11 Ocak 2011 Salı

Hooverphonic - Blue Wonder Power Milk


Hooverphonic yeni albüm yapmış dediler, koştum geldim. Geldim gelmesine de, The Night Before isimli uzunçalardan umduğumu bulamadım. Aslında uzun süredir Hooverphonic'ten umduğumu çok kısıtlı oranlarda buluyorum. Yine de geçmişin hatırı var. Ben hâlâ 1998 yılında çıkardıkları Blue Wonder Power Milk'te kalmışım. Belçika'nın Oost-Vlaanderen bölgesinde 1995'te kurulan grup, Alex Callier ve Raymond Geerts çekirdeğinde bugüne kadar 8 albüm yapmış bir tecrübeyi taşıyor. Farklı kadın vokallerle çalışmayı seven klişe bir trip hop grubu olarak görülmemesi için, bu uzun kariyer boyunca şimdiye dek üç vokalle çalışmış olduğunu belirtelim. Zaten sonuncusu olan Noémie Wolfs, 2010'da gruba girmiş ve The Night Before'a sesini vermiş. Genelde Trip Hop, Dream Pop, Downtempo, Pop/Rock hava sahalarında süzülen Hooverphonic, benim için Blue Wonder Power Milk sonrası her albümünde azar azar etkisini yitiren bir grup hüviyetinde olmuştur ne yazık ki. Tuhaftır ki (belki de değildir!) The Night Before'u bu hüviyetin en vasat hanesi olarak gördüğümü belirteyim. Sahip olduğu tüm bu tür zenginliklerini ipe sapa getiremediğim pop rock yavanlıklarına, törpülenmiş, budanmış elektronik ruhsuzluklara kurban etmiş sanki.

Blue Wonder Power Milk, bir kere içinde 90'ların en güzel şarkılarından olan Eden'ı barındıran bir albüm. Hooverphonic dendiğinde büyük çoğunluğun Eden'ı tanıması itibariyle reklâm kokan bir ifade olsa da, bu bir gerçek. Oysa içinde onun gölgesinde kalmış, sanki böyle olmasından da mutluymuş izlenimi veren daha bir sürü güzellik var. Club Montepulciano, Tuna, Out Of Tune, Lung ve alta döşenmiş yaylı looplar üzerine elit bir funk temposuyla müthiş bir atmosfer yakalamış olan Electro Shock Faders (Battersea'yi de bu tanımdan uzak tutmamak gerek), grubun en sağlam döneminin güzide örnekleridir. Hooverphonic'i kıyıda kalmış iyi gruplardan farklı kılan, tam tersi onu dünya çapında meşhur eden pop duygusunu bu elektro funk ve asil bir pop rock duygusuyla karıştırmış kimliği olsa gerek. Yer yer retro kokular yayan James Bond kompozisyonlarıyla sınırlayabileceğimiz gitarın rolü de grup için önemli bir yerde.

Kurulduğunda ikiliyle beraber olan, Blue Wonder Power Milk'ten sonra ayrılan Frank Duchêne'in keyboard katkıları eminim ki bu albümün ruhuna da yansımıştır. Yoksa neden grup her yeni albümde gıdım gıdım bir düşüş yaşasın ki? Bana düşüş yaşamışlar gibi gelmelerinin sebebi, koskoca Hooverphonic diskografisini "Blue Wonder Power Milk ve diğerleri" olarak görmemi hiç engelleyememiş olmam. Bu durumu hepten Duchêne'in yokluğuna bağlamak saçma tabiî. Yine de bir "acaba" hep biryerlerde duruyor. Grupta 1997-2008 arası vokal yapmış olan ve Hooverphonic'in en güzel şarkılarını söylemiş Geike Arnaert'in ayrılışı da başka bir darbe olmuştur. Gerçi camiada kadife sesli kadın vokal bulmak zor değil. Fakat onlara tuz, biber, şeker olacak duyguları veren ve camiadaki seslerden hiç de farklı olmayan Geike Arnaert, hayatında doğru yer ve zamanda olmanın avantajlarını çok iyi kullanmış olsa gerek. Tüm gücüne ve 90'lar ruhunu yüksek yüzdelerle taşımasına rağmen, Blue Wonder Power Milk aşılmayacak bir albüm de değil. Grup belki bir gün kendi zirvesini aşar. Ama önce dönüp A New Stereophonic Sound Spectacular'a, The Magnificent Tree'ye, Blue Wonder Power Milk'e akıl gözüyle bir daha bakacak.

1. Battersea
2. One Way Ride
3. Dictionary
4. Club Montepulciano
5. Eden
6. Lung
7. Electro Shock Faders
8. Out of Tune
9. This Strange Effect
10. Renaissance Affair
11. Tuna
12. Magenta
13. Neon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder