30 Nisan 2009 Perşembe

Issız Ada Radyosu Arşivi (Nisan 2009)


The Wooden Birds - Magnolia
Yıl: 2009 ABD
Tür: Indie Folk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Sugar"


Coconut Records - Davy
Yıl: 2009 ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Microphone"

Carina Round - The Disconnection
Yıl: 2003 İngiltere
Tür: Alternative Rock, Singer/Songwriter
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Paris"


U2 - The Joshua Tree
Yıl: 1987 İrlanda
Tür: Folk Rock
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Trip Through Your Wires"


The Soundtrack Of Our Lives - Communion
Yıl: 2008 İsveç
Tür: Alternative Rock, Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Utopia"


Straylight Run - The Needles The Space
Yıl: 2007 ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Miracle That Never Came"

Miranda Lee Richards - The Herethereafter
Yıl: 2001 ABD
Tür: Folk Rock, Country Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Last Solstice Of The 70's"



Au Revoir Simone - Still Night, Still Light
Yıl: 2009 ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Tell Me"


Laura Gibson - Beasts of Seasons
Yıl: 2009 ABD
Tür: Folk, Singer/Songwriter
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Spirited"

Kosheen - Resist
Yıl: 2001 İngiltere
Tür: Electronic, Trip Hop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hungry"

Archive - Controlling Crowds
Yıl: 2009 İngiltere
Tür: Alternative Rock, Trip Hop, Art Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bullets"

Rim Banna - The Mirrors of My Soul
Yıl: 2005 İsrail
Tür: Pop Folk
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Grandma With A Limp"



Shantel - Disko Partizani!
Yıl: 2007 Almanya
Tür: Balkan Folk Music
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Disco Boy"


Secret Machines - Now Here Is Nowhere
Yıl: 2004 ABD
Tür: Alternative Rock, Progressive Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Road Leads Where It's Led"

Laura Veirs - Saltbreakers
Yıl: 2007 ABD
Tür: Indie Pop, Singer/Songwriter
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Pink Light"


Umphrey's McGee - Mantis
Yıl: 2009 ABD
Tür: Progressive Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "1348"

Frida Hyvönen - Silence Is Wild
Yıl: 2008 İsveç
Tür: Pop, Singer/Songwriter
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Scandinavian Blonde"


Akron/Family - Love Is Simple
Yıl: 2007 ABD
Tür: Folk Rock, Psychedelic Rock, Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ed Is a Portal"


The Helio Sequence - Keep Your Eyes Ahead
Yıl: 2008 ABD
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Captive Mind"


Rilo Kiley - Under The Blacklight
Yıl: 2007 ABD
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Close Call"

26 Nisan 2009 Pazar

Brakes - Touchdown


İngiliz dörtlü Brakes, 2002 yılında kurulmuş, ilk albümleri Give Blood’ı 2005’de çıkarmış, bir yıl sonra The Beatific Visions’ı çıkarmış, 2009’da ise Touchdown ile huzura çıkmış bir indie rock hadisesi. Aynı zamanda güzide İngiliz gruplarından biri olan British Sea Power üyesi Eamon Hamilton’ın ön ayak olduğu, vokal ve gitarda yer aldığı Brakes, Touchdown albümünde yer yer punk sularına süzülen, ama sertliğinde bile melodik yapısını yitirmeyen şeker bir rock icra ediyor. Mesela 1 buçuk dakikalık bir punk olan Red Rag'ı, 2 dakikalık şipşirin bir indie folk olan Worry About It Later’ı aynı albüme koyacak kadar gönlü bol insanlar bunlar. Gerek enstruman hakimiyetleri, gerekse Hamilton’ın her şarkıda tonunu koruyan, güçlü fakat kendini heba etmeyen sesi ile gayet pozitif titreşimler yayıyorlar. Kendilerini konserde izlemek çok sıkı bir aktivite olurdu.

12 şarkı arasından (albüm sonunda girdikleri “hidden track” olayını saymazsak) şuraya yazayım dediğim oldu elbette. Ama bu kez yazmadıklarıma haksızlık edeceğim düşüncesi beni bundan alıkoydu. Bu kadar fazla iyi şarkı barındıran bir albümden şu ana kadar sırasıyla Don't Take Me To Space (Man) ve Hey Hey single olarak çıkmış ki son derece yerinde seçimler. Yalnız bir tek Oh! Forever adlı şarkıyı bu albüme yakıştıramadım. Bazı şarkılar zaman ister. Ama kendisine yeteri kadar zaman tanıdığımı düşünüyorum. Bence önceki albümlere daha iyi giderdi. Veya hiçbirine koymasalardı da olurdu. Bu vesileyle grubun ilk iki albümünü de dinlediğimi ve Touchdown kadar beğenmediğimi dile getirerek yorumumu noktalayım.

