benzer rock’n roll-twist tonlarını, nağmelerini, çiğliklerini, muğlak çocukluk hafızasıyla hatırladığım kadarıyla bizim düğün salonlarında da duyardık sanki. Tarzından zerre kadar ödün vermeyen, çoğunluğu enstrumantal, azınlığı vokalli 12 şarkı bir çırpıda başlayıp bitiyor. Norveçli sörfçülerin Amerikan köklerini fevkalade iyi etüd ettikleri şüphe götürmüyor. Tutup onlardan tuhaf bir Avrupa sörf sentezi beklentisi içinde olmuyorsunuz zaten.

Chunkje ile fişek gibi bir açılış, Gridiron Syndicate ile sörf sahillerinden ziyade vahşi batı diyarlarında turlayış, Tandelborstel Twist ile biraz hızlandırılmış twist sayesinde düğün salonlarının tozunu alış, Moaning Lisa ile de “gidiyoruz ama en kısa zamanda yine görüşürüz” kapanışı gerçekleştiriyorlar. Onun dışında Similau’nun karizmasını o kadar birbirine benzeyen melodi, ton, ritim arasından seçebildiğim için kendi adıma mutlu oldum. Albüm geneli düşünüldüğünde oldukça uzun (3:54 dakika) olan vokalli Raven Girl bile bir çırpıda bitti sanki. Avrupa’da sahne aldıkları mekanlara Zorro maskeleri ve pelerinleriyle çıkan The Mobsmen, bu yazıyı klavyeye alırken farkında olmadan iki tur yaptığım albümleri Scelerats Syndicate ile surf rock köklerini sapına kadar yaşayan genç ve atletik bir grup.

1. Chunkje
2. Gridiron Syndicate
3. We’re the Mobsmen
4. Similau
5. Holy Gold
6. Scelerats Ave
7. Cicero Comet
8. Tandenborstel Twist
9. Flamenco
10. Raven Girl
11. You Better Tell Me Now
12. Moaning Lisa

24 Mart 2015 Salı

Fake Club - Fuckable


2014 yılının güzel albümlerinden birine 2015'in ilk aylarında rastlamak insanda "daha neler kaçırdım acaba" duygusu yaratıyor. Her yere yetişemeyiz tabii. Ancak beş İngiliz kızdan kurulu Fake Club'ın Fuckable adlı albümü nasıl oldu da gözden kaçtı diye hayıflanmadan duramadım. Tanıtım eksikliği malum. Yalnız bu kızlar kıytırık da olsa Powder Room diye bir filmde hem oynamışlar, hem de soundtrack için şarkı vermişler. Ayrıca İngiliz grup The Answer'ın headliner olduğu konserlerin açılışını yapmışlar. Klipleri, hayran kitleleri mevcut. Buna rağmen Fuckable gibi sağlam bir albümün fazla duyulmamasını anlamak güç. Öte yandan kendi coğrafyamız için gayet anlaşılabilir bir durum.

Hınca hınç rock yapan tipik "girl band" yavanlığıyla alakası olmayan gruplara sık rastlanmıyor ne yazık ki. Hepsi The Runaways veya Dum Dum Girls gibi olsun istiyoruz. Gitarlı pijama partisine benzeyen bu albümlerden farklı olarak yere sağlam basan, eğlenirken ciddiyetini hissettiren, sahnesini 40-50 kişilik bir garaja kurup orada kurtlarını döken müzisyenlere ait olduğu izlenimi veren Fuckable, kesinlikle ilgiyi hak ediyor. Nickname sevdikleri anlaşılan Aicha ‘The Pacemaker’ Djidjelli (davul), Carmen ‘Jim’ Vandenberg (gitar), Chloe ‘The Force’ Askew (gitar), Rosie ‘Daddy Warbucks’ Bones (vokal) ve Vicky ‘The Ace of Bass’ Warwick'ten (bas) oluşan grup, ipini koparmayan dengeli bir enerjiyi mainstream ile indie arasında gelip giden müziklerine başarıyla akıtıyorlar.


