30 Kasım 2014 Pazar

Issız Ada Radyosu Arşivi (Kasım 2014)

Pink Floyd - The Endless River
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Art Rock, Space Rock, Ambient
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Louder Than Words"
Julia Marcell - Sentiments
Yıl: 2014 Polonya
Tür: Art Pop, Singer/Songwriter
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cincina"
Highspire - Your Everything
Yıl: 2004 ABD
Tür: Shoegaze
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Vesperbell"
 
Rammstein - Sehnsucht
Yıl: 1997 Almanya
Tür: Industrial Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Du Hast"
Brokedown Palace OST
Yıl: 1999 ABD
Tür: Pop, Rock, Alternative Rock, Hip-Hop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Audioweb - "Policeman Skank"
 
The Raveonettes - Pe'ahi
Yıl: 2014 Danimarka
Tür: Dream Pop, Shoegaze
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kill!"
Live - Secret Samadhi
Yıl: 1997 ABD
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Freaks"
Guy Pearce - Broken Bones
Yıl: 2014 Avustralya
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Overflow"
Athena - Altüst
Yıl: 2014 Türkiye
Tür: Pop Rock, Indie Rock, Ska
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yamyam Zurna"
Sumer - The Animal You Are
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Progressive Metal, Post-Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Progenesis"
 
The Cambodian Space Project - Not Easy Rock & Roll
Yıl: 2012 Kamboçya
Tür: Cambodian Pop, Indie Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Kom Vea Cha Tha Snaeha Khnom"
Leighton Meester - Heartstrings
Yıl: 2014 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sweet"
Spiders - Flash Point
Yıl: 2012 İsveç
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Weekend Nights"
The Sonic Beat Explosion - Electrophonic Soul
Yıl: 2014 Almanya
Tür: Stoner Rock, Garage Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Soul Revolution"
The Brand New Heavies - Sweet Freaks
Yıl: 2014 İngiltere
Tür: Acid Jazz, Soul, Funk
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sledgehammer"
Slow Season - Slow Season
Yıl: 2012 ABD
Tür: Stoner Rock, Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Deep Forest"
 
Billy Idol - Whiplash Smile
Yıl: 1986 ABD
Tür: Pop Rock, New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sweet Sixteen"
Javiera Mena - Otra era
Yıl: 2014 Şili
Tür: Synth Pop, Electropop, Nu-Disco
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Otra era"
 
Devin Townsend - Z²
Yıl: 2014 Kanada
Tür: Alternative Metal, Progressive Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Universal Flame"
 
Baby Huey - The Baby Huey Story: The Living Legend
Yıl: 1971 ABD
Tür: Psychedelic Soul, Funk
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hard Times"

21 Kasım 2014 Cuma

Spiders - Shake Electric


2010'da Göteborg / İsveç'te kurulan Spiders, hard rock damarından beslenen bünyelere ilaç gibi gelecek yeni albümü Shake Electric ile bu türe heyecan katıyor. Günümüz hard rock'ının da böyle heyecanlara gerçekten ihtiyacı var. Zira dünyanın dört bir yanından çıkan o kadar çok hard rock grubu var ki, hepsinde klasik Amerikan hard rock özentiliği alıp başını gitmiş. O kadar tekdüze, ruhsuz ve hazırcı bir zihniyete sahipler ki, bunun köklere bağlılıkla, geleneği sürdürmekle falan ilgisi yok. Hazıra dağ dayanmaz derler ama hazır hard rock materyallerini kullana kullana bitiremediler. Enstrüman çalmayı bilen birinin en fazla 1,5 dakikada tasarlayıp yazabileceği, sonra da 1,5 milyon benzerinin arasına yollayıp sifonu çekeceği şarkılar hard rock'ın itibarına en ufak bir katkıda bulunmadıkları gibi, adamı bazen bu türden de soğutabiliyorlar. İsveç'ten çıkan grupların hard rock'a yaklaşımlarındaki ciddiyetini takdir eden biri olarak Spiders'ı duyup beğendikten sonra İsveç'ten çıktıklarına hiç şaşırmadım.

Bu ciddi yaklaşımın adını koyarsak, özellikle bu müziğin temellerinin atıldığı, kurallarının konduğu, aynı zamanda özgürlüğünü kazandığı 70'lere sıkı sıkıya bağlı, aynı zamanda o bağlılığı günümüz talepleri doğrultusunda zinde bir sertlikle bütünleştirmiş bir lezzetten söz edebiliriz. Kimileri bu lezzeti fazla retro bulup sırt çevirse de, bence adına "alternative rock" denmesi gereken gerçek müzikal tavır bu yönde alınmalıydı. Hard rock veya rock olması şart değil, Spiritual Beggars, Mårran, The Hellacopters, Dungen, Acid House Kings ve daha birçok İsveçli oluşumda fark edilecek bu geleneksel kalıplara sahip çıkış sahiden hayranlık verici boyutlarda. Bundan böyle bu kalantor İsveçlilerin arasında Spiders'ı da saymak şart. Çünkü 70'lerin klasik, occult, punk öğelerini bu denli zenginleştirerek sunabilme meziyetleri, ikinci albümleri Shake Electric'te iyice belirginleşmiş durumda.


Grubun 2012 tarihli ilk albümü Flash Point, yine aynı müzikal anlayışla inşa edilmiş olmasına rağmen benim için bir türlü akmayan bir albümdü. Bir albümün kötü olmamasını ama aynı zamanda akmıyor oluşunu açıklayabilmem pek kolay değil. En basit ifadeyle düz bir albümdü Flash Point. Oysa Shake Electric sular seller gibi akıyor. Kıvraklık, sertlik, hard olmasına rağmen belli çizgileri olan bir melodik denge ve daha neler neler! En önemlisi de bana göre tüm zamanların en iyi kadın rock vokallerinden biri olan Ann-Sofie Hoyles'ın cıva gibi sesi. Albüme adını veren Shake Electric, Bleeding Heart, Give Up The Fight gibileri kesinlikle yılın en iyi hard rock şarkılarından. Üstelik hepsi aynı albümde. Bu payın yarısı da Hoyles'a ait. O kadar kendinden emin bir ses ki, kendinden emin bir hard rock ile mükemmel uyum sergiliyor. Şarkı ismi saydığıma bakılmasın. Albümde tek bir vasat şarkı yok. Açılıştaki Mad Dog, kapanıştaki War Of The World, aralardaki Only Your Skin ve Back On The Streets, saydıkça iştahımı kabartan, albümü tekrar dinleme kaşıntısı yaratan altın rock külçeleri gibiler.

Favorim olduğu üzere, ilk dinleyişte düz bir zeminde sağlam adımlarla ilerliyor gibi görünen ama daha ikinci dinleyişte resmen uçtuğunu hissettiren albümlerden birisi olan Shake Electric, içerdiği hard rock lezzetini farklı disiplinlere uydurmayı beceren bir zekanın ürünü. Mesela Control diye kanlı canlı bir punk ile, Hard Times diye 60'ların kalbi kırık R&B ruhunu dış kulaktan iç kulağa aktaran bir soul'u aynı çatı altında buluşturabiliyor. Hard Times ile iç kulağa sızan Ann-Sofie Hoyles vokali orada üzengi, çekiç, örs, dalız, östaki, salyangoz ne varsa darma duman ediyor. Şarkı ve bu vokal, kendinden önceki enerji yüklü harika rock şarkılarındaki dört tarafı kişilikli gitar nağmeleriyle, arı gibi çalışan davuluyla, bal üreten basıyla çevrili müziğini bir anda bambaşka bir naiflikle kutsuyor. Shake Electric ile ilgili söylenecekler bu kadarla kalmıyor tabii. Albüm bittikten sonra başa her dönüldüğünde söylenecek yeni şeyler bulunabilir. Ama yine her dinleyişte sözler sussun, sadece örümcekler çalıp söylesin istiyor insan.

1. Mad Dog
2. Shake Electric
3. Bleeding Heart
4. Only Your Skin
5. Lonely Nights
6. Back on the Streets
7. Control
8. Give Up the Fight
9. Hard Times
10. War of the World

16 Kasım 2014 Pazar

Oh Land - Earth Sick


Tam adı Nanna Øland Fabricius olan Danimarkalı indie pop şarkıcısı Oh Land, güzel sesine rağmen çok bayıldığım bir isim sayılmaz. Bugüne dek yaptığı üç albümle yollarımızın bir şekilde kesişmiş olması, her seferinde ilişkimizin bir türlü oturmadığı izlenimi bıraktı üzerinde. Kendisini gerçekten sevmek istedim ama bir türlü kendisinden aynı ilgiyi görmedim. En son çıkardığı 2013 yılı albümü Wish Bone, buzları biraz eritir gibi oldu. Lakin birkaç şarkı dışında yine kapıyı suratıma kapattı adeta. Belki de sorun onda değil bendeydi. Şu "art pop" mefhumuna olan temkinli yaklaşımım yüzünden benzer türde sorunları Lykke Li ve son albümü The Golden Echo ile beni hayalkırıklığına uğratan Kimbra'da da yaşamıştım. Onunla da, onsuz da olmuyor hesabı bu kızların her albümünü dinlemek yönünde içimdeki kıpırtılara mani olamıyorum yine de. Bu düşünceler zihnimin bir kenarında uyuklarken Oh Land'in sessiz sakin beliren yeni albümü Earth Sick sayesinde tekrar uyandılar. Fakat önyargılarım da aynı anda uyanmışlardı.

Aileden müzisyen şarkıcılar kervanında seyahat eden Oh Land, önceleri dans üzerine bir kariyer planı yapmışken geçirdiği bir sakatlık sonucu bu planını değiştirmek zorunda kalmış. Rotayı müziğe kırdıktan sonra benim beğenmediğim üç albümüyle ülkesi Danimarka'nın bağımsız plak şirketlerinden Amerika'nın David Letterman'lı, Jimmy Kimmel'lı şov programlarına, Sia'lı, Katy Perry'li konser açılışlarına uzanan bir ilgiye mazhar olmuş. Hatta yeni yeni başlayan oyunculuk uğraşının izleri, en son Mads Mikkelsen, Eva Green ve Eric Cantona'lı kadrosuyla dikkat çeken merakla beklediğim Danimarka westerni The Salvation'da görülebilirmiş. Önyargılarıma geri dönersek, 10 Kasım 2014'te çıkan son albüm Earth Sick, açılış şarkısı Machine ile "yine mi" duygusu yaratsa da, dinledikçe açılan, kendine bağlayan, bitince yıktığı önyargı duvarlarının ötesine geçip burada neler varmış diye merak ettirerek tekrar dinlemeye teşvik eden bir albüm. Daha iyi olabilir miydi? Evet! Ama üç beğenmediğim Oh Land albümü, bir beğendiğim Oh Land albümünü götüremedi.

Earth Sick'in diğerlerinden ne farkı vardı diye düşününce uzlaşması emeğe ve zamana bağlı art pop ile, uzlaşması popüler pop zekasına bağlı indie pop arasında bir yakınlık kurulabilmiş olması diye özetledim kendi kendime. Mesela önceki albümde yer alan Renaissance Girls de bana bu yakınlığın kurulabildiğini hissettirmişti. Ama sanki direk çok satmak için kör göze tavizler içeren bir şarkıydı ve hatta biraz sahteydi. Oysa bu albümün ilk single yıldızı konumundaki Head Up High, dinleyenin üzerine daha gerçek bir pop kokusu sindiriyor. İster liste, ister radyo şarkısı densin, en azından son derece samimi. Bunun yanında Favor Friends, Hot 'n' Bothered, Flags, Daylight şarkıları ilk etapta sözünü ettiğim sanat ve popüler pop arasında kurulan yakınlığın şık örnekleri olarak görülüyorlar. Bu sayede Oh Land, kişiyi kendine yakınlaştırdıktan sonra, önceki art pop alışkanlıklarını da benimsetme fırsatı yakalamış oluyor ki bu fırsatı da Half Hero, Earth Sick, hatta açılışını beğenmediğim Machine şarkılarıyla iyi değerlendiriyor. Fakat bakış açısına göre vasat veya kaçırılmış fırsatlar olarak görülebilecek başka şarkılar da mevcut. Toplamda bunların hiçbiri Earth Sick'in iyi bir albüm olduğu gerçeğini etkilemiyor. Dördüncü albümle de olsa Oh Land'i kazanabildiğim için derin olmayan bir oh çekiyor gibi hissediyorum.

1. Machine
2. Favor Friends
3. Head Up High
4. Earth Sick
5. Nothing is Over
6. Doubt My Legs
7. Half Hero
8. Daylight
9. Hot 'n' Bothered
10. Little Things
11. Flags
12. No Particular Order
13. Trailblazer