1. Two Shocks
2. Worry About It Later
3. Crush On You
4. Eternal Return
5. Do You Feel The Same?
6. Ancient Mysteries
7. Oh! Forever
8. Why Tell The Truth (When It's Easier To Lie)
9. Leaving England
10. Hey Hey
11. Don't Take Me To Space (Man)
12. Red Rag

19 Nisan 2009 Pazar

Missy Higgins - On A Clear Night


1983 Melbourne-Avustralya doğumlu Missy Higgins, 2004’te çıkardığı The Sound of White albümüyle memleketinde iki yıl boyunca listelerden inmemiş, tam 9 platin plak kazanmış bir singer/songwriter. Haliyle Avustralya’nın en popüler şarkıcılarından birisi. Her zaman olduğu gibi bu gibi bilgilere aval aval bakıyoruz. Çünkü Avustralya, coğrafi uzaklığı yanında, bu tip kültürel faaliyetler yönünden de hayli uzak kalıyor bize. İşte internet bu işe yarıyor! Aynı durumdaki Amerika’da böyle yetenekleri geç keşfediyor neyse ki. The Sound of White’ın başarısı, kendi ülkesinde hatırı sayılır bir başarı elde eden her müzisyen gibi Missy Higgins’i de Amerika’ya taşımakta gecikmiyor. Ama Missy işini sağlama alıp, ilk önce All For Believing isminde bir EP çıkarıp nabız yokluyor. Bunu yapmasında arkasında duran dev Werner Bros’un da payı büyüktür muhakkak. Baktı birşeyler olacak, şu an kulaklarımda leziz biçimde çalınmakta olan ikinci albümü On A Clear Night’ı 2007 yılında piyasaya sürüyor. Bu arada bayık piyano baladlarının ağırlıkta olduğu The Sound of White, kendisini ilk kez dinleyenleri yanıltacak kadar sıradan bir pop albümü bana göre.

On A Clear Night ise sıkça country müziğe çalan pop-folk-rock ekseninde seyreden, 11 şarkısını da Higgins’in kendisinin yazdığı son derece olgun bir albüm. Bu albümde tuşludan telliye dönüş yapan Higgins, piyano yatkınlığını da hepten boşlamayıp, çeşitli parçalara uygun biçimde yerleştirmeyi ihmal etmemiş. 100 Round The Bends, Secret, Peachy, Going North ve albümdeki ilk single olmasından ötürü çıktığı sene özellikle Avustralya’nın bir numaralı hiti olan Steer ile renklenen, etkisi altına aldığı kişiyi kolay kolay bırakmayan bir albüm. Üstelik Forgive Me diye çok etkili bir kapanışı da var. Amerika macerasında umduğunu bulamayan, lâkin bunu pek kafasına takmadığını düşündüğüm Missy Higgins, her zaman için Avustralya gibi kocaman bir kıtanın kendisi için her daim açık tuttuğu kolları hiç inkâr etmemiş bir müzisyen aynı zamanda. Evet belki Amerika’yı yeniden keşfedecek bir müzik yapmıyor. Hem ses, hem de müzik olarak birileriyle karşılaştırmaya kalksak, bir sürü isim havada dört döner. Ama yazdığı güzel sözleri birleştirmeyi uygun gördüğü müzikler hiç de piyasa işi uyduruk tavizlere benzemiyor. Bu yüzden en iyisi, böyle kıyaslardan uzak durup onu Missy Higgins gibi dinlemek olacaktır.

1. Where I Stood
2. 100 Round the Bends
3. Steer
4. Sugarcane
5. Secret
6. Warm Whispers
7. The Wrong Girl
8. Angela
9. Peachy
10. Going North
11. Forgive Me

