5 Temmuz 2020 Pazar

City Of The Sun - City Of The Sun


2011 yılında New York'ta kurulan City Of The Sun, John Pita ve Avi Snow'un gitarlarda, Zach Para'nın davul ve vurmalı çalgılarda yer aldığı bir üçlü. Fotomodellere taş çıkaran görünümleriyle dışarıdan bir boy band izlenimi verseler de, folk, blues ve yoğun biçimde flamenko etkileri taşıyan fakat tüm bunları post-rock çatısı altında toplayan şahane bir sound elde ediyorlar. Tamamı enstrümantal 12 şarkıdan oluşan grupla aynı isimdeki ikinci albümleriyle tanıma şerefine nail olduğum bu arkadaşlar, flamenko gitarın da ruhumda yarattığı hislerle mükemmel bir yaz albümüne imza atmışlar gibi geldi. Yanlış anlaşılmasın, tarihsel duruşuna, teknik anlamdaki gücüne saygıda kusur etmeyerek flamenkonun beni darlayan bir tür olduğunu söylemeliyim. Bu yüzden City Of The Sun'ın da yanlış anlaşılmasını istemem. Zira işin içine post-rock girince olay bambaşka yerlere gitmiş. Tutkulu, sinematik, emprovize, hüzünlü, bir o kadar da yaz güneşini üstüne alıp umut dolu şarkılarla adeta bir konsept albüm olmuş. 2016'da çıkardıkları ilk albüm To The Sun and All The Cities In Between de bu kalıplarda gayet iyi bir albüm. Ama ikincide çok daha içsel bir yolculuk post-rock severlere kollarını açmış bekliyor.

Dinlerken bulunduğunuz ortamı, o an olmak isteyeceğiniz yere çevirebilme gücüne sahip olduğunu düşündüğüm City Of The Sun şarkılarını isim isim önermek için bolca vakit geçirmek gerekiyor. O vakitler geçtikçe isimlerin de bir önemi kalmıyor. Zaten böyle albümler döndüğü sırada ne iş yapıyor olursanız olun, bir şekilde size dokunduklarını hissedersiniz. Çalmakta olan şarkı kaçıncı, adı ne bunların hiç önemi olmaz. Ama sadece ve sadece albüme konsantre olup şarkıları isimleriyle birlikte dinlediğinizde sahip oldukları karakterlerin farkına varırsınız. City Of The Sun'daki 12 şarkı da kesinlikle böyle dinlenmeyi hak ediyor. Şahane post-rock atmosferinde meltemler halinde salınan flamenko gitarların yarattığı o Ege ya da Akdeniz havası, bazen de spagetti western evreninden ses veren geniş vizyon her notaya sinmiş vaziyette. Flamenko deyince akla gelen virtüözlüğe, post-rock deyince akla gelen abartılı deneyselliğe bulaşmadan, ikisinin akla gelen başka özelliklerinden derlenmiş, dinledikçe çiçek gibi açılan şarkılar yazmış/çalmışlar.

Albüm 12 şarkı ama açılıştaki Someday, kapanışta adı Everything Everywhere olmuş şekilde tekrar karşımıza çıkıyor. Aynı şekilde La Luz'u sonradan For Ian olarak tekrar dinliyoruz. Adı ne olursa olsun bu ikişer isme sahip iki şarkıyla birlikte rüya gibi bir Dreams, No Walls In The West, Alive, Barcelona, The Last Day, Under The Same Sky ve diğerleri, büyüleri bozulmasın diye insan sesi duymak istemeyeceğiniz kadar kendi içlerinde kısa filmler çekmiş kadar özel şarkılar. Bir yerde Rodrigo y Gabriela ve Explosions In The Sky karışımı şeklinde tarif edilen müziklerindeki haklılığı teslim etmekle birlikte, fazla hakim olmadığım bu isimlerin ancak biraraya geldiklerinde City Of The Sun benzeri bir müzik yapabileceklerini düşünüyorum. O da çok dağılmadan, deneyselliğe abanmadan olursa şayet. John, Avi ve Zach üçlüsü, New York sokaklarında, metrolarında birlikte çaldıkları dönemlerden, akustik müziğe farklı bir boyut kattıkları bugünlere geldiler. Doğal, saf, epik, hem sanki gözümüzün önünde çalıyorlarmış, hem de deniz kenarındaki devasa bir konser alanında gün batımı eşliğinde aklımızı başından alıyorlarmış gibi dinlediğimiz güzellikte bir grup ve albüm City Of The Sun...

1. Someday
2. La Luz
3. No Walls in the West
4. Barcelona
5. Dreams
6. Spaghetti
7. In the Beginning
8. The Last Day
9. Under the Same Sky
10. Alive
11. For Ian
12. Everything Everywhere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder