31 Aralık 2016 Cumartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Aralık 2016)

The Pass Outs - Dead Technology
Yıl: 2016 Avustralya
Tür: Alternative Rock, Hard Rock, Grunge
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Goon"
Daan - NADA
Yıl: 2016 Belçika
Tür: Art Pop, Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Wheel"
Euro Cinema - Ten-4
Yıl: 2011 Hollanda
Tür: Funk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Euro Boogaloo"
 
Justice - Woman
Yıl: 2016 Fransa
Tür: Electro House, Nu-Disco
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Alakazam!"
LP - Lost on You
Yıl: 2016 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Strange"
 
Diesel - Americana
Yıl: 2016 Avustralya
Tür: Blues Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ring of Fire"
Elias Rahbani - Mosaic of the Orient
Yıl: 1972 Lübnan
Tür: Arabic Music
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Love You Lina"
Elias Rahbani - Mosaic of the Orient Volume II
Yıl: 1974 Lübnan
Tür: Arabic Music
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hey Dabke"
Sideways - Oblivion and Points Beyond
Yıl: 2002 ABD
Tür: Garage Rock, Breakbeat, Funk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Chase Halt"
Seven Long Years - Love Me Now and Hate Me Later
Yıl: 2016 Belçika
Tür: Garage Rock, Surf Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Can the Martians Read Our Minds?"
Dope Calypso - Mau Mau
Yıl: 2016 Macaristan
Tür: Alternative Rock, Garage Rock, Post-Punk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Vanilla"
Title Tracks - Long Dream
Yıl: 2016 ABD
Tür: Indie Rock, Power Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Don't Start"
 
Tank Girl OST
Yıl: 1995 ABD
Tür: Alternative Rock, Grunge, Hip Hop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Björk - "Army of Me"
 
Cojones - Resonate
Yıl: 2016 Hırvatistan
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Opium (feat. Pavle Miholjevic & Jura Ferina)
Michael Kiwanuka - Love & Hate
Yıl: 2016 İngiltere
Tür: Soul, Singer/Songwriter
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Love & Hate"
 
George Michael - Ladies & Gentlemen: The Best of George Michael
Yıl: 1998 İngiltere
Tür: Pop, Soul, Dance
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "I Knew You Were Waiting (feat. Aretha Franklin)"
Vagina Lips - Athanasia
Yıl: 2016 Yunanistan
 Tür: Alternative Pop, Post-Punk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "New Wave Girl"
Elephants From Neptune - Pressure & Pleasure
Yıl: 2014 Estonya
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Flowers"
Pale Hands - Graphism
Yıl: 2016 ABD
Tür: Indie Pop, Dream Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lower Than Low"
 
Zack Lopez - Life on the Run
Yıl: 2016 ABD
Tür: Alternative Rock, Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "El Chapo"

27 Aralık 2016 Salı

Deastro - Moondagger


Randolph Chabot Jr., daha ergenlik çağlarında üst katta ailesiyle yemek yedikten sonra soluğu evin bodrumunda alan, orada da saatler boyu müzik dinleyip müzik yapan bir çocuk iken, ev yapımı şarkılarını (şarkı demek ne derece doğru olur bilinmez) demo yığınları halinde saklamayı da ihmal etmiyordu. Birkaç yıllığına üniversite eğitimi için Detroit’e gittiyse de tez zamanda tekrar kendi stüdyosuna, ailesinin evine geri döndü. İlk çıkışını ise 2007’de The Young Planets / Time The Teenage Twister albümüyle yaptı. Ama bu albümü, sıradan bir Fransız şarap markasına benzeyen ismiyle değil de, kendisine uygun gördüğü iki nickname ile birden çıkardı: Deastro / Our Brother The Megazord! Bu albüm, Detroit civarında fikirleri önemsenen iki eleştirmen olan Jeff Milo ve Thomas Matich tarafından o yılın en iyileri arasında gösterilince Chabot müziği bir anda yer altı camiasının dikkatini çekti. 2007 ve 2008’de yaptığı beş EP’den derlediklerini Keeper’s isimli albümde toplayarak da EP’lerden bir Best Of yayınladı. Hâlâ da EP’ye doymuyor kendisi. Zira 2009’da da çıkarmış olduğu üç EP’si daha bulunuyor. Fakat bunların ikisini şu an bahsedeceğimiz Moondagger adlı albümünden sonra yaptı. Bu kadar mini albümden sonra EP bir şahsiyetten ibaret olmadığını gösterebilmesi için Moondagger önemli bir misyon üstlenmişti bir yerde. Gerçi bu kadar EP yapan (bana da bu kadar EP dedirten) bir müzisyenin böyle bir ispat peşinde misyon üstlendiğinden de şüpheliyim.

