31 Mart 2016 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mart 2016)

Escondido - Walking With a Stranger
Yıl: 2016 ABD
Tür: Alt. Country, Folk Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Footprints"

U2 - Pop
Yıl: 1997 İrlanda
Tür: Pop Rock, Alternative Dance
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Discothèque"
 
The Turbans - The Turbans
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: World, Gypsy Folk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Tosün Pasha"
 
Fallulah - Perfect Tense
Yıl: 2016 Danimarka
Tür: Indie Pop, Art Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Vandalain"
Mondo Drag - The Occultation of Light
Yıl: 2016 ABD
Tür: Psychedelic Rock, Progressive Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ride the Sky"
Böbrek Soundsystem - O oryantalizm ekmeğinden bir dilim de bana kesin lütfen.
Yıl: 2012 Türkiye
Tür: Trip Hop, Mash-Up
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sürmelim (şu yalan dünya)"
 
Pat Travers & Carmine Appice - Bazooka
Yıl: 2006 ABD / Kanada
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Superstitious"
The Last Shadow Puppets - Everything You've Come to Expect
Yıl: 2016 İngiltere
Tür: Indie Rock, Chamber Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Aviation"
 
Little Richard - Little Richard
Yıl: 1958 ABD
Tür: Rock &Roll, Rhythm & Blues
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Keep a Knockin'"
Aziza Brahim - Abbar el Hamada
Yıl: 2016 Cezayir
Tür: Sahrawi Music, Folk, World
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Calles de Dajla"
 
Daddy Day Care OST
Yıl: 2003 ABD
Tür: Pop Rock, Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Gary Wright - "Dream Weaver"
 
Charles Bradley - Changes
Yıl: 2016 ABD
Tür: Soul
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Change for the World"
 
Amon Amarth - Jomsviking
Yıl: 2016 İsveç
Tür: Melodic Death Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "First Kill"
Newstalgia - The Formula
Yıl: 2016 ABD
Tür: Instrumental Hip Hop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Blake's Theme"
 
Amadou & Mariam - Welcome to Mali
Yıl: 2008 Mali
Tür: African Music, Afro-Funk
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Masiteladi"
Karsh Kale - Up
Yıl: 2016 İngiltere
Tür: Electronic, Downtempo
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Butterfly Effect"
 
Agonizer - Visions of the Blind
Yıl: 2016 Finlandiya
Tür: Progressive Metal, Power Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "All Alone"
 
Red Hot Chili Peppers - Mother's Milk
Yıl: 1989 ABD
Tür: Alternative Rock, Funk Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Knock Me Down"
 
Pearl Jam - Vitalogy
Yıl: 1994 ABD
Tür: Grunge, Alternative Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Whipping"
 
 
Dokkerman & The Turkeying Fellaz - Illegal Move
Yıl: 2015 Macaristan
Tür: Funk, Afro Beat
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Vigyázz, Kész, Öt"

26 Mart 2016 Cumartesi

a-ha - Time and Again: The Ultimate a-ha


İşte nihayet komple iyi bir a-ha albümü. Zaten o da bir best of. Benim a-ha ile ilişkimin özeti. Morten Harket (vokal), Magne Furuholmen (keyboard) ve Pål Waaktaar-Savoy (gitar) üçlüsünün 1982'den beri süren birlikteliğinden doğan 10 adet a-ha albümünün artık zamanı gelmiş geniş bir özeti aynı zamanda. Bu 10 albümden hiçbirini bir albüm olarak sevmedim. Bu noktada iyice geriye gidersek, ben bu a-ha'nın ilk çıktığı dönemi bilirim. Morten Harket'in yakışıklılığından başı dönmüş kızların yarattığı infial, 80'li yılları tekelinde tutan Blue Jean dergisinin her fırsatta gaza getirmesi, her ne kadar biz pek göremesek de MTV'nin günde 13 öğün Take On Me klibini döndürmesi falan o yıllarda gücü yettiği ölçülerde şimdinin One Direction etkisine sahipti. Gerçi hemen 1 yıl sonra o bayrağı New Kids On The Block devraldı. Daha ilk albümde parlayıp ikinciyi görebilmek için boybandler sayesinde dama atılmış olan pabucunu alması gereken a-ha, özellikle erkek dinleyicilerin gıcık olmaları için gerekli tüm özelliklere sahipti.