Daha ilk dinleyişte Generation, Do What You Gotta Do, Over & Over, Beauty Queen dörtlüsünden birini, birkaçını veya hepsini sevmek, Fake Club'ın iyi bir grup olduğunu anlamaya yeter sanırım. Yetmez ise başka kapıya. Yedek kulübesine ise her an oyuna girmeye hazır Bullet Brain, Midnight At KOKO ve Do It Like Me'yi oturtabiliriz. Geriye Feel Me, Summer City ve Fine kalıyor ki onlar da dışlanacak şarkılar değil elbette. Powder Room filminin müziklerinde de bu albümde olan bazı şarkılar yanında Superficial, Sick, Someone Show Me Some Love gibi olmayan bazı şarkılar bulunmakta. Film pek çekilmez ama albümde bulunmayan bu şarkılar merak edilmiyor değil.

Kendileriyle yapılmış "ıssız ada, üç şey" tadındaki bir röportajdan okuduğuma göre ilham kaynaklarını Dave Grohl ve Josh Homme (aynı zamanda bu ikilinin yer aldığı tüm projeler) olarak belirten grup üyeleri, sıklıkla bu isim ve projelerden izler taşımayı ihmal etmiyorlar. (Aynı röportajda tek rakiplerinin Susan Boyle olduğunu da söylemişler!) Bir partide karşılaşan eski arkadaşların grup kurmaya karar vermeleri şeklinde aslında çok basit bir hikayeleri var. Üstelik bu karar verme olayı 2012 yazında gerçekleşiyor. Ne ara prova yapıp, şarkı yazıp, albüm çıkarıp, klip çektiklerini ise bir yere gidilirken geç hazırlanan kadın milletiyle bağdaştırmak imkansız. Müzikal geçmişleri çok görkemli olmasa da, sesini kimi zaman Chrissy Amphlett'e (The Divinyls), kimi zaman Katie Jane Garside'a (QueenAdreena) benzettiğim Rosie Bones başta olmak üzere sıkı müzisyenler olduklarını yineleyelim.

1. Do What You Got To Do
2. Bullet Brain
3. Feel Me
4. Generation
5. Beauty Queen
6. D It Like Me
7. Over and Over
8. Summer City
9. Fine
10. Midnight at Koko

16 Mart 2015 Pazartesi

The Go! Team - The Scene Between


The Go! Team'in 2011 tarihli albümü Rolling Blackouts ile ilgili neler söylemişim zamanında. Arada sırada denk gelip okuduğumda "nasıl da büyük konuşmuşum" diye düşünmedim değil. Grubu ve albümü fazla abarttığımdan mı, hayır! Bana o dönemde ne hissettirmişse o. Hala grubun ilk üç albümüne ilk günkü gibi bayılıyorum. Fakat iki cümle vardı ki, bu ara sıra okumalarımda dikkatimi çekti ve "keşke fazla uçmasaymışım" dedim. Mesela "hayal kırıklığı kelimesinin The Go! Team için en büyük hakaretlerden biri olduğunu anlamış olmanın mutluluğu..." ve "Rolling Blackouts bana  sporda yenmek kadar yenilmenin de mümkünatını idrak etmiş bir olgunluğa sahip olduğunu asla yenilmez olduğunu göstererek yaptı" cümlelerinin ateşi söndükten sonra sıradaki The Go! Team albümünde birşeylerin ters gidebileceği aklıma gelmişti. Yine de 4. albüm The Scene Between anons edildiği andan itibaren hasretle bekleniyordu. Vuslat gerçekleşti ve tüm randevular, toplantılar, zirve görüşmeleri bu albüm için ertelendi. Sonuç? En basitinden "hayal kırıklığı" ve "yenilgi"!