Deastro adında karar kılan Chabot, tek tabanca olarak ürettiği EP’lerini de bu isimle insanlara sundu. Ama Moondagger, üç kanlı canlı müzisyenle baslı, gitarlı, davullu ve elbette tuşlu bir grup olarak yeşermiş olağanüstü bir albüm. Olağanın üzerinde olduğunu düşünmemin bir sürü sebebi var. Moondagger öncesinde Keeper’s derlemesini de dinlemiş ve pek bir şey anlamamış olmama rağmen, internet ortamında tesadüf ettiğim bir mixtape içinde duyduğum Biophelia adlı farklı bir âlemden seslenen pop şarkısını duyup, artist kısmında Deastro adını görünce Moondagger’a kulak vermek farz oldu. Keeper’s, sanki Deastro kucağına lap-topunu alıp zaman makinesine binerek 80’lere gitmiş gibi hazmı biraz zor deneysellikler içeren bir albümdü. Fakat Moondagger, Deastro’nun birçok şeyden biraz alıp birçok şeye benzeyerek kendisi olmayı başardığı müziğini, grup formatının getirdiği dinamizm ile hayranlık verici biçimde buluşturduğu çok güçlü bir albüm. Bu kadar Elmalı Pasta’dan sonra mutfağına son derece hâkim bir aşçı gibi pişirdiği şarkılar, bir rüya atmosferinde vücut bulmuş indie/electro/pop ustalıkları taşıyor.


Daha dinlemeden evvel Deastro müziği ile ilgili bir sürü ilginç benzetmeye rastladım. Mesela biri “The Beach Boys ile Armageddon’un mükemmel buluşması” falan diyordu. The Beach Boys kısmı tamam da (evet o yılların eskitemediği sörfçülerin rüyamsı neşelerinden izler bulmak mümkün) Armageddon kimdir, nedir diye bakındığımda 9-10 tane Armageddon olduğunu görünce referans kısmını pas geçeyim dedim. Zira hemen her şarkısı farklı referanslarla daha iyi anlatılabilir. Ama anlatılacak değil, dinlenecek bir müzik bu. O kadar yoğun bir atmosfere giriyorsunuz ki, her şey birer pop veya synth pop şarkısı gibi görünüyor. Oysa dream altyapı (İngilizce konuşmuş olmak için söylemiyorum, bu müziğin orijinal prospektüsü öyle söylüyor!) başka “dream” etiketi taşıyan örneklerde olduğu gibi melankolikleşmiş kalmış bir uyku halinden ziyade, uykusunda danseden, hatta kimi zaman hiperaktifleşen karakterde adeta.

Sırasıyla Biophelia, Parallelogram, Tone Adventure #3, Toxic Crusaders ile kulaklarıma ziyafet çeken açılış, bir süre sonra “bu albüm burada bir EP gibi bitse de olur, bunlar bana uzun süre gider” diye düşündürmedi değil. Oysa ikisi bonus olmak üzere toplam 10 adet karakter sahibi pop külçesi daha vardı Moondagger’da. Benim için bu dört şarkıdan sonra geri kalan hepsi enfes bonuslardı zaten. Özellikle şarkı ismi anmak böyle bir albümde ne kadar doğru olur ama diğerlerinin yanında Day Of Wonder ve Vermillion Plaza’yı da zikretmek isterim. Çünkü bir kere tadına vardı mı, kolay kolay doymadan kalkılacak bir sofra değil bu. Bilmiyorum bunca laftan sonra Moondagger benim için gecenin bir vakti "ah şu olsa da yesek" diye canımın çektiği bir yemek gibi geldi.

1. Biophelia
2. Parallelogram
3. Tone Adventure #3
4. Toxic Crusaders
5. Greens, Grays and Nordics
6. Day of Wonder
7. Pyramid Builders
8. Daniel Johnston Was Stabbed in the Heart With the Moondagger by the King of Darkness and His Ghost Is Writing This Song as a Warning to All of Us
9. Rivers of Life
10. Vermillion Plaza
11. Moondagger
12. Kurgan Wave Number One
13. The Shaded Forests (Gift Giver's Version)
14. Tree Frog

20 Aralık 2016 Salı

Imarhan - Imarhan


Güney Cezayir'in, Mali asıllı Tuareg toplumunun yoğun olduğu Tamanrasset bölgesinde doğup büyüyen Iyad Moussa Ben Abderahmane (aka Sadam), Tahar Khaldi, Hicham Bouhasse, Haiballah Akhamouk ve Abdelkader Ourzig beşlisinden oluşan Imarhan, Tuareg müziğinin dünyaya yeni armağanlarından biri. Hem Cezayir'e, hem de Mali'ye ait olmanın getirisi olarak Güney Afrika funk ruhunu, geleneksel Sahra folk müziğini ve Cezayir rai kültürünün farklı duygularını müziğine büyük bir olgunlukla empoze eden grup, kendi adını taşıyan ilk albümleri ile bu karma kültürü abartısız bir sadelik ve hayranlık uyandıran bir bilgelikle notalara, liriklere döküyor. Bu tarifin daha kapsamlısını Tuareg duayenleri Tinariwen için yapmıştık. Zaten Imarhan'ın Tinariwen ile organik bağları sadece müzikal kültür benzerliğinden ibaret değil. Grubun lideri Sadam, Tinariwen basçısı Eyadou Ag Leche'nin kuzeni ve bu kuzen Imarhan'ın bazı şarkılarının yazımında ve yapımcılığında hatırı sayılır yardımlarda bulunmuş.

Kendi dillerinde "önemsediklerim" anlamına gelen Imarhan, bu müziğin doğasında bulunan sahra motiflerine, pastoral duygu yoğunluğuna, modern ve oryantali buluşturan folk kimliğine, alternatif blues bileşenlerinin kıvrak olduğu kadar hüzünlü dengelerine sonuna dek sahip çıkıyor. Yeni olmasına rağmen eski, eski görünmesine rağmen yeni durmasını biliyor. Kendi adını taşıyan albümün kendi adını ışıl ışıl taşıyan şarkısı Imarhan'ın coşku dolu süper enerjisi ile adeta devleşiyor. Bazı albümlerde Imarhan gibi şarkılar dezavantaj oluşturur. Yani şarkı o kadar özeldir ki, kabaca bakıldığında diğerleri yanında sönük kalabilir. Dolayısıyla koskoca albüm sırf bu şarkıyla anılabilir. Oysa Imarhan (grup), Imarhan (albüm) içinde sadece Imarhan'dan (şarkı) ibaret değil. Sadece işleyen demir ışıldar misali dinledikçe değerini bulan şarkılar bunlar. Imarhan şarkısının işleyişi de öyle böyle değil. Uzun bir süre güne hep onunla başlamak istedim. Ama bir kez bile yapmadım. Çünkü ikide bir dinleyip de ondan sıkılmak istemedim. Dinlemeyeli şu an tam 5 (beş) gün oldu ve onu acayip özledim.


Sakinliği ve akustik oturmuşluğuyla açılışı yapan Tarha Tadagh, ilk dinlediğimde bu türün normal örneklerinden biri gibi gelmişti. Ama bu şarkıların daha ilk dinlemeyle özlerine inilmeyeceğini çoktan öğrenmiştim. Nitekim kendisinden sonra gelen funky Tahabort'un dansa davet havası henüz ikinci şarkıda tüm bedenimi sarıp sarmaladı. Yoksa devamı mı gelecek derken, 5:44 ile albümün en uzun parçası olan Ibas Ichikkou, yine ilk dinlediğimde yaratmadığı etkiyi artık her dinlediğimde artarak yaratan bir güzellik. O etki, olağanüstü bir "dark western" etkisi ki, yağmur bulutları toplamış gri bir ambiyans altında Sadam'ın hüzünlü sesi ile hüzünlü gitar melodisinin kolektif efkarı direk yüreğe hedef alıyor. Assossamagh, albümün nasıl anlatsam, nereden başlasam şarkılarından biri. Görünürde şarkının içinde yükselen, coşan, taşan birşeyler yok. Söz kısmı sadece nakarat bölümünden oluşuyor. Gitarın öncülüğündeki müzik kısmı da aynı düzlemde ilerliyor. Ama bu her iki kısım da o kadar sihirli ki, yanyana geldiklerinde yarattıkları kimya enfes. Aslen bu kimya tüm Imarhan şarkılarına, hatta hemen hemen tüm Tuareg müziğinin sinmiş karakteristik özelliklerden biri. Kendi kültürüne, kendi diline sahip ama bir o kadar da evrensel bir ruh var ki, inanılmaz.

Albümdeki Idarchan Net, Addounia Azdjazzaqat, Id Islegh ve kapanışı yapan Alwok şarkıları da bu ruhu dekore eden, kolonlarla güçlendiren nitelikte besteler. Tipik görev adamı gibi şarkılar. En sevdiklerimden biri olan Arodj N-Inizdjam ise hem onlardan, hem de Imarhan, Assossamagh, Tahabort, Ibas Ichikkou grubuna dahil ettiğim ekstra lezzetler barındıran, ekstra görevler üstlenen şarkılardan. Mesela Arodj N-Inizdjam'daki o muazzam gitar riffi alelade bir hard rock grubunun eline geçse, onun etinden, sütünden, yününden faydalanacağım diye şarkının içine edebilirlerdi. Zaten en başından o melodiyi keşfedebilirler miydi, keşfetseler de onun oryantal döngüsüne dönüp bakarlar mıydı orası şüpheli. İşte bu yüzden Tinariwen, Imarhan, Tamikrest, Toumast gibi gruplar kendilerine ait olandan, kendilerine yetecek, üstelik kendilerinden olmayanları bile doyuracak notalar bulup çıkarıyorlar. Kendileri olup herkesi kucaklamayı başararak.

1. Tarha Tadagh
2. Tahabort
3. Ibas Ichikkou
4. Idarchan Net
5. Assossamagh
6. Imarhan
7. Addounia Azdjazzaqat
8. Id Islegh
9. Arodj N-Inizdjam
10. Alwok

15 Aralık 2016 Perşembe

Les Tortionnaires - Introducing The Stereophonic Sound Of


Yine haklarında birşeyler bulamadığım, isimlerini cisimlerini bilmediğim, sadece Belçika'dan geldiklerini öğrendiğim bir grubun, Les Tortionnaires'in 2016 tarihli albümleri Introducing The Stereophonic Sound Of ile tanıştım. En son Belçika'ya Los Venturas grubunun surf rock şıklığı olan Miles High albümüyle uzanmıştık. Les Tortionnaires de Los Venturas kadar katmanlı olmasa da surf rock ile iştigal eden oluşumlardan biri. Bu surf rock alemi alabildiğince basit, olabildiğince klişe örneklerle dolu. Peki Les Tortionnaires'i sürüden ayıran birşeyler var mı? Görünürde yok. Ama konu surf rock olunca görünenin ötesine geçmek gerek. Zira görünürün yüzeyselliği bu ve bunun gibi albümleri düz birer twist dekorundan ileri götürmez. Bu noktada grubu gereksiz sörf kalabalığından bir nebze uzaklaştıran unsur, yazdıkları tamamı enstrümantal şarkıların niteliği. Bu nitelikler, her bir şarkıya ufak farklılıklar şeklinde serpiştirilince ortaya paket halinde iyi bir albüm çıkıyor. Görünüre aldanırsak kolayca "düz bir surf rock albümü" diye yaftalanacak nice iyi albümün yanından bakmadan geçip gidebiliyoruz. Introducing The Stereophonic Sound Of, benim için o albüm kapağındaki retro hatunun yanımdan geçmesi gibi bir durum yarattı.