1985 tarihli ilk ve çoğu kimse tarafından en iyi a-ha albümü kabul edilen Hunting High and Low, 80'lerin en büyük hitlerinden Take On Me'nin taktığı motorla pop dünyasında fırtınalar kopardı. Take On Me onlara Amerika'da 1 numara olan ilk Norveçli ünvanı kazandırdı. Ama albümün hit kapasitesi bu şarkıyla sınırlı değildi. Mesela The Sun Always Shines On TV özellikle İngiltere'de Take On Me'den daha çok sattı. Tabii albümün tutku ve duygu yüklü isim parçası Hunting High and Low'u da unutmamak gerek. Zaten bu üç şarkıdan başka o albümden hatırladığım yok. Sonrasında da tüm a-ha albümlerinde benzer şeyler yaşadım. Hatta bazılarında hiçbir şey yaşamadım. "Tek hitlik grup", "genç kızların sevgilisi" gibi hitaplardan rahatsız olduklarından mıdır, bu ilk albümden sonra a-ha bana göre hiç de popüler müzik icra eden piyasa işi bir grup olarak görünmedi. Hatta arada bir öyle şarkılar çıkarmalarını bile istedim. Ama öyle şarkılar çıkarmasalar da, piyasa yandaşı olmayı reddeden, kendi içtenliklerini yansıtmaya çalıştıkları iyi niyetli işler yapmalarını hep takdir ettim.


Müzik hayatlarının 10 albümlük 30. yılı şerefine çıkardıkları iki disklik Time and Again: The Ultimate a-ha toplamasının 19 şarkılık ilk diski, grubun duyduk duymadık tüm hitlerinden oluşmakta. Yukarıda saydığım üç şarkı yanında, bana göre gelmiş geçmiş en karizmatik a-ha şarkısı olan I've Been Losing You (1986 tarihli Scoundrel Days albümünden) ve gelmiş geçmiş en karizmatik ikinci a-ha şarkısı olan Celice (2005 tarihli Analogue albümünden), yerlerini almış vaziyetteler. Cry Wolf, Crying In The Rain, Forever Not Yours şarkılarını da görünce bendeki a-ha kültürünün toplam 8 (şu James Bond şarkısı The Living Daylights'ı da sayarsak 9) şarkıdan ibaret olduğunu anladım. Ama o 8 şarkının omuz omuza bana verdiği hissin, komple a-ha külliyatına bedel olduğunu da anladım. İlaveten bu ilk disk sayesinde You Are The One, Move To Memphis, Dark Is The Night For All, Analogue adında, sanki yeni a-ha şarkıları gibi dinleyip beğenerek o kültüre dahil ettiğim örneklerle de tanıştım. a-ha'nın 80'lerden bugünlere erişmiş new wave dokunaklılığını tescilleyen bu şarkıların bende eskimeyeceğini fark ettim.

16 şarkılık ikinci diskte ise birtakım a-ha hitlerinin remiksleri yer alıyor. Bu bölümün yıldızı ise bana göre Minor Earth Major Sky... 2000 tarihli aynı adlı albümde yer alan bu şarkıyı da kulağım biryerlerde duymuştu. Belki de o albümle eskiden bir şekilde yollarımız kesişmişti bilemiyorum. Ufak ayrıntılar haricinde (bu diskteki bazı sözde remiksler gibi) pek de remiks havası yoktu. İnceden Fatboy Slim eli değmiş gibi duran The Sun Always Shines On TV, tam kulüp havasına sokan Analogue, açılıştaki tropik atmosferli Take On Me ve yeni a-ha keşiflerimden biri olan Did Anyone Approach You? dışında pek bir numarası olmayan, ama bu kapsamlı 30. yıl kutlamasına iyi yarenlik eden bir bölüm. 2010 yılında bu kez 25. yıl onuruna çıkan 25 adındaki toplama albümdeki 39 şarkılık şişkinlik, burada remiks, remaster şeklinde farklı biçimlerde seyreltilmiş, dengelenmiş, daha hoş olmuş. Fazlalıklar yok mu, var. Ama Time and Again, benim gibi oradan buradan toplayıp başka şarkılarla birlikte başka klasörlere hapsolmuş a-ha bestelerini kendi klasöründe arşivine katmak isteyenler için gayet iyi bir fırsat. Bu tip klasörler yerli yerinde durur. Sabırla kendisine ihtiyaç duyulacak anı bekler. İşin içinde 80'ler varsa bu bekleyiş arası çok uzamaz.

