31 Mayıs 2017 Çarşamba

Issız Ada Radyosu Arşivi (Mayıs 2017)

Los Straitjackets - What's So Funny About Peace, Love and Los Straitjackets
Yıl: 2017 ABD
Tür: Surf Rock
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Shake and Pop"
Blondie - Pollinator
Yıl: 2017 ABD
Tür: Synthpop, New Wave, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fun"
Funkiwi's - Sívase su copa aquí
Yıl: 2014 İspanya
Tür: Funk Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Quién me invita"
Ninth & Final - This Ancient Fire
Yıl: 2017 ABD
Tür: Alternative Rock, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ace"
 
The Black Zebra - Nonsquare
Yıl: 2017 Portekiz
Tür: Post-Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cassiopeia"
 
Интершум - Интершум
Yıl: 2017 Rusya
Tür: Funk Rock, Instrumental Alternative Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Огненный Тигр"
Kasabian - For Crying Out Loud
Yıl: 2017 İngiltere
Tür: Alternative Dance, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Twentyfourseven"
 
The Legends - Nightshift
Yıl: 2017 İsveç
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Cash"
 
Underground Lovers - Staring at You Staring at Me
Yıl: 2017 Avustralya
Tür: Indie Rock, Shoegaze, Dream Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Seen It All"
Anewal - Osas - It's Time
Yıl: 2017 Nijerya
Tür: Tuareg Music, Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Chet Azawad"
Brother Ape - Karma
Yıl: 2017 İsveç
Tür: Progressive Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Hina Saruwa"
VA - Uzelli Psychedelic Anadolu
Yıl: 2017 Türkiye
Tür: Psychedelic Folk
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Akbaba İkilisi - "Şeker Oğlan"
VA - The Girls Want The Boys! Sweden's Beat Girls 1964-1970
Yıl: 2016 İsveç
Tür: Pop, Oldies
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Mona Wessman - "Vädret"
Ali Farka Touré - Niafunké
Yıl: 1999 Mali
Tür: Mande Music, Acoustic Blues
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "ASCO"
Dreamcar - Dreamcar
Yıl: 2017 ABD
Tür: New Wave
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Born to Lie"
Girls Who Care - Light Sleeper
Yıl: 2017 ABD
Tür: Indie Rock, Dream Pop, Synthpop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Birds & Planes"
 
White Zombie - Astro Creep: 2000 - Songs of Love, Destruction and Other Synthetic Delusions of trh Electric Head
Yıl: 1995 ABD
Tür: Industrial Metal, Alternative Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "More Human Than Human"
Dogtown and Z-Boys OST
Yıl: 2002 ABD
Tür: Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: Jimmy Hendrix - "Easy Rider"
The Afghan Whigs - In Spades
Yıl: 2017 ABD
Tür: Alternative Rock, Indie Rock
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Demon in Profile"
Soundgarden - Down on the Upside
Yıl: 1996 ABD
Tür: Alternative Rock, Grunge
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Burden in My Hand"

28 Mayıs 2017 Pazar

Wild Kisses - Wild Kisses


Rutin Bandcamp turlarım esnasında, gelin görümce selfiesi gibi kapağıyla ve altında yazan "garage rock, rock and roll, New York" etiketleriyle dikkatimi çeken Wild Kisses isimli albümü dinlemek için hiç tereddüt etmedim. 12 şarkıyı bir solukta bitirdikten sonra henüz ilk solukta iyi bir albüm daha kazanmış olmanın tadını aldım. Bu şarkıları yazan, düzenleyen, yapımcılığını üstlenen, piyano, armonika ritm ve bas gitar çalan Dean Landew'in projesi olduğu anlaşılan Wild Kisses, aynı isimdeki bu albümü ile enerjik, tutkulu, köklerine bağlı, aynı zamanda modern prodüksiyon sayesinde olgun bir rock sunuyor. Kapaktaki hanımlar Mimi Devaney ve Lillian Davila ise tüm şarkılara vokal yapan iki kardeş. Landew için çok isabetli bir karar diyebiliriz. Zira bu şarkıları bir erkek seslendirmiş olsaydı, şarkılarda açığa çıkmayı bekleyen türlü duyguyu Mimi ve Lillian'ın açığa çıkardığı gibi yapabilir miydi, bence yapamazdı. Klasik ve blues rock kodlarını daha çok konser atmosferine uygun bir eğlence / enerji dinamikleriyle birleştiren (yavaş anlarını da ona göre modifiye eden) Landew, mikrofonu kendisine veya başka bir erkek vokale vermeyerek, bu sayede sıradanlaşabilecek bazı şarkılara bile karakter katmış diyebiliriz.

Daha ilk şarkı Magic Little Star ile şeklini ortaya koyan, hatta diğer şarkılarda nadir olan The B-52's titreşimleri de yayan Wild Kisses, 14th Street ile kısa süreliğine tipik bir "iyi açılış sonrası yavan şarkıları sıralayan albüm" önizlenimi uyandırma girişiminde bulunsa da, birer birer toparlanarak, özellikle ortalara doğru Mark, Paul and Vinnie, I Like To Shake It, Magnificent Friend üçlüsüyle güçlü bir blok oluşturarak tez vakitte önyargıların önünü kesiyor. Zaten o bloktan sonra gelen hiçbir şarkı kulağa vasat gelmiyor. Albüm birden fazla döndükçe Sparks Inside My Body, Feels So Fine, I Wanna Feel Your Touch, Sunday Night Pain (bu ne güzel bir şarkı ismidir!) içindeki güzellikleri birer birer açığa çıkarmaya başlıyorlar. Böylece albümün oturduğunu, kokusundan pişmeye başladığını anladığınız bir yemek gibi fark ediyorsunuz. Ortam bir anda canlı müzik çalınan bir bara ya da biraz daha geniş bir konser alanına dönüşüveriyor.

Klasik rock unsurlarıyla birlikte piyano, saksafon, armonika destekli bu rock müzik, adını sanını duymadığımız Dean Landew'in tecrübesini, hakimiyetini, aynı zamanda paylaşımcılığını ortaya koyar nitelikte. Albüm boyunca üç farklı (ve çok iyi) davulcuyla çalışması, "uçuk kaçık deneysel işler yapayım da, alemden farklı görüneyim" gibi bir düşünceden uzak durması bu duruma ince örnekler teşkil ediyor. Klasik rock da yeri geldiğinde çok sıkıcı olabiliyor. Ama Wild Kisses, genellikle bu şablonun eğlenceli, diri nakaratlı ve canlı müzik ruhlu taraflarından beslendiği için tat veriyor. Tabii şu Ahu Tuğba filmlerinin disko sahnelerindeki figürasyondan fırlamış gibi duran iki kardeşin fotoğrafından mürekkep albüm kapağını da sayarsak, Landew'in kendini değil, müziği ve bu iki kardeşin leziz vokalini ön plana çıkarmaya çalışması da yersiz ego problemleri olmadığının bir işareti.

1. Magic Little Star
2. 14th Street
3. Wild Wild Kisses
4. Sparks Inside My Body
5. Feels So Fine
6. Mark, Paul and Vinnie
7. I Like To Shake It
8. Magnificent Friend
9. I Wanna Feel Your Touch
10. Sunday Night Pain
11. Her Dream Burns Bright
12. Never Be Defeated

25 Mayıs 2017 Perşembe

Djustin - Voyagers


Acid House Kings, Club 8, Eternal Death, The Legends, Pallers, Poprace gibi grup ve projelerin mimarı, son grup kurucu İsveçli Johan Angergård'ın 2015'te kurup ilerde lazım olur diye bir kenara koyduğu Djustin, 2016'daki Tryst adlı EP'nin ardından Mayıs 2017'de ilk albümü Voyager'ı görücüye çıkarıyor. Aslında Voyager, Angergård'ın 2017'ye ait ilk işi değil. Tek kişilik projesi The Legends'ın 6. albümü Nightshift de bir ay önce çıkmıştı. Bir The Legends takipçisi olarak Nightshift'in yarattığı hayalkırıklığı üzerine hiç ummadığım anda duyduğum Djustin'in de Angergård'a ait olduğunu öğrenmek karışık duygular yaşattı. Acid House Kings, Club 8 ve The Legends dışında tanıyıp takip etmediğim Angergård plan ve projelerinden birini daha benimsemiş olmak sevindiriciydi. Üstelik Voyager'ın çoğu Club 8 ve The Legends albümünden daha iyi olduğunu görmek de ekstrasıydı.