17 Nisan 2009 Cuma

Mika Nakashima - No More Rules


İşin aslı “Japanese Pop” kategorisiyle pek aram yok. Boş konuşmuyorum. O kadar çok albüm dinledim ki, Japonca’nın pop müziğe çok fazla müsait bir dil olmadığını düşünmemden midir, şarkıların hep aynı tornadan çıktığını hissetmemden midir, aynı bizim pop müziğimiz gibi özgün beste olayını çok fazla geriden takip etmelerini (belki de hiç etmemelerini) sanmamdan mıdır, bir türlü frekansı tutturamadım. Ai Otsuka, Ami Suzuki, Aragaki Yui, Alan, Kumi Koda, Nana Kitade, Erina Mano, Momoko Osawa, Yuna Ito hepsine kulak verdim. (Tahmin edilebileceği üzere Japon erkek şarkıcılara kulak çöpü bile vermiyorum!) Tabiî arada beğendiklerim de oldu. Ama hep bir albümün içinde, birkaç şarkı şeklinde bir beğeniydi bu. Kendimi iyi hissedeceğim bir isim bulamadım. İtiraf edeyim, o kadar Japon popu dinleme sebebim biraz da ambalaj kaynaklı. O kadar güzel albüm kapakları yapıyor ki körolmayasıcalar, sanırsınız ki albüm kapağı değil, Miss Japan güzellik yarışması kataloğu!

Hâliyle kapağa tav olup albüme daldığımda ne yazık ki bu ütopya dünyasının prenseslerine aynı ölçüde torpil geçemiyordum. “-dum” ki Mika Nakashima’nı albüm kapaklarını görene kadar. O kapaklar diğerlerinden farklı mıydı? Değildi. Yine adamın içini okuyan şiir gibi bir güzellik, yine zâlim bir “bana kulak ver” baskısı, yine dinledikten sonra defalarca yaşadığım o hüsran çağrışımları yapan kapaklar… Fakat bu kez temkinli davranıp kızın diskografisine baktım. 2002’de başladığı müzik yaşamına sığdırdığı True, Love, Music, The End, Yes, Voice şeklinde mânidar isimlerden oluşan 6 adet albüm gördüm. Sonra en altta No More Rules adlı Best Of gözüme çarptı. Kısa yoldan ona yöneldim ki, 6 albümlük müstakbel eziyeti çekmeyeyim.

İyi de etmişim. Çünkü 15 parçalık best of içinde My Sugar Cat ile reggae, Love Addict ve Fake ile pop caz, It’s Too Late ile summer pop, I Don’t Know ile İngiliz publarından fırlama brit rock, conFusiOn ile tatlı mı tatlı bir pop rock, Dance With The Devil, Isolation ve Blood ile ismi mâlum bazı yeni nesil Amerikan rock hatunlarından aşağı kalmamak suretiyle alternatif rock çeşnisi sunan 83 doğumlu sağlam bir kızla tanıştım. İngilizce-Japonca karışık vokali, yukarıda adı geçen mahalle arkadaşlarından farklı da sayılmaz. Ama sanki özellikle caz ve rock şarkılarındaki rahatlığı, piyasa normlarına iyi oynayan şarkılarla uyum içinde ve sıkı bir prodüksyonla diğerlerinden birkaç adım öne çıkıyor. Ülkelerinde en fazla hangisi daha popüler veya duruş olarak hangisi daha kalite kabul ediliyor bilmiyorum. Fakat Mika Nakashima’nın gerek kendisi, gerek oradan buradan ses veren müziği her iki duruma da uyum sağlamış görünüyor.

1. Game
2. Love Addict
3. Heaven On Earth
4. Seven
5. I Don't Know
6. Dance With The Devil
7. Isolation
8. 蜘蛛の糸
9. Venus In The Dark
10. My Sugar Cat
11. conFusiOn
12. Black & Blue
13. Blood
14. It's Too Late
15. Fake

13 Nisan 2009 Pazartesi

He's Just Not That Into You (OST)


Filmi henüz göremedik. Zaten soundtrack albümler çoğu zaman filmlerden önce kucağımıza düşüyor. Bu durumda ya boş boş dinliyoruz, ya da filmin dışarıya sızdırdığı imaja istinaden kafalarımızda birtakım sahne, plân, atmosfer fikirleri döndürüyoruz. Elbette ait olduğu filme bin basan birçok müzik albümü de mevcut olduğundan, soundtrack albümü sevdiniz diye filmi de seveceğinizin garantisi yok. Örnek de verirdim ama yazıyı gereksiz yere kalabalıklaştırmak istemiyorum. Hem zaten benim örneklerimin dışında herkesin kendine göre farklı örnekleri de olacaktır. Aralarında The Office, Malcolm In The Middle, ER gibi dizilerin birkaç bölümü dışında 2-3 tane romantik komedi yönetmişliği olan Ken Kwapis’in yönettiği He's Just Not That Into You, güzel ve yakışıklı bir grup kadın ve erkeğin çok fazla şey vaad etmeyen gönül ilişkilerini konu alan bir film olmasına karşın, kadrosundaki popüler isimlerin cazip kıldığı bir seyirlik olarak “Amerikan Love Actually” gibi pazarlamalarla şans arıyor. Aman dikkat! Şahsen fazla beklenti içine girilmemesini, “izle-iyi hisset-unut” üçgeninde geçeceğini düşündüğüm filme fazla ümit bağlanmamasını öneriyorum. Tabiî işin “iyi hisset” kısmını bile bile terkimize koyuyoruz böyle filmlere şans verirken o ayrı...

Lâkin işin soundtrack yönüne bakarsak, He's Just Not That Into You gayet keyifli dakikalar vaad ediyor bence. Pop, rock, indie, folk menüsünden kendini iyi hissetme bahaneleri bulunmakta. R.E.M., Talking Heads, Wilco, The Black Crowes, The Cure gibi ağır toplar yanında, My Morning Jacket, Erin McCarley, Keane, James Morrison gibi son dönem kalite kokulu isimlerin de şarkılarının serpiştirildiği iyice bir albüm denebilir. Pop yönü ağır basan albümün, Lily Allen veya The Ting Tings benzeri yeni seslerin arasına 80’lerden The Human League (Don't You Want Me) popunun düşünülmesi de belli bir farklılık kaygısını sezdirmiyor değil. R.E.M., The Cure veya Wilco’nun öyle önüne gelen herhangi bir soundtrack içinde boy göstermesi sıkça rastlanan bir durum değildir. İnsan haliyle “Supernatural Superserious”, “Friday I'm In Love” veya “If I Never See Your Face Again” gibi lezzetli şarkıların hangi sahnede, ne pozisyonda çalınacağını merak ediyor. Yine tecrübeyle sabit şekilde nice favori parçamın bu tip filmlerde heba olduğunu görmüşümdür. Yani demem o ki, film-soundtrack ilişkisine de fazla ümit bağlamamak gerek.

Sonlara doğru “hiç de fena değil” dinleyişiyle yaklaştığım 17 şarkılık albümün kapanışında ise bir sürpriz vardı. Filmin oyuncularından Scarlett Johansson’un, yani şöhret torpiliyle albüm yapma fırsatını Britney Spears veya Avril Lavigne abantısı yerine Anywhere I Lay My Head albümüyle Tom Waits coverları yapma yönünde kullanan oyuncunun bu kez bir Jeff Buckley coverı olan The Last Goodbye yorumu! İki buçuk dakikaya indirdiği bu enfes şarkıyı piyano eşliğinde bir caz sıcaklığıyla yorumlaması yanında, sesini daha iyi kullanmayı öğrendiğini kanıtladığı söylense yeridir. Kendisinden ikinci albüm olarak bir Jeff Buckley cover karması beklemek güzel olurdu. Olmadı, seçmesi kendine kalmış bir başka karışık cover albümüne de fit olurum şahsen. Film ileride öyle ya da böyle konuşulacaktır. Ama soundtrack sahiden iyi hissettirdi.

1. Corinne Bailey Rae - I'd Like To
2. My Morning Jacket - I'm Amazed
3. Human League - Don't You Want Me
4. R.E.M. - Supernatural Superserious
5. Tristan Prettyman - Madly
6. Talking Heads - This Must Be The Place
7. The Black Crowes - By Your Side
8. Wilco - I Must Be High
9. James Morrison - You Make It Real
10. Maroon 5 - If I Never See Your Face Again
11. The Replacements - Can't Hardly Wait
12. The Ting Tings - Fruit Machine
13. Lilly Allen - Smile
14. Keane - Somewhere Only We Know
15. Erin McCarley - Love, Save The Empty
16. The Cure - Friday I'm In Love
17. Scarlett Johansson - The Last Goodbye