12 Kasım 2014 Çarşamba

Live - The Turn


Aslında hikâyeden ara ara bahsetmiştik. 1988'de kurulan Amerikalı grup Live, aralarında bence gelmiş geçmiş en iyi rock albümlerinden biri olan 1994 tarihli Throwing Copper'ın da bulunduğu 7 albüm yapıyorlar. Sessiz sedasız kazanılan mühim başarılar, kemikleşmiş bir hayran kitlesi, müthiş konserler, harika şarkılarla dolu parlak bir kariyer geçiriyorlar. Bu kariyerin sonlarına doğru yaptıkları albümlerinde peyderpey bir düşüş gözleniyor. Live'ın alternative rock, grunge ve pop rock karması dinamik duruşu, kimlik sahibi şarkılara yansıyor. Ama bu şarkılara en büyük ayrıcalığı sağlayan unsur, çok özel sesiyle solist Ed Kowalczyk'ti. Şarkı sözlerinin de sahibi olan Kowalczyk, grubun geri kalan üç üyesinden habersiz çetrefilli bir kontrat hadisesine bulaşıp onlarla mahkemelik olunca ayrılık vakti geldi. Tabii kendisi olayların öyle gelişmediğini söylese de geri dönüş mümkün olmadı. Kowalczyk biri vasat, biri de vasatın altı iki solo albüm yaptı. Chad Gracey, Patrick Dahlheim, Chad Taylor üçlüsü de eskinin Candlebox grubundan arkadaşlarıyla The Gracious Few adıyla 2010'da bir albüm yaptılar.

Tüm bunlar olurken bir gün Live'in yeni bir albüm yapacağı kimsenin aklına gelmezdi. Ed Kowalczyk, "Live ruhu benim solo albümlerimde yaşayacak" diye konuşurken, Gracey, Dahlheim, Taylor üçlüsü de "biz 20 yıldır bu gruba herşeyimizi verdik, o zat (Kowalczyk) olmasa da yolumuza kaldığımız yerden devam ederiz" demeçleriyle kötü ayrılmış bir çift görüntüsü çizdiler. 2011'de Live'ı tekrar canlandırmak için harekete geçen üçlü, Unified Theory adlı Seattle'lı bir grubun solisti olan Chris Shinn ile anlaştılar. Bu durum, grubun 1994-2000 arası tarihine hala tutkuyla bağlı benim gibi biri için Bruce Dickinson'sız Iron Maiden, hatta bir tık daha abartarak Robert Plant'siz Led Zeppelin (neyse ki öyle bir felaket yaşanmadı!) sahteliğindeydi. Olsundu. Neticede benim için hatırı olan gruplardan birini tabii ki alıcı kulakla dinleyecektim. Daha Chris Shinn kardeşimizin sesini duymadan böyle negatif duygulara kapıldıysam, dinleyince ne düşünürüm merakı içinde 2014 Ekim sonunda çıkan The Turn için play tuşuna bastım.


Bir kere müzikal açıdan Live cephesinde yeni hiçbir şey yok. The Turn, grubun kaldığı yerden, yani grubun adım adım eski ateşinden uzaklaşıp sıradanlaştığı V (2001), Birds Of Prey (2003), Songs From Black Mountain (2006) albümlerinin bıraktığı yerden devam ettiğini gösteriyor. Kowalczyk varken de ne yazık ki bu böyleydi. Ama Ed Kowalczyk, gruba karakterini veren çok özel bir sesti. Sırf müzik yönünden The Turn albümünün bir Live albümü olduğunu anlamak çok zor. Yeni nesil alternatifçiler bile pekala bu ayarda (hatta daha yüksek ayarlarda) şarkılar yazabiliyor. Yani şu albüm notası notasına Kowalczyk'in sesiyle çıksaydı pek kimse şaşırmaz, benim gibi grupta belli bir düşüş görenler "Live vasat albümlerine devam ediyor" diyecekti. Ama nerede duysa bu grubun Live olduğunu anlayacaktı. Şimdi Kowalczyk olmayınca bu iş kısmen zorlaştı. Kısmen kısmı da çok ilginç. "20 yıldır bu grup için kıçımızdan ter akıtıyoruz arkadaş" diyen üç eski Live üyesi, Kowalczyk'in ses rengine oldukça yakın bir vokalle anlaşarak alışkanlıklarından kurtulamayacakları ironisine teslim olmuşlar sanki.

Chris Shinn kötü bir vokalist sayılmaz. Ama onun bir Alex olmadığını bilen grup arkadaşları ya onu bu ses yakınlığından dolayı özellikle seçmişler, ya da bazı şarkılarda çok fark edildiği üzere ondan daimi bir Ed Kowalczyk verimi almak için birtakım teknik taktik ikna yöntemlerine başvurmuşlar gibi geldi. Albümün adının neden "The Return" değil de "The Turn" olduğu da sadece lafta kalmış böylece. Kowalczyk ile geri dönmeyip, Shinn ile dönmek Live'e hiçbir şey katmamış. Biraz Don't Run To Wait, biraz We Open The Door, biraz da Natural Born Killers göze batar gibi olmuş. Ama hep biraz olarak kalmışlar ve dediğimiz üzere ses değişiminden ötürü ortaya bir Live karakteri koyamamış, dildo kalmışlar adeta. Keşke tekrar I Alone, Selling The Drama, Shit Towne, Lightning Crashes, Lakini's Juice, The Distance, Simple Creed, Heaven gibi şarkılar yazabilseler de tek onları yine Chris Shinn söylese diyeceğim ama bu örümcek kafayla "dönüş"ü olmayan bir yola girmişler belli ki. Şu 90'lar nasıl bir eşikti ki, Live gibi bazı gruplar kendilerini bile aşamadılar.

1. Siren's Call
2. Don't Run to Wait
3. Natural Born Killers
4. 6310 Rodgerton Dr.
5. By Design
6. The Way Around is Through
7. Need Tonight
8. The Strength to Hold On
9. We Open the Door
10. He Could Teach the Devil Tricks
11. Till You Came Around

7 Kasım 2014 Cuma

The Sonic Beat Explosion - Sister Psychosis


The Sonic Beat Explosion, Almanya'nın garajlarından yetişmiş dört kişilik, üç albümlük kaya gibi bir grup. Kendilerinin farkına varmam, 2014 tarihli albümleri Electrophonic Soul albümleri sayesinde oldu. Garage rock'ın o yan bakılmayan acarlığını stoner rock'ın ağırbaşlı sertliğiyle buluşturan Martinez (Van Boogie), Zeze, Marius ve Tino dörtlüsü, bu albüm sayesinde kendini sevdirdikten sonra gelmişini geçmişini de merak ettirdi. Orada da henüz erişemediğim kendi adını taşıyan ilk albüm (2009) ve Sister Psychosis (2011) ile karşılaştım. Son zamanlarda dinlediğim bu tip 3-4 albümlük kariyerdeki grupların en çok son albümlerini beğenirdim. Ama bu kez ikinci albüm Sister Psychosis burun farkıyla biraz daha hoşuma gitti. Gerçi o burunun şeklini tam tasvir edemiyorum. Zira grubun her iki albümündeki şarkılarda bariz oynamalar yok. Ama Sister Psychosis daha bir aktı sanki. Grup bu albümde işlerini bitirip teslim ettikten sonra garajda gayet sıkı biçimde eğlenirken, Electrophonic Soul albümlerinde ise ellerindeki işi bitirmek için uğraşıyorlar havası yaratmışlar gibi geldi.

En belirgin özelliği enerjisi olan The Sonic Beat Explosion, nasıl ki albümleri arasında bariz oynamalar gerçekleştirmiyorsa, albüm içindeki şarkılarında da bu tarzlarını sürdürüyorlar. Bazen bizim de "şarkılar hep birbirine benziyor" yorumunda bulunduğumuz, ama dinledikçe ince detaylar ya da sözünü ettiğim akıcılık faktörü sayesinde bağrımıza bastığımız türde bir rock albümü Sister Psychosis. Favori şarkılarım şimdilik Don't Look Back, Feed Your Demons, Sister Psychosis, Cold As Stone, State Of Shock şeklinde. Belki birkaç gün sonra bunlara başkalarını da eklerim. Neden favorim olduklarını gerçekten bilmiyorum. Böyle durumlar için cankurtaran niteliğindeki kelime de zaten "akıcı" oluyor. Tabii bu akıcılığın farkındalığı, güzellik kıstaslarımız gibi değişken. Yoksa bu Alman arkadaşlar, bazı dinleyiciler tarafından rahatlıkla fazla Amerikan olmakla veya migren azdırmakla suçlanabilirler. Dinlerken bir ara keşke demedim değil. Keşke İsveçli The Hellacopters gibi garaj raconlarını melodik hard rock yönünde biraz esnetselermiş. Fazla değil, biraz! Çünkü şahsen bu tip Amerikan menşeli müzik icra eden Avrupalı şahsiyetlerde o Avrupa havasını solumak isteyebiliyorum. Ama Sister Psychosis albümünün soluttuğu havaya da itirazım olmaz. Hele de grup böyle bir enerjiye sahipken.

1. New Dawn Boogie
2. Too Little (and Too Fast)
3. Don't Look Back
4. Feed Your Demons
5. Song To Somebody Else
6. Whatever It Takes
7. Sister Psychosis
8. Cold As Stone
9. Good Times Gone Bad
10. Strikes Me Down
11. State of Shock
12. Get Ready (To Testify)