Djustin projesi, Club 8 ve Eternal Death'ten sonra Johan Angergård'ın yanına billur sesli bir kadın vokalist alarak ikili takıldığı üçüncü grubu. Bu kez yanında, geçmişte sadece Amerikalı Shoestrings adlı bir ikili bünyesinde tek albüm çıkarmışlığı olan Rose Suau var. Resmi web sitelerinde yazdığına göre her ikisi de batıl inançlara sahip, her ikisi de ortanca olan, aynı yıl doğmuş, aynı müzik zevklerini paylaşan Angergård ve Suau'nun kimyaları da tutmuş görünüyor. Tüm projelerinde elektronik ve pop tabanlı bir tarzı olan Angergård'ın Djustin ile 80'ler synthpop ve synthwave stiline bağlılığı, bir bağlılık olmanın ötesinde, bir kendini ifade biçimine dönüşmüş. Bu ifade edişteki geçmiş ve şimdiki zaman bağlantısı çok spontane göründüğü için şarkılardaki elektronik yoğunluğun tadına varmak, özellikle 80'lere düşkün kesimi ziyadesiyle mesut edecektir. Angergård'ın Nightshift'te yaptığı da yine 80'ler ruhunu çağırmak üzerineydi. Ama o kadar sıkıcı şarkılar yazmış ki, Voyager bu albümün üstüne ilaç gibi geliyor.

9 şarkılık Voyager, her biri kendinden sorumlu ama bir yandan da birbirlerinden güç alan synthpop, electropop, synthwave örneklerinden oluşmakta. Neon ışıklar altında hayat bulan bu müziğin günümüzde hala keyifle dinleniyor olmasının yanına, bir tatlı hüzün de koymayı ihmal etmeyen post 2000 müzisyenleri, Voyager gibi albümler yaptıkça biz nostalji severleri de bir şekilde avlamayı başarıyorlar. Djustin'in bu avı gerçekleştirmesinde başı çekenler bana göre Dancing, Voyagers, Waiting, Advance, Millions ve kapanıştaki Illumination şarkılarıydı. Leziz synth yoğunluğu, Rose Suau'nun buğulu / büyülü sesi ve önceliği dans ettirmeye değil kalite ortaya çıkarmaya veren şarkı bilinciyle Djustin, dev kitlelere olmasa da, hitap ettiği kitleye doğru kanallardan girecek unsurlara sahip bir ikili. Uzun zamandır sesi çıkmayan Acid House Kings'in bu sessizliğini Djustin gibi projelere yormak isteyen ayrı bir kitlenin varlığı da söz konusu. Varsın o cephede sessizlik olsun. Grup kurmayı WhatsApp grubu kurma sıklığında yaşayan, alternatif pop müziğe kendini adamış Angergård sürekli grup kurmaya devam etsin.

1. New Preset
2. Dancing
3. Voyagers
4. Waiting
5. Advance
6. Shift
7. Birthday
8. Millions
9. Illumination

19 Mayıs 2017 Cuma

Lotte Kestner - Covers


Indie rock grubu Trespassers William'da çalıp söyleyen, beraberinde kendine Lotte Kestner sahne adıyla bir solo kariyer de oluşturan Anna-Lynne Williams, daha çok enfes coverlarıyla tanınan bir folk ve dream pop müzisyeni. Yani en azından benim tanıdığım kadarıyla öyle. Kendisini biryerlerde duymuşluğum var mı, onu bile bilmiyorum. Zaten bu albümün adı "Covers" olmasa oturup dinleyeceğim de şüpheliydi. Ama onun farkına varmama vesile olduğu için iyi ki eksantrik bir isim yerine bu güzel albüme Covers adını vermiş. Coverlardan oluşan bir albüm ne kadar güzel olabilir sorusunun cevabını kendime göre çoktan vermiş olduğum için bazı şarkılar dışında beni hiç yormayan, üzmeyen ama bolca kederlendiren, tuhaf bir keyifle boğazıma düğümlenen, zamanda yolculuğa çıkaran bir albüm oldu Covers. Hele günümüzde özellikle YouTube'un başını çektiği cover furyası düşünülünce, Lotte Kestner gibi tecrübe kokan müzisyenlerin yeniden yorumlarındaki kalite daha çok öne çıkıyor.