Disk 1

1. Take On Me
2. The Sun Always Shines on TV
3. Hunting High and Low
4. I've Been Losing You
5. Cry Wolf
6. Manhattan Skyline
7. The Living Daylights
8. Stay on These Roads
9. You Are the One
10. Crying in the Rain
11. Move to Memphis
12. Dark Is the Night for All
13. Summer Moved On
14. Forever Not Yours
15. Lifelines
16. Celice
17. Analogue
18. Foot of the Mountain
19. Under the Makeup

Disk 2

1. Take On Me (Kygo Remix)
2. The Sun Always Shines on TV (Future Funk Squad's Remix)
3. Cry Wolf (Jellybean Mix)
4. Touchy! (House Mix)
5. You Are the One (Dub Mix Edit)
6. The Blood That Moves the Body (Three-Time Gun Mix)
7. Summer Moved On (Remix)
8. Minor Earth Major Sky (Black Dog Mix)
9. Velvet (New York Mix)
10. Lifelines (Boogieman Remix)
11. Did Anyone Approach You? (Reamped)
12. Celice (Mauracher Remix)
13. Analogue (CG’s Electrosphere Edit)
14. Cozy Prisons (Aural Float Remix)
15. Nothing Is Keeping You Here (Steve Osborne Remix)
16. Butterfly, Butterfly (The Last Hurrah) (Steve Osborne Version)

22 Mart 2016 Salı

Blondfire - My Someday


Amerika / Brezilya karması DNA’lardan gelme Erica ve Bruce Driscoll kardeşlerin kurduğu biryerlerde unutulmuş şeker gruplardan birisi Blondfire. Erica vokal yapıyor, gitar ve klavye çalıyor. Bruce da bas, davul, programming ve geri vokal takılıyor. Aslında önceleri gruba Astaire ismini uygun görmüşler. Fakat Fred Astaire’in isim haklarına zarar gelebileceği endişesine sahip kimselerin koyduğu yasal engeller yüzünden değiştirmek zorunda kalmışlar. Mart 2008’de çıkışlarını yaptıkları My Someday albümleri indie pop ve elektronik bünyesinde ve synth pop ile de temas halinde şarkılarla dolu. Radyoların sevebileceği, akıcı, akılda kalıcı ritimler, nakaratlarla işledikleri özenli şarkılar bunlar. Bunu daha bir numaradaki albümün isim şarkısı My Someday’dan anlamak mümkün. Keza L-L-Love, Pretty Young Thing, Lovesick, Eyes Of A Stranger örnekleri, radyolar sever de radyo dinlemediği halde popta kalite arayanlar sevmez mi sorusuna olumlu yanıt verecek insanlar bulmakta güçlük çekmez.

Driscoll kardeşler albümün tamamını yazmış, söylemiş, kaydetmiş, yapımcılığını üstlenmiş. Her notasına kadar Blondfire olan albüm, ilk albüm olarak tahmin edilmeyecek kadar teknik kaliteye de sahip. Bu yüzden her ne kadar indie bir duruşları olsa da, bu sound kalitesi, kurgu becerisi, pop cilâsı ile sanki kodaman plak şirketlerinin güzide bir ürünü gibi adeta. Bu yüzden de ayrı bir tebriği hak ediyorlar. Bu imkânlar elinin altında olduğu halde boyalı bebeklerden öte gidemeyenlerden farklı olarak, kardeş uyumlarını şarkı yazma becerileriyle bütünleştirmişler. Erica’nın dokunaklı sesi sık sık Nina Persson’u (The Cardigans) anımsatıyor. Benim gibi Nina Persson’u özleyip de son numarası A Camp’tan hiç memnun kalmadıysanız Blondfire sizin için bulunmaz fırsat. Bunu en çok albümün finalindeki mükemmel beste Aluminum Stars’dan da hissetmeniz olası. Ben en fazla orada hissettim bilemiyorum. Yine de Erica’ya ayıp edemeyeceğimiz kadar güzel yazılmış ve yorumlanmış pop parçalarından mülhem My Someday albümünü, yepyeni bir grup olarak Blondfire debutu şeklinde bağrımıza basıyoruz.

1. My Someday
2. Oxygen
3. L-L-Love
4. Always The Last To Know
5. Into The Sea
6. Intro
7. Pretty Young Thing
8. All in My Mind
9. Lovesick
10. Out of the Blue
11. Eyes of a Stranger
12. Aluminum Stars

18 Mart 2016 Cuma

Pat Travers & Carmine Appice - The Balls Album


12 Nisan 1954 doğumlu Kanadalı gitarist, şarkıcı Patrick Henry "Pat" Travers, pekçok ünlü müzisyenle çalışmış, onlarca stüdyo ve konser albümü çıkarmış saygın bir müzisyen. 70'lerin ortalarında başlayan yoğun ve hala da aktif bir kariyeri tek cümleyle özetlemek mümkün değil tabii. Kendisinin sıkı bir takipçisi sayılmam. Hatta bugüne dek sadece 2013 tarihli Can Do albümünü dinlemiş ve beğenmiş (fakat şu an neye benzediğini de unutmuş) biri olarak böyle tecrübeli adamlar hakkında kuru bir saygıdan başka birşey hissedemiyorsunuz. Benim için Travers'ı o kuru saygı sınırından öteye taşıyan albüm sayesinde edindiğim bilgiler neticesinde, çalıştığı ünlü müzisyenlere şöyle bir göz attığımda Nicko McBrain (Iron Maiden), Tommy Aldridge (Ozzy Osbourne, Gary Moore, Whitesnake, Ted Nugent, Thin Lizzy), Michael Shrieve (Santana) gibi davul canavarlarına rastladım. Zevklerine değer verdiğim Kirk Hammett'ın da Travers'ı en sevdiği gitaristlerden biri olarak gösterdiği bilgisi de araya karışıverdi.

15 Aralık 1946 Brooklyn doğumlu davulcu Carmine Appice ise Ted Nugent, Vanilla Fudge, Jeff Beck, King Kobra, Blue Murder, Ozzy Osbourne, Rod Stewart, Paul Stanley, Marty Friedman gibi isimlerle çalışmış davul canavarlarından biri. (Kendisi aynı zamanda Black Sabbath ve Dio ile çalışmış olan davulcu Vinny Appice'in de abisi oluyor.) Onun ünlü hayranlarını sayıp yazıyı daha da şişirmek istemiyorum. Klasik müzik eğitimi alıp caz davulcularından etkilenmiş bir rockçı olması onun kuru sıkı bir adam olmadığını gösteriyor. Yaptığım araştırmalar sonucu emek verdiği onlarca albüm arasından bir tanesiyle bile şimdiye kadar yolumun kesişmediğini fark ettim. Zaten çalıştığı kişi ve gruplara bakarak genel anlamda pek tipim olmadığını söyleyebilirim. İşte bu iki amcanın biraraya gelerek 2016'da çıkardıkları The Balls Album, ilk başta sıradan bir blues rock ortaklığı gibi görünüyordu. Emekliliği gelmiş ama ısrarla bir türlü albüm yapmaktan vazgeçmeyen, bir gözü toprağa bakan sıkıcı blues dedelerinin huzurevi münzeviliğindeki şarkılarının toplandığı bir albüm olabilirdi. Ama bu önyargılara sahip kişilerin play tuşuna bastıktan sonraki yüz ifadeleri değişebilir.


Açılış parçası Taken ile motoru çalıştırıp ısıtan, Better From A Distance ile gaza basan albüm, Travers'ın heavy blues karakterinin Appice'in hard rock deneyimleriyle buluşmasından mütevellit kütür kütür şarkılardan oluşuyor. Better From A Distance ile birlikte I Don't Care, Gotta Have Ya, Remind Me To Forget You, Never Saw It Coming ve Stand Up şarkıları, geleneksel hard rock'ın günümüze nasıl taşınabileceği yönünde tüyolar içeriyor. Akustik unsurlarla karamelize edilmiş Escape The Fire ve Hey You da bu ekibe daha yumuşak kanattan dahil edilebilir. Benim için albümün en iyi şarkıları bunlar. Şarkı olarak bakacaksak 14 tane arasında rahat 4 şarkı fazlası var albümün. Fakat bir noktada albümdeki herhangi bir şarkıdaki Travers sololarının, Appice ataklarının dili, dini, milliyeti aranmıyor. Topyekün bir groove, kolektif bir jam, cümbür cemaat bir cümbüş her şarkının deri altına nüfuz etmiş şekilde orada duruyor. Zaten ikilinin gerçek gücü de o emprovize duyguda saklı. Müziğe yıllarını vermiş insanların konser gibi kanlı canlı albümlerini dinlemekten keyif alanlar o duyguyu çok iyi bilirler.

Kendi sert ve kıvrak blues alışkanlıklarını şarkı formuna getirirken davula özel bir anlam yüklediği, özenle seçtiği farklı davulculardan belli olan Pat Travers, kadim dostu Carmine Appice ile ilk kez çalışmıyor. The Balls Album, biri konser olmak üzere Travers / Appice ikilisinin dördüncü albümü. Özellikle 2005 tarihli Bazooka için geç kalmış rezervasyonumu hemen yaptırdım. Aradan geçen 10 yıl nasıl bir fark içeriyor (ya da içeriyor mu) merak etmekteyim. Ama 2016 itibariyle gerçek bir hard blues rock albümüne imza atmış olmaları benim için önemli. Çünkü eskiden iyi olup da yeni albümünde çuvallayanlara daha az saygı duyuyorum nedense. Tecrübeyi günümüze taşıyabilmek çok mühim. Çok sıkı adamlar bunlar. Ne zaman ne yapacakları belli şablonlar içinde sürpriz olmasa da, o şablonlara şarkı uydururken onların öngörülemez hamlelerini beklemek büyük bir zevk. Baskıya girdiğimiz sırada en çılgınından en oturaklısına atılan tüm gitar soloların sahibinin 62, çalan kadar dinleyene de haz veren, vücut yaşı 25 olan davul vuruşlarının sahibinin 70 yaşında olduğunu hatırlatalım da yanlış olmasın. The Balls Album ise sound olarak eski ve yeninin şahane buluşmalarından biri. Henüz kesinleşmese de yine bu yıl içinde ikiliden Superstition adında bir albüm daha beklenebileceği haberine ise ne diyeceğimi bilemedim.

1. Taken
2. Better From a Distance
3. Escape the Fire
4. Rock Me
5. I Don't Care
6. Remind Me to Forget You
7. Hey You
8. I Can't Let You Go
9. Never Saw It Coming
10. Stand Up
11. Keep on Rockin'
12. Gotta Have Ya
13. Tonite
14. Never Gonna Give You Up

11 Mart 2016 Cuma

Jon Bryant - Twenty Something


Jon Bryant, 1986 doğumlu Kanadalı bir şarkıcı / şarkı yazarı, kendi halinde bir folk müzisyeni. Piyano ile başlayıp gitara ve davula kadar uzanan bir enstrüman geçmişi var. Ödüllere ve övgülere boğulan Two Coasts For Comfort (2009) ve What Takes You (2012) adında iki albümü var. Güzel bir sesi, içli melodilerle kaplı hüzün yüklü bir müziği var. Folk müziğin güney aksanlı maço yanından ziyade, ambient ile süslü gizemli yanından beslenmeyi tercih etmiş bir kişiliği var. Ancak üçüncü albümü Twenty Something'e yetişebildiğim Bryant, en önce bu kişiliği sebebiyle üzerinde durmak istediğim bir müzisyen. Zira malumunuz, folk veya country müzikte çok fazla birbirinden ayrılma ya da farklı bir kimlik ortaya koyma (en azından buna çaba gösterme) niyeti görülmüyor son zamanlarda. Twenty Something'de bu çabayı ince gören ufak detaylarla bezenmiş şarkılar yer almakta. Bir kere albüme Nygel Asselin (Half Moon Run), Alex Newport (Bloc Party, Death Cab For Cutie, City and Colour) ve Rick Parker (Lord Huron, Black Rebel Motorcycle Club) gibi üç değişik yapımcı katkı sağlamış ki, bu adamların katkı sağladığı bu parantezler de iyi birer indie referans sayılır.