11 Nisan 2009 Cumartesi

Meiko - Meiko


Küçük bir kasabada dünyaya gelip daha küçük yaşta kilisede şarkılar söyleyerek kalabalık önüne çıkma tecrübesi edinen Amerikalı Meiko, insanın içine dolan sıcaklıkta unsurları bir araya getirdiği yumuşak pop-folk-rock şarkılarını kendi adını taşıyan ilk albümünde toplamış. Doğum gününde hediye edilen gitar, 18 yaşında evden ayrılıp büyük şehir Los Angeles’a gitme, şimdinin önemli gruplarının bir zamanlar çalıp söylediği ünlü kafelerde çıkma gibi artık iyice kanıksadığımız yırtma sürecinden geçip gelecek vaat eden bir singer/songwriter olma yoluna girişi boşuna değil. Kafe-bar performanslarından edindiği tecrübe ve hayran kitlesi sonrası albüm çıkarması kaçınılmaz bir hâl alan Meiko aslında bu albümü 2007’de çıkarmış. Fakat iTunes, MySpace gibi pek çok internet listelerinin gediklisi olmaya başlaması, üstelik bu albümde de yer alan bazı şarkılarının Grey’s Anatomy’de çalınması sonrasında MySpace Records/DGC adında bir major plak şirketi ile anlaşma imzalamış. Şirket, Meiko gibi bir cevheri bünyesine katmış olmasıyla, “Meiko” albümünü bazı rötuşlarla 2008’de tekrar piyasaya sürmüş. Üzerine bir de Boys With Girlfriends şarkısını eklemiş ki, bu şarkı Meiko’nun en önemli ticari başarısını oluşturmakta.

El çırpmalarla, teenage yaşının hassasiyetini saklı tutarak olgunlaştığı içten vokaliyle, çekici nakaratıyla çok şeker bir liste güzeli olan Boys With Girlfriends’ten başka Under My Bed, Said and Done, Piano Song, Walk By parçaları da bu albümün etkileyici anlarını oluşturmakta. Fakat bunların Boys With Girlfriends gibi ticari olmakla pek ilgisi yok denebilir. Zira albümün geneli oldukça hüzünlü, dingin ve loş... Bu ruh hali, Reasons to Love You gibi bir parçanın albümün açılış şarkısı olmasından belli zaten. Meiko, çağdaşları Priscilla Ahn, Amy Macdonald, Marié Digby, Maria Mena, Ingrid Michaelson isimlerinin arasında yeni nesile umutla bakmaya vesile olan bir diğer güzellik olarak ögüyü hak ediyor. Zaten bu kızların hepsi mütevazi müzikleriyle kavrulan, inandıklarını sessiz sakin dile getiren, fakat ablalarından biri olan Tori Amos gibi "Küçük Depremler" yaratmayı seven tutkularıyla usta birer şarkıcı / şarkı yaratıcısı olma yolunda yürüyorlar.

1. Reasons to Love You
2. How Lucky We Are
3. Heard It All Before
4. Boys with Girlfriends
5. Piano Song
6. Hiding
7. Sleep
8. Said and Done
9. Walk By
10. Under My Bed
11. Hawaii

7 Nisan 2009 Salı

U2 - No Line On The Horizon

 
 
Seveni var, sevmeyeni var, hatta nefret edeni bile var. Ama U2 için ne denirse desin, artık bir yerden sonra U2 kavramına olan yakınlığımız / uzaklığımız ölçülerinde tavır takınıyoruz. Her yeni albümlerine bu farklı gözlüklerle bakıyoruz. Benim için U2, 87’de The Joshua Tree ile başladı. Öncesi ne kadar kişilikli, tutkulu olursa olsun hiç ısınamadım. The Joshua Tree her zaman uykudan önce tekrar tekrar dinlemekten bıkmayacağım bir masaldı. Bitmeyen bir arzu destanıydı. Zamanının ötesine ait bir şeydi o! Rattle & Hum, o süreci devam ettiren, fakat günümüze kadar hiçbir U2 albümünün beceremediği üzere binaya yeni birşeyler koyamayan bir albümdü. Ama o ateşi Desire ile, Angel Of Harlem ile, When Love Comes To Town ile, All I Want Is You ile hissedebiliyordunuz yine de. U2 üzerine yeni birşeyler koyabileceğimizi Achtung Baby ve Zooropa gösterdi. Muazzamdılar. İçlerinde kötü tek bir şarkı yoktu bence bu iki albümün. One vardı, Stay vardı, Numb vardı, Zoo TV sovu vardı, dansöz vardı, Johnny Cash bile vardı. 1997’de Pop ile U2’nun üzerine yeni bir şey koyma” hadisesinin suyu kaçırılmıştı açıkçası. Rock’ın sırtını dönmek istemeyeceği bir pop olma (iyi) niyeti geri tepmişti kanımca. Çünkü o aynalı disko topu, uçuk kaçık kıyafetler, tuhaf sakallar, bıyıklar U2’ya gitmemişti. Gittiğini düşünene de saygı duyarım, fakat onları o halde nerede görsem saygıdan evvel gülme hissi duyuyorum. Yine de Discothèque, Do You Feel Loved, Gone kendini dinletmesini bilen şarkılardı.

Milenyuma All That You Can't Leave Behind albümüyle adım atan grup, Pop’un da aldığı negatif-pozitif tepkiler doğrultusunda bir yol ayrımına girdi sanki. Ardında bıraktıklarıyla bırakamadıkları arasında bocaladı. Bunun sebebini Bono’nun samimiyeti hâlâ tartışılan politik bir figüre dönüşmesinin, U2’nun sözlerine, en önemlisi de müziğine yansımasının kimyasal uyuşmazlığı olarak görmekteyim kendi adıma. Ama bu albümle kararını köklerine, The Joshua Tree’ye dönme yolunda verdiğini hissettirerek adeta bir “Post Pop” dönemi sancısına saplandılar. (Tabi arada Electrical Storm gibi muhteşem bir single’ı es geçmemek gerek.) İşte o saplantı 2004 albümü How to Dismantle an Atomic Bomb’a, 2009’da da şu an kulağımda dönmekte olan No Line On The Horizon’a kadar sıçradı.



No Line On The Horizon, U2’nun milenyumdan bu yana her telden çalıp, onu U2’ya dönüştürme çabasının en yeni ürünü. Bunda başarılı olup olmadığı zamana kalıyor. Çünkü daha kulaklarda taze sayılır. Ama U2’da hâlâ milenyum veya “Post Pop” sancısı sürüyor. Bono, Edge, Adam, Larry hepsi kendi hudutlarında çok iyiler. Bono yine dolaylı veya doğrudan aşka, hayata, global sorunlara çok net ve kurnazca yorumlar sunuyor. Lâkin şarkıların notalara aktarılışında bana göre Pre-Pop ruhundan eser yok yine. Magnificent, I'll Go Crazy If I Don't Go Crazy Tonight, Stand Up Comedy ve Daniel Lanois eli değdiği çok açık olan kapanıştaki Cedars Of Lebanon, herhangi bir U2 albümüne konması sorun yaratmayan kalitede şarkılar. İyi de şu post modern klibiyle TV’lerde boy gösteren ilk single Get On Your Boots ve burada adını anmak bile istemediğim diğerlerine ne demeli? Bir albüme yer doldursun maksadıyla bile konmasını sakıncalı bulduğum bu vasatlıkların U2, Daniel Lanois, Brian Eno ellerinden çıkıyor olmasını neye yormalı bilmiyorum.

Elbette U2 bunları veya aralarından seçtiği bazılarını konserlerinde çok daha cazip hâle sokacaktır bir şekilde. Zaten Zooropa’dan sonra U2 kusursuz bir konser grubu olduğunu cümle âleme göstermiş bir enerji deposu. İyi de konsere gidemeyip albümle yetinmek zorunda kalanların günahı ne? Herhalde bundan böyle U2’yu böyle kabul edeceğiz. Belki çok uzun zaman önce böyle kabul etmeliydik. Nasıl mı? Pop sonrası geri dönüşünde büründüğü sentez varoluşu arasından, Pop öncesi kalıntıları pirinç ayıklar gibi seçmek durumunda kalma hâli… U2 benim için şu anda şarkı, albüm, poz vs. için bundan ibaret. Daha kendilerini bir konserde canlı olarak görmemenin de büyük bir eksiklik olduğunun farkındalığıyla elbette…

1. No Line On The Horizon
2. Magnificent
3. Moment of Surrender
4. Unknown Caller
5. I'll Go Crazy If I Don't Go Crazy Tonight
6. Get On Your Boots
7. Stand Up Comedy
8. Fez Being Born
9. White As Snow
10. Breathe
11. Cedars Of Lebanon

4 Nisan 2009 Cumartesi

The Pains Of Being Pure At Heart - The Pains Of Being Pure At Heart


Gelmiş geçmiş en iyi grup isimleri nelerdir diye bir derleme yapsalar, The Pains Of Being Pure At Heart ismini de bir kenara not ederler artık bundan sonra. New York’lu 4 hisli genç insan tarafından 2007’de kurulan grup, pop punk ve indie pop yapıyor şeklinde özetlemek mümkün. Daha detaylı bir ifadeyle, gitar, bas, davul, keyboard ve shoegaze’den hâllice sade vokallerle bezeli, mutluluk ile hüzün arası gidip gelen bir debut. Popun biraz gürültülü ruh hâline sahipler. Dream pop veya shoegaze nâmına ne varsa referans kabul edilen My Bloody Valentine etkileri taşıdığı söylenen (kendilerini hiç dinlemediğim için yorum yapamayacağım) The Pains Of Being Pure At Heart müziği, bazen fazla gürültü yaptıkları anda bile yumuşak gitar tonlarını veya vokallerini ortaya sürmesini çok iyi beceren elit bir rock yapıyor. Şimdi elit kelimesinden süper prodüksyon cilâsı çekilmiş standart pop rock şarkıları olduğu yanlış fikri çıksın istemem. Herkese kucak açan türden bir müzik olmadığı gibi, kucağına aldıklarıyla bile kolay kolay samimi olmayabilir. Fakat kendilerine verilen ikinci, üçüncü, dördüncü şanslarını çok iyi kullanan türden albümler bunlar. Daha şimdiden sıkı bir hayran kitlesi de yapmışlar kendilerine. Bana göre benzersiz bir müzik yapmamakla birlikte, benzetildikleri isimlere yüzde yüz benzedikleri de söylenemeyecek türden şarkılar çalıp söylüyorlar.