Covers albümü an itibariyle biraz kafamı karıştırmış durumda. 2017 tarihli olmasına rağmen şimdilik pek bir yerde böyle bir albümün çıktığına dair bilgi yok. Üstelik aynı kapağa sahip 2015 yılına ait Best-of: Requested Cover Songs adında 20 şarkılık bir derleme çıkmış. İçerik ise tamamen farklı. O zaman 2017 model Covers, gıcır gıcır coverlardan oluşuyor diye düşünüyoruz. 2015 modele bir ara geri dönmek üzere 17 şarkılık yeni albümden bahsedersem, kendi adıma 7 şarkılık bir fazlası olduğunu söyleyebilirim. Hayatımda ilk kez duyduğum bazı isimlerin, haliyle hayatımda hiç duymadığım bazı şarkılarının Kestner yorumları sanki "orijinali ne ki coverı ne olsun" hissiyatı verdi. Bir de artık milyon kere coverlanmış Imagine'in bir kez daha, üstelik özelliksiz biçimde yorumlamak çok gereksiz geldi bana.

Onları pas geçerek asıl cevherlere baktığımızda Wish You Were Here, Enjoy The Silence, How To Disappear Completely, Don’t Dream It’s Over, Fade Into You, I Get Along Without You Very Well gibi zaten orijinalleri her dinleyişte damardan giren mükemmel şarkıları bir de Lotte Kestner'in dokunsan ağlayacak sesinden dinlemek hem nostaljik bir yolculuğa, hem de farklı bir damardan enjekte edilen hüzün damlalarının tüm vücuda yayılmasına sebep oluyor. Özellikle hiç cover halini duymadığım efsanevi Wish You Were Here'ın Lottecesi, daha iyisi gelene kadar en iyisi bu dedirtti. Albüm sırf bu 6 şarkıdan oluşsa bile benim için hiç sırıtmazdı. Nitekim hoş ilaveler ile bu kahve karası hüzün içine küçük aromalar katılmış. Sevip sevmediğime tam karar veremediğim Lost Cause (Beck) ve Not A Job (Elbow) şarkılarının pek de fena olmadıklarını düşünmeye başladım mesela. Van Occupanther ve Where I’m Headed ise bir ara orijinallerine bakma isteği uyandıracak derecede iyi geldi. Covers, aslında bir "kendini iyi hisset" albümü olmamasına rağmen bazı anlarıyla hüzünden keyif alma mazoşitliğimize çanak tutan yapıya sahip. Hatta onun sesinden duymak istediğim bazı şarkıların listesini yapıp göndermeyi bile düşünüyorum.

1. Pink Moon (Nick Drake)
2. I Get Along Without You Very Well (Chet Baker)
3. Don’t Dream It’s Over (Crowded House)
4. Lost Cause (Beck)
5. How To Disappear Completely (Radiohead)
6. Wish You Were Here (Pink Floyd)
7. Rikk Agnew (Lisa Will Insult You, Darling)
8. Where I’m Headed (The One AM Radio)
9. I Don’t Know What I Can Save You From (Kings Of Convenience)
10. Van Occupanther (Midlake)
11. Imagine (John Lennon)
12. Fade Into You (Mazzy Star)
13. Not A Job (Elbow)
14. Alison (Slowdive)
15. Enjoy The Silence (Depeche Mode)
16. Do You Realize (The Flaming Lips)
17. I’m Going To Go Back There Someday (Gonzo)

5 Mayıs 2017 Cuma

The Afghan Whigs - Black Love


1986 Cincinnati doğumlu alternative rock, grunge, indie rock grubu The Afghan Whigs, Mayıs 2017'nin hemen başında 8. albümü In Spades'i dolaşıma soktu. Demon in Profile, The Spell, Arabian Heights gibi klas şarkılar yapmışlar. Her albümlerinde olduğu gibi dinledikçe açılıp saçılacak bir albüm olduğunu hissediyorum. Aslında In Spades hakkında birşeyler söylemek istiyordum. Ama daha iki kez dinlediğim bir albüm yerine, hem onlarla ilk kez tanıştığım, hem de bu 8 albümden en sevdiğim olduğu için 1996 yılına ait 5. albüm Black Love ile ilgili iki lafın belini kırmak istedim. Grunge'ın yeni yeni filizlendiği, sonra patladığı, giderek sönüp nihayete erdiği yıllarda hep müzik yapan grup, 2017'de bile hala capcanlı ve kaliteli olmayı sürdürüyor. Black Love ise, tam da patlama ve yanma dönemine denk gelmiş, artık insanların tekdüze şarkılardan sıkılmaya, aynı tür içinde ufak tefek farklar aramaya başladıklarında ortaya çıkmış bir albümdü.

Black Love, birçok yönüyle 1996 ve civarındaki X Kuşağı'nın duygularındaki farklı bir gönül teline tercüman olmuş albümlerdendi. Bu tel, cayır cayır yanan gitarların, hırçın davul ve bas gitarın hücrelerine sızmış olan soul duygusuydu. Kurucu ve lider konumundaki Greg Dulli, The Afghan Whigs'ten başka Twilight Singers, The Backbeat Band (daha evvel bahsettiğim üzere Backbeat filmi için kurulmuş tek albümlük cover grup), The Gutter Twins gibi yan projelerin, 2005 yılına ait Amber Headlights adlı solo çalışmanın sahibi çalışkan ve üretken bir insan. Bunun yanında gruba bu soul karakterini veren de kendisi. Çeşitli anlarda çatallı, detone, naif, siyah, canhıraş, romantik kimliklere bürünebilen bu ses ve o sesin kendini ifade ettiği stil sahibi rock örgüsü, grubu bu yıllara azar azar taşımayı başardı. Black Love'da yer alan My Enemy, Going To Town, Double Day ve Blame, Etc. gibi şarkıların öncülük / izciliğinde bu rock ve soul birlikteliğinin dinamizmi, sert ve maskülen grunge gruplarının atarlanmalarından farklı bir yerde duruyordu. Onları hep takım elbiseler içinde görürdük mesela.

Step Into The Light, Night By Candlelight, Faded gibi hüzünlü ve ağır bestelerde de hissedilen bu soul meselesini, The Afghan Whigs gibi, birilerinin ısrarla grunge müziğe yamamaya çalıştığı bir grubun, bu türün hem içinde, hem de dışında kalabilmesinin sigortası olarak görebiliriz. Soul ve funk damarları, onları her daim orijinal kıldı. Haklı olarak grunge çöplüğüne değil, grunge kültürüne ait görüldüler. 2017'deki In Spades'te bu 96 ruhunun hala korunduğunu gördüğümüz gibi, sound ve promosyon olarak modern çağa entegre oluşlarındaki rahatlığı da görmemiz mümkün. Otoritelerce ve puanlama yapan bazı sitelerce en iyi The Afghan Whigs albümü Gentlemen (1993) olarak gösterilir. Bana göre ise Black Love'dır. Sık sık dinlenecek bir albüm değildir. Hatta arayı uzun tutmak gerekir ki, bu uzun aradan sonra dinlendiğinde kendini özlettiğini anlayasınız. İşte kendini bunca yıl çiğ tutup aynı zamanda melankolik, sinematik, karizmatik kalabildiği için özeldir Black Love...

1. Crime Scene Part One
2. My Enemy
3. Double Day
4. Blame, Etc.
5. Step Into the Light
6. Going to Town
7. Honky's Ladder
8. Night by Candlelight
9. Bulletproof
10. Summer's Kiss
11. Faded