Üç adet kısa denemeyi saymazsak 9 şarkılık The Scene Between, aynı yazıda "benzersiz" olarak sıfatladığım ve hala bunun arkasında durduğum müziklerini sanki koruyormuş havası vererek dümdüz hale sokmuşlar adeta. Biraz daha açacak olursak, birbiriyle sıkıcılık yarışına girmiş şarkılar, artık benzerli bir müziğin risksiz suretleri gibiler. Açalım derken iyice kapatmış olabilirim. O zaman kötü bir albüm diyelim olsun bitsin. Belki bu albümü yeni bir gruptan dinliyor olsaydım yapacağım teknik yorum "hmm" şeklinde olabilirdi. Ama yine de olumlu bakmazdım. Çünkü üç albümlük The Go! Team macerası sonrası beklenen şarkılar buradaki gibi kestirilebilir değil, kestirilemez olmalıydı. Sürekli değişen dünyada The Go! Team, değişmeyen özelliklerine sahip çıkması gereken gruplardan biriydi. Zira şarkıların gidişatı ve ulaştıkları albüm bütünlükleri zaten değişimden besleniyordu. Burada ise bir plan yapıp ona sadık kalmışlar havası var ki, sözkonusu The Go! Team olunca hiç çekilmez. Kızlar bile tezahüratı iyice bırakmışlar artık. Kaostan olma, eğlenceden doğma besteler aynı iklimden ses veriyormuş gibi görünerek illüzyon yaratıyorlar. Lakin yemezler. Kaldı ki kendileri de yemiyorlar ve şarkıdan şarkıya aynı illüzyonun monotonluğuna teslim oluyorlar.

Üç harika albüm sonrası kapıldıkları bir rehavet mi yoksa fokur fokur kaynayan şarkılar yapmanın verdiği bir bıkkınlık mı söz konusu diye düşünüyorum ama bunun adını koymak güç. Özellikle kıpır kıpır şarkılar yazma ve haliyle o zıpır tavırlarıyla bunu pratiğe dökme hususunda antrenmansız maça çıkmışlar. Ödevleri varsa yapmamışlar, yoksa da nasıl olsa hallederiz diye ders çalışmamışlar. Dinledikçe şarkılarda bir gelecek göremedim. Albümden günler önce dinlediğim single The Scene Between bende bir tam olmamışlık duygusu yaratmıştı açıkçası. Bunu bütün albüme maletmek ile etmemek arasında kalmıştım. Dinlerken "lütfen bu bari iyi olsun" dediğim şarkı adedi tam olarak 8 idi. Sanki albüm benimle konuşuyormuş gibi kapanış şarkısıyla "bu da mı gol değil" der gibi oldu. Ben de gol dedim. O da dört sene evvelki Rolling Blackouts albümündeki forvetlerden birinin ceza sahası içinde düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı gole çeviren Reason Left To Destroy'un hanesine yazıldı. Demek ki kim olursa olsun, hayal kırıklıklarına ve yenilgilere hazır olmamız gerektiğini hatırlatan coşkuların yarattığı illüzyonlara dikkat edeceğiz.

1. What D'You Say?
2. The Scene Between
3. Waking the Jetstream
4. Rolodex the Seasons
5. Blowtorch
6. Did You Know?
7. Gaffa Tape Bikini
8. Catch Me on the Rebound
9. The Floating Felt Tip
10. Her Last Wave
11. The Art of Getting by (Song for Heaven's Gate)
12. Reason Left to Destroy

14 Mart 2015 Cumartesi

Backbeat (OST)


The Beatles'ın The Beatles olmadan öncesini, The Beatles olmasına az bir zaman kala yaşadığı çalkantıları ve en önemlisi de Stuart Sutcliffe'li ve Pete Best'li eski kadrosunu tanıma fırsatı bulabileceğimiz 94 yapımı Iain Softley filmi Backbeat, esasen Sutcliffe ve Alman sevgilisi Astrid Kirchherr'in fırtınalı ilişkilerinin grup üzerindeki etkilerine odaklanmış bir filmdi. Bazı kurgularla olayları olduğundan farklı, hatta abartılı işlediği yönünde eleştirilmişti. Zaten öyle aman aman bir film olarak anılmaz. VCD aleminin Tom Cruise'ü sayılan Stephen Dorff'un Sutcliffe'i, Ian Hart'ın John Lennon'ı canlandırdığı, McCartney ve Harrison'ın etkisiz elemanlarca etkisiz elemanlar gibi gösterildiği filmin en dikkat çeken yanı müzikleriydi. The Backbeat Band adıyla albümde hiçbir The Beatles üyesinin yazmadığı, grubun Hamburg günlerinde sahnede çaldıkları coverlardan 12 tanesini seçip seslendiren bu tek seferlik grup şu isimlerden oluşmaktaydı: Vokallerde Greg Dulli (The Afghan Whigs) ve Dave Pirner (Soul Asylum), gitarlarda Thurston Moore (Sonic Youth) ve Don Fleming (Gumball), bas gitarda Mike Mills (R.E.M.), davulda ise Dave Grohl (Nirvana). Hani yazı tam burada bitse de olur.

The Beatles'ın dünyayı sallayıp yuvarlayan hitlerini saydırmadan evvel çalmış oldukları coverları coverlayan 90'ların bu ağır abileri, parantez içindeki müzikal karakterlerinin de vermiş olduğu fikre istinaden, 60'ların sağlam hitlerini inceden sert yaparak yorumlamışlar. 60'lar ruhunun içindeki punk çocuğunu açığa çıkarmışlar bir nevi. Tabii Long Tall Sally, Rock & Roll Music, Good Golly Miss Molly, Twist and Shout ve diğer seçkiler bu çocuğun sağlıklı doğması için gerekli steril ortama zaten sahip şarkılar. Greg Dulli ön planda olduğu için hırçın vokaliyle albümü o uçuruyor gibi görünse de, kalitesi tartışılmaz diğer müzisyenlerin felekten iyi bir stüdyo gecesi çaldıklarını fark ettiren 25 dakikalık nefis bir rock'n roll albümü bu.

The Beatles üyesi olarak anılmaktansa aklının ve yüreğinin sesini dinleyerek resim yapmaya karar veren, sonra The Beatles elemanlarının akla zarar saç stillerinin de mucidi olan sevgilisi Astrid Kirchherr'in peşinden Hamburg'lara kadar giden Stuart Sutcliffe gibi ilginç bir figürü tanıtan Backbeat, belki tamamı Amerikan müzisyenlerle yapılan bu albümle hiç örtüşmeyen bir film. Bu örtüşmeme durumu yüzünden filmden bağımsız olarak da rahatlıkla bağırlara basılabilir. 90'ların sevdiğim yönlerinden biri de, süper adamların egosuz biçimde kendi yazdıkları şarkıları başka toplama albümlere, soudtrack albümlere vermeleri ya da Backbeat, Temple Of The Dog, Mad Season gibi tek vuruşluk projelerle heyecanlar yaratmalarıydı. The Beatles daha ne olacağına karar verememişken Sutcliffe ile yaşanan yol ayrımından sonra belki de bir gecede meşhur olmuştu. Tıpkı Nirvana veya Pearl Jam gibi. Ama bunun bir gecede olmadığını sadece içinde olanlar bilebilir. Bazen de birkaç arkadaş bir amaç etrafında ya da sırf eğlenmek için biraraya gelip bir daha asla tekrarı olmayacak tek gecelik bir grupla kulağımızın tozunu alıverir. Daha nice gecelerimizi anlamlandırmak için!

1. Money (That's What I Want)
2. Long Tall Sally
3. Bad Boy
4. Twist and Shout
5. Please Mr. Postman
6. C'mon Everybody
7. Rock & Roll Music
8. Slow Down
9. Roadrunner
10. Carol
11. Good Golly Miss Molly
12. 20 Flight Rock

7 Mart 2015 Cumartesi

Planet Of Zeus - Macho Libre


Yine biricik komşumuz Yunanistan'ın başkenti Atina'da doğup büyümüş şahane bir grubu keşfetmenin mutluluğunu yaşıyorum. Daha önce aynı yakın coğrafyadan Beggar's Blues Diary, Marsheaux, Stonedaze, Nightstalker gibilerini fark edip aynı mutluluğu yaşamıştım. Babis (vokal, gitar), Yog (gitar), J.V. (bas), Serapheim G. (davul) isimlerine sahip dört kişilik Planet Of Zeus, tıpkı adını saydığım favori Yunan gruplar gibi kendi kültürlerinden farklı disiplinlerde müzik üreten, üstelik sanki doğma büyüme o farklı kültüre aitlermiş izlenimi veren güçte bir oluşum. Bu izlenimi vermek bir marifet mi, tabii ki hayır. Ancak o farklı kültüre dair ortaya konan işin niteliğine bakınca ve orada çok güçlü bir bütünlük görünce hayranlık daha da artıyor.

Vigilante adlı 3. albümüyle ortama fırtına gibi giren Zeus, benim için Yunanistan'dan çıktığına inanması zor bir grup. Yine de ortada atom parçalamaktan daha kolay bir önyargı yıkma durumu var. Yunanistan, yıllardır ekonomik ve beraberinde toplumsal sorunlarla boğuşuyor. Bu kriz döneminin sanatsal yansımaları bize çöküntünün boyutlarını gösteriyor. Kynodontas, Miss Violence, The Enemy Within gibi sert filmler, her ne kadar bazı zorlama hallerine rağmen bu toplumun 24 saat rakı balık eşliğinde sirtaki oynamadığı gerçeğiyle yüzleştiriyorlar. Hal böyleyken, öfke dolu liriklerle bezeli stoner rock / metal müzik türü, kendine büyüyüp serpileceği doğal bir ortam buluyor. Bu ortam, hemen her ülkede bulunabiliyor. Ama Planet Of Zeus'a benzer gruplardaki sertliği özümseyiş, bunu haklı bir öfkeyle destekleyiş, sonra da üst düzey bir rock matematiğiyle dengeleyiş o kadar anlamlı ki, nitelikli sanat eserlerinin kriz zamanlarında çıkma eğilimi farklı platformda bir kez daha doğrulanıyor.


Planet Of Zeus, yeni bir albüm yaptı ve bu albüm sayesinde onları tanıdık. Ama öncesinde iki albümleri daha olduğunu öğrenmek, hele de bunlardan ikincisi olan 2011 yılına ait Macho Libre'nin kanatları altında durmak bana çok daha güven verdi. Vigilante de gayet sıkı bir albüm hatta bana göre 2014'ün en iyi rock işlerinden biriydi. Ancak taze Vigilante dururken Macho Libre'den bahsetmek istememin belli başlı nedenlerini sıralayınca cümleyi tersten okuyup Macho Libre dururken Vigilante'den bahsetmenin beni pek tatmin etmeyeceğini anladım. Bu nedenlerin başında tabii ki Macho Libre'nin kütür kütür şarkıları gelmekte. Yoksa sound aynı sound, sertlik aynı sertlik, Babis'in kaya gibi vokali aynı vokal. Lakin Macho Libre bünyesindeki şarkıların bana göre kendi karakterlerini oluşturmuş görüntüsü ve diğer albümlerdekine göre daha tutkulu oluşları bir miktar daha öne çıkıyor. Bir diğer önemli nokta da, grubun stoner harcından vücut bulan ve sık sık rahmetli diye andığımız grunge parçalara da rastlayarak hayalet görmüş gibi oluyoruz. Mesela Vanity Suit, Macho Libre, The Ballad Of Boston George üçlüsü, resmen 90'ların grunge kültürünün göbeğinden 2011 tarihli bu albüme ışınlanmış şarkılar. Adamlar bildiğin Seattle'ın Atina şube amirleri. Hani grunge öldüydü demezler mi adama?

Bu üç süper rock şarkısı yanında albümde Doteru, Leftovers, Apocalypse, The Game gibi "biri beni durdursun, yoksa daha sayarım" türünden sert-i şahane şarkı bulunmakta. Huzur dolu Unicorn Without A Horn ve kapanışı yapan 9 dakikalık epik stoner rock Hazelnur (R.I.P.) ise grubun derinliğine derinlik katan enstrümantal parçalar. Tadına doyum olmaz riffler, grup uyumu içinde kendi alanlarını yaratan enstrüman şovları, Babis kardeşimizin grunge - punk karışımı ölümcül sesi, özenle tasarlanmış besteler hepsi burada. Şekli şemali ne olursa olsun "ben rock dinliyorum" diyen varsa ve hala Planet Of Zeus dinlemediyse acilen edinip kanına karıştırması gerekiyor. Çöküşünü Chipras ve Syriza ile yükselişe geçirmeyi hedefleyen bir halkın mevcut iktidarı nasıl devirebildiğini ve umutlarına sahip çıktığını gördük. İşte o halkın dört neferinden oluşan Planet Of Zeus, tanrılar tanrısı Zeus'un mitolojik evrenini borç batağına çevirenlere yönelttiği öfkesini hakkını vererek tüm dünyayla paylaşıyor.

1. Doteru
2. Dawn of the Dead
3. Leftovers
4. Vanity Suit
5. Unicorn Without a Horn
6. Macho Libre
7. The Ballad of Boston George
8. Apocalypse
9. The Game
10. Scream
11. Hazelnur (R.I.P.)