İlk şarkı Don't Wait'in daha birinci saniyesinde gitarıyla beraber sesini duyduğumuz Jon Bryant, hiçbir şarkısını boş bırakmamaya özen gösteriyor. Onları sesi ve gitarıyla kuşatıp sahipsiz olmadıklarını, laf olsun, yer doldursun diye yazmadığını kanıtlamak istercesine kendi içinde sabitlemeye başlıyor. Hemen sonrasında gelen, çok sevdiğim Lord Huron şarkılarını andıran Make It Or Break It, 2016'nın en iyi folk bestelerinden biri olabilir. Aslında bu tip şarkılara %100 folk diyesi de gelmiyor insanın. Başka bir atmosferin içine yerleştirilmiş folk tipi şarkılar bunlar. Belki bir ad konmuştur da haberimiz yoktur. Ne ad konarsa konsun ve ben hangi yaşta olursam olayım Make It Or Break It gibi tutkusunu ustalıkla biçimlendiren şarkılara bir yanımın hep ihtiyacı olmuştur. Kaliteleri belli Visions ve Light şarkıları da aynı yolun yolcuları ama şimdilik Make It Or Break It ufak farklılıklarla bence albümün en iyisi. Mesela Light gibi bir şarkıyı Chris Isaak yapmış olsaydı "vay be, yıllar geçti ama adam hala taş gibi şarkılar yazıyor" diyebilirdik. Oysa Isaak artık öyle şarkılar yazmıyor / yazamıyor. Jon Bryant diye bir adam yazıyor ve belki bu şarkıyı kimse fark etmeyecek. İşte Bryant ilk dört şarkıyla öyle bir mütevazi bir dekora imza atıyor ki, beşinci şarkı Deep Dark Valley'nin gospel farklılığı bile bu dekorun içinde kendine bir yer bulabiliyor.

Tüm bu işler, 10 şarkılık albümün ilk yarısında meydana geliyor. Bu ilk yarı, benim gibi bir dinleyiciyi kendiliğinden alıp götürürken, ikinci yarıda bu defa benim albümü alıp götürmem gerekiyor. Bunu ilk yarının hatırına yapmak istiyorum. Çünkü filmin o müthiş ilk yarısının devamını ikinci yarıda pek hissedemiyorum. O da şimdilik. Yoksa özellikle Heroine ve Milk and Water da gayet iyi şarkılar. Ama geri kalanı umduğum gibi bir ikinci yarı, şık bir final gerçekleştiremiyor ne yazık ki. Kapanıştaki Trenches and Charms, bir Avicii remiksi ile karşımıza çıksa hiç yadırgamazdık. Bu söylediğim kötü şekilde algılanmasın. Avicii'nin de bayılanı çok. Ama albümün ilk beş şarkısında (ve sadece bu beş şarkıyla) tanıyıp sevdiğim Jon Bryant ile alakası olmazdı o vakit. Ben ona konsantre olmuşken bana başka çağrışımlar yapmasına ya da çağrışımsız biçimde düzleşmesine gerek yoktu. O konsantre o kadar güçlü biçimde sağlanmıştı ki, bir yerde sesinin Jeff Buckley'ye benzediğini (tabii sadece bazı şarkıların bazı anlarında) okumuş olmasam farkına bile varmazdım. Ne olursa olsun, Twenty Something folk müziğin sıkıcı, bunaltıcı, tekdüze yanlarından arınmış, büyüleyici yanını ortaya çıkarmış bir albüm olarak göz dolduruyor.

1. Don't Wait
2. Make It or Break It
3. Visions
4. Light
5. Deep Dark Valley
6. Love and War
7. Heroine
8. Milk and Water
9. Wilderness
10. Trenches and Charms