10 şarkı içinde temposu düşük bir tane bile yok. Ama bu durum, onların genel anlamda üzgün bir grup oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Zamanla albümün ortak ruh halinden sıyrılıp Young Adult Friction’ın çok şeker bir indie rock, A Teenager In Love’ın 80’lerden kopup gelen bir pop tanesi, Everything With You’nun ise cayır cayır bir pop güllesi olduğunu fark edebiliyor insan. This Love Is Fucking Right ismine sahip bir şarkı, sırf bu isimden dolayı bile kulak kabartılmayı hak ediyordur. Albümdeki en büyük favorim, aynı zamanda grup hakkında en güzel fikri vereceğini düşündüğüm Stay Alive oldu. Her sene bir albüm yapacak ve çizgilerinden şaşmayacak sert bir pop grubu izlenimi uyandırdılar bende.

1. Contender
2. Come Saturday
3. Young Adult Friction
4. This Love Is Fucking Right!
5. Tenure Itch
6. Stay Alive
7. Everything with You
8. Teenager in Love
9. Hey Paul
10. Gentle Sons

2 Nisan 2009 Perşembe

Miranda Lee Richards - Light Of X


Miranda Lee Richards, San Fransisco doğumlu genç bir folk rock müzisyeni. Bohem ebeveynleri sayesinde serbest bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmiş. Hayatının kırılma noktalarından birini lise son sınıftayken yaşıyor. O dönemde yakın bir arkadaşı, Metallica gitaristi Kirk Hammett ile çıkmakta. Bu sayede Hammett’dan gitar çalmayı öğreniyor. Hatta Hammett’in bodrumunda ilk demosunu yapıyor. Ardından Brian Jonestown Massacre adlı bir rock grubunun lideri onu keşfediyor ve albümlerinde söylemesi yönünde onu ikna ediyor. Miranda teklifi kabul ediyor. Fakat gruba sadece altı ay dayanabiliyor. Çünkü Miranda’ya göre çok çılgın ve şiddet eğilimli bu insanlar topluluğunun konser sırasında seyirciyle kavga etme huyları bile var. (2004 tarihli DiG! isimli belgeselde de Brian Jonestown Massacre grubu ile ilgili ayrıntılar mevcut).

Nitekim tasını tarağını toplayıp bir müddet L.A.’da yine yakın bir dostunun çadırında ikamet ediyor. Sonrasında tanıştığı bir yapımcı ile tekrar demo kaydetmeye başlıyor ve iş, Virgin plak şirketiyle anlaşma yapmaya kadar uzanıyor. İlk albümü The Herethereafter 2001’de piyasaya çıkıyor. Tanınmamış bir müzisyenin ilk albümü olmasına rağmen bazı tanınmış isimler de bu albüme konuk oluyor. Mesela Jon Brion (Magnolia Soundtrack albümünün yapımcısı), Matt Walker (Smashing Pumpkins’in davulcusu) gibi… Bu albümün şarkıları çok beğeniliyor, bazı film ve dizilerde kullanılıyor. Ok yaydan çıkınca tur kaçınılmaz oluyor. Tur dönüşü de ikinci albüm Light of X 2009 başlarında çıkıyor.


Light of X, Richards’ın o sanatçılara ilham veresi güzelliğini müziğine döktüğü bir albüm. Nedir bu güzellikler? Duru sesi, ser verip sır vermeyen, bazen de kendini olduğu gibi açan sözleri, türünün adı “folk” olduğu halde hüzünlü ama aynı zamanda keyifli yalnızlıkları basitçe notalara döktüğü besteleri, kesinlikle koyu bir gökyüzünün altında anlamını bulan country nağmeleri… Buna benzer birçok country albümü dinlerken başıma gelmiştir: Albümü dinlerken peşpeşe akan şarkılarda iç acıtan bir duygu yakaladığınızı sanırsınız. Sanırsınız diyorum, çünkü sıradaki şarkı abuk sabuk bir rodeo-tempo hafifliğinde olunca tüm havayı kaybedersiniz. Oysa Miranda Lee Richards, ruh olarak nasıl başladıysa öyle bitiriyor albümünü. Macera aramıyor. Çünkü zaten macerasını bulmuş. Bu eminlikle yakaladığı o duyguya hiç ihanet etmeden, sertleşmeden, sahteleşmeden kendi yazdıklarını kendi çalıyor, kendi söylüyor. Arada bir yaylılar devreye giriyor, zaten naif olan havayı daha bir koyultuyorlar.

Hidden Treasure’da biraz soft rock yapayım diyor. Ama o da tablonun bütünlüğünü bozmayıp, ona renk katan biçimde. Breathless, içine dahil olunduğunda nefes kesiyor. Hideaway, herkesten ve her şeyden saklanma hissi uyandırıyor. Pictures Of You, Olive Tree, Savorin' Your Smile şarkıları “bizi birkaç kez dinledikten sonra sana sırrımızı söyleyeceğiz” diyorlar sanki. Daha erken sayılır ama bu yılın en iyi albümlerinden biri olduğu fikrimin 31 Aralık’a kadar değişeceğini sanmıyorum. Çünkü bu albümde rock’n roll sirkinde yalnız kalmanın, arkadaşının sevgilisinden gitar dersleri almanın, çadırda yaşamanın müziğini yapıyor Richards

1. Breathless
2. Life Boat
3. Savorin' Your Smile
4. Hideaway
5. Early November
6. Mirror At The End
7. Hidden Treasure
8. Pictures Of You
9. Here By The Window
10. Olive Tree
11. That Baby
12. Last Days Of Summer

1 Nisan 2009 Çarşamba

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mart 2009)



Blonde Redhead - 23
Yıl: 2007 ABD
Tür: Indie Rock, Dream Pop, Shoegaze
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Spring and by Summer Fall"





Gåte - Jygri
Yıl: 2002 Norveç
Tür: Folk Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bendik og Årolilja"



Kilians - They Are Calling Your Name
Yıl: 2009 Almanya
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hometown"



Nelly Furtado - Loose
Yıl: 2006 Kanada
Tür: Pop, Folk Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Afraid"


The Wildhearts - The Wildhearts
Yıl: 2007 İngiltere
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Inner City Overture"

Julie's Haircut - Our Secret Ceremony
Yıl: 2009 İtalya
Tür: Indie Rock, Psychedelic Rock

"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Devil in Kate Moss"

Animal Collective - Merriweather Post Pavilion
Yıl: 2009 ABD
Tür: Psychedelic Pop, Neo-Psychedelia
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lion in A Coma"


Findlay Brown - Separated By The Sea
Yıl: 2007 İngiltere
Tür: Folk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Losing The Will To Survive"


Soundgarden - Superunknown
Yıl: 1994 ABD
Tür: Grunge, Alternative Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "Superunknown"



Jars Of Clay - The Long Fall Back To Earth
Yıl: 2009 ABD
Tür: Alternative Rock, Pop/Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hero"

Holden - Fantomatisme
Yıl: 2009 Fransa
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mia"

Sepultura - Roots
Yıl: 1996 Brezilya
Tür: Thrash Metal, Alternative Metal
"F" Rate: 10/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ratamahatta" (feat. Carlinhos Brown)


Alex Parks - Introduction
Yıl: 2003 İngiltere
Tür: Pop/Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dirty Pretty Words"


The Von Bondies - Love, Hate and Then There's You
Yıl: 2009 ABD
Tür: Indie Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "This Is Our Perfect Crime"


Ayça Şen - Astronot
Yıl: 2009 Türkiye
Tür: Pop/Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Oryantal"


Spoon - Kill The Moonlight
Yıl: 2002 ABD
Tür: Indie Rock, Indie Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Stay Don't Go"


Shout Out Out Out Out - Reintegration Time
Yıl: 2009 Kanada
Tür: Indie Electronic
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Run"


Twisted Sister - Love Is for Suckers
Yıl: 1987 ABD
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "You Are All I Need"


The Hold Steady - Stay Positive
Yıl: 2008 ABD
Tür: Indie Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yeah Sapphire"


Vandaveer - Grace & Speed
Yıl: 2007 ABD
Tür: Folk Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Crooked Mast"