Albümün en hoşuma giden yanı, o sinematik gitar melodileriyle süslü şarkılara eşlik eden, İtalyan icadı bir org çeşidi olarak "farfisa"nın nostaljik biçimde karizmatik sesi oldu. Orta yaş ve geçkini çoğu insana biryerlerden tanıdık gelecek bu ses, 60'lara ve 70'lere damgasını vurmuş, düğün salonlarından İtalyan korku sinemasına, kafası dumanlı psychedelic rock'tan, iki dirhem bir çekirdek twist pistlerine kadar bir sürü ortama bukalemun etkisiyle uyum sağlamış süper bir makine. Les Tortionnaires grubu da şarkıların doğru yerlerinde, doğru zamanlarında abartmadan kullandığı farfisaya ne doyurmuş, ne de aç bırakmış. Dead Weight, Mole Hunt In Baikonur, When The Dust Has Settled gibi surf rock albümlerinin demirbaşı western ezgilerinin hakkını veren, Minnesota Twins ve She Wolf Of The Sonic Souls gibi rock'n roll ateşi yakan besteler, bu müziğe dair ne varsa ölçülü biçimde albüme serpilmiş. Bunun yanında Like Rats In A Maze ile biraz sert yapmayı, Puffy Nipples ile 60'lar power pop'undan izler taşımayı, High Treason ile farfisayı drum machine üstü pilav olarak sunmayı ihmal etmiyorlar. Yaklaşık yarım saat süresince enstrümantal hisleri nostaljik kanallarımıza gönderiyorlar. Kendi halinde, mütevazi ve aynı zamanda kendi halinde güçlü bir albüm Introducing...

1. Minnesota Twins
2. High Treason
3. Dead Weight
4. She Wolf of the Sonic Souls
5. Like Rats in a Maze
6. Mole Hunt in Baikonur
7. Puffy Nipples
8. When the Dust Has Settled
9. Half a Monkey
10. Operazione Vendetta

10 Aralık 2016 Cumartesi

Stone Cream - Rust


2016 biterken Planet Of Zeus'un süper albümü Loyal To The Pack ve black metal kanadından Rotting Christ'ın Rituals çalışmasıyla sanırım bu seneki Yunanistan kontenjanım doldu derken bir gece ansızın rastladığım Stone Cream adlı klişe isimli grubun Rust isimli albümü ortalığı yine darma duman etti. 8 şarkılık Rust nasıl başladı, nasıl yürüdü, nasıl bitti hiç bilmiyorum. Belki stoner rock açlığım depreşmişti ve doğru zamanda doğru yerde karşıma çıktı. Lakin korkunç biçimde albümü tekrar dinleme isteği duydum. Hep olduğu gibi ikinci sefer daha oturaklı ve bilinçli bir şekilde aktı. Göremediğim, duyamadığım pekçok şey daha net ortaya döküldü. O vakit bunun açlıkla falan ilgisinin olmadığını, Stone Cream'in basbayağı taş gibi bir grup olduğunu anladım. Üstelik bir de uzun ve yorucu son Metallica sancısı Hardwired…To Self-Destruct'tan sonra dinledim. (Aslında çıkar çıkmaz dinlemiştim de, deluxe edition hatırına bir daha üstünden geçeyim dedim.) Buna rağmen Rust en ufak bir arıza çıkarmadı, hatta Hardwired sonrası panzehir gibi geldi. Laf açıldı ama dinleyen her 100 kişiden 98'inin başyapıt dediği Hardwired'ı ikinci kez dinlemenin acısı ancak bu lafı hemen kapatarak biter. Zira lafı tekrar Stone Cream'e getirmek işime geliyor.

Lafı onlara getirmesine getireceğim ama haklarında Yunanistan'dan çıktıkları ve üç kişi olduklarından başka hiçbirşey bilmiyorum şimdilik. Bırak isimlerini, resimlerini bile görmedim daha. Ne zaman, ne şekilde kurulmuşlardır, Rust bu Yunan kardeşlerin ilk albümü müdür insan merak ediyor. Normalde merak etmez. Fakat sen ortaya 90'ların birinci sınıf grunge kültürünü, yılımız ve günümüzün birinci sınıf stoner rock kültürüyle ustalıkla iç içe geçirmiş bir müzikle çıkarsan adama bunları sorarlar. Haklarında elimizdeki tek dişe dokunur bilgi olan Rust, bu kültürler arası geçişleri mükemmel yansıtan, güçlü riff ve ritm özelliklerini kendi içinde sabit bir konumda tuttuktan sonra o sabitliğin üzerinde serbestçe dolaşan şarkılardan mülhem bir albüm. O sabitliğin içinde grunge var, blues var, heavy metal var. Hepsi Hardwired'ın dümdüz ilüzyonundan değil, "az ama öz" prensibinin sert notalar halinde dinleyeni yer yer meditasyon etkisi altına alan samimiyetinden ibaret şarkılar. Lafını açmayayım diyorum ama olmuyor. Bırak isimlerini, resimlerini bile görmediğim bu üç arkadaş Hardwired'ı kesin dinlemiştir. Ne hissetmişlerdir bilmek isterdim. "Türleri, kulvarları farklı" gibi şeyler umurumda değil. Ama kendi yaptıkları Jail Dog, Galiandra, Haunted Train, Broken Child, Snakes On My Back gibilerinin öncülüğünde toplam 8 şahane şarkıdan oluşan Rust'ın eline su dökemeyeceğini bilmelerini isterdim. Belki de biliyorlardır!

1. Jail Dog
2. Broken Child
3. Snakes On My Back
4. Ghost
5. Galiandra
6. Aegean
7. Haunted Train
8. Bow

5 Aralık 2016 Pazartesi

1990s - Kicks


Glasgow’lu 1990s, yaptıkları indie rock müziğe bakarak 1990’lı yıllarda ortalarda olsaydı muhtemelen pek fazla kimse pas vermezdi. Çünkü o dönemler insanlar indie’nin değil, “üzerime en fazla kim bindi”nin peşinde olan bir rock ile meşguldü. Ne demeye kendilerine bu ismi reva gördüler bilinmez. Anısı vardır muhakkak. Ama albüm yayınlamaya başladıkları 2007 yılından itibaren müzikleri sağlam bir enerji yayıyor. Ufak bir basçı değişimiyle, ama yine üçlü olarak yollarına da devam ediyorlar. Yabancısı olduğum çeşitli projelerde oyalanmışlıkları var. Son albümleri Kicks çok güzel. 1990’lı yıllarda kimselerin pas vermeyeceği ölçülerde şarkılarında hissedilen dans rock numaralarını, günümüz Franz Ferdinand kitlesi sağlıklı biçimde değerlendirecektir. Adının 90’lar olduğuna bakmadan sıklıkla 80’ler soft rock’undan esintiler de üflemiyorlar değil.

Artık “indie”yi kendilerine göre “ingie” bir türe evriltmeye başlamış İngiliz gruplarını zevkle dinleyen kitle de milyon tane benzer grup arasından kendilerine hak ettikleri ilgiyi göstereceklerdir. Ben İngiliz olsam gösterirdim mesela. Hoş, İngiliz olmadığım halde gösteriyorum! İlk albümleri Cookies’den birkaç metre daha iyi olduğunu düşündüğüm Kicks albümlerinde en fazla beğendiğim parçalar, çok sıkı bir açılış yapan Vondelpark, I Don't Even Know What That Is, Balthazar ve Local Science oldu. Yalnız albümü her dinleyişte The Box’a tahammül edemiyor, sıkılıyorum nedense. Bu konseptin ne 80’ler, ne de 90’lar ayağına yaranamamış bir şarkı bana göre. Yine de sevdim ben 1990s üçlüsünü ve Kicks albümlerini... Çünkü içinde 2009 kıçlarına atılan tekmeler bulunuyor!

1. Vondelpark
2. Tell Me When You're Ready
3. I Don't Even Know What That Is
4. 59
5. Kickstrasse
6. Everybody Please Relax
7. Balthazar
8. Local Science
9. The Box
10. Giddy Up
11. The Kids
12. Sparks