31 Ekim 2015 Cumartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ekim 2015)

The Grizzled Mighty - Closed Knuckle Jaw
Yıl: 2015 ABD
Tür: Hard Blues Rock, Stoner Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Chantael"

Bryan Adams - Get Up
Yıl: 2015 Kanada
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 4/10
I.A.R. tavsiyesi: "Do What Ya Gotta Do"
Orange Goblin - Thieving From the House of God
Yıl: 2004 İngiltere
Tür: Stoner Metal
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Some You Win, Some You Lose"
Simon Viklund - Payday 2
Yıl: 2013 İsveç
Tür: Video Game Music, Big Beat
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Black Yellow Moebius"
 
JoCo - Horizon
Yıl: 2015 Almanya
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "We Draw a Line"
Satan - Atom by Atom
Yıl: 2015 İngiltere
Tür: Heavy Metal, NWOBHM
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Ahriman"
 
Pentatonix - PTX Vols. 1 & 2
Yıl: 2014 ABD
Tür: A Capella, Pop, Cover
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Daft Punk"
 
Steve Martin & Edie Brickel - So Familiar
Yıl: 2015 ABD
Tür: Bluegrass
 "F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Always Will"
Ceza - Suspus
Yıl: 2015 Türkiye
Tür: Rap, Hip-Hop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yok Geri Dönmek"
 
Brooke Annibale - Silence Worth Breaking
Yıl: 2012 ABD
Tür: Pop Rock, Singer/Songwriter
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Under Streetlights"
Yppah - Tiny Pause
Yıl: 2015 ABD
Tür: Trip Hop, Downtempo
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Bushmills"
Beastie Boys - The In Sound From Way Out!
Yıl: 1996 ABD
Tür: Jazz-Funk, Instrumental Hip-Hop
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: "In 3's"
RotoR - 4
Yıl: 2010 Almanya
Tür: Stoner Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Gnade dir Gott"
Tanju Okan - Yorgunum
Yıl: 1980 Türkiye
Tür: Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Yorgunum"
 
The Heavy Eyes - Maera
Yıl: 2012 ABD
Tür: Stoner Rock, Hard Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Lately"
Blake Shelton - Reloaded: 20 #1 Hits
Yıl: 2015 ABD
Tür: Country, Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Neon Light"
 
Wild America OST
Yıl: 1997 ABD
Tür: Hard Rock, Rock, Folk Rock
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Steppenwolf - "Born to Be Wild"
 
The Panic Division - Aero•Nautical
Yıl: 2015 ABD
Tür: Alternative Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Key is Forever"
 
The Hot Wires - Phantom Fire
Yıl: 2014 ABD
Tür: Garage Rock, Indie Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Elevator"
 
VA - Love, Peace & Poetry: Turkish Psychedelic Music
Yıl: 2005 Türkiye
Tür: Psychedelic Rock, Turkish Folk Music
"F" Rate: 9/10
I.A.R. tavsiyesi: Erkin Koray - "Yağmur"

30 Ekim 2015 Cuma

Clutch - Psychic Warfare


2015'in en çok beklediğim albümlerinden birine daha nihayet kavuştum. Iron Maiden, Tame Impala, Toto, The Jon Spencer Blues Explosion, The Go! Team, Hogjaw, The Vaccines, Faith No More şeklinde uzayıp giden bir hayalkırıklığı listesinden sonra en güvendiğim isimlerden biri olan Clutch'ın yeni albümü için endişelenmedim desem yalan olur. Psychic Warfare ile ilgili taze gelişmeleri fırsat buldukça sosyal mecralardan takip halindeydim. İlk single X-Ray Visions, tıpkı Earth Rocker gibi aklımı uçurdu. Albümle ilgili endişe bulutlarını yok edip, heyecanlı bekleyişin gerilimini arttırdı. Şarkı zaten grubun lideri Neil Fallon'ın ifadesiyle birilerinden kaçan bir bilim adamının gerginliğinden bahsettiği için taş tam gediğine oturmuş. Bir diğer single Our Lady Of Electric Light'ın modern western hüznü, neon ışıkların aydınlattığı bardaki bir kadından söz ediyor. Tüm lirikleri yazan Fallon neden söz ederse etsin, Clutch müziği bu küçük hikayelere harika tema müzikleriyle koltuk çıkıyor. Bu iki olağanüstü rock şarkısıyla beklentilere tavan yaptıran grup, bana (ve muhtemelen diğer sadık hayranlarına) şu mesajı verdi: "Beklediğinize değecek!"

11. Clutch albümü Psychic Warfare, 2 Ekim itibariyle her türlü müzik markette yerini almış vaziyette. Yaklaşık bir aydır albümle sağlıklı bir birliktelik yaşamaktayım ve fark ettim ki Psychic Warfare grubun en iyi albümü sayılmaz. Çünkü "grubun en iyi albümü" gibi bir ifade Clutch gibi istikrar abidesi bir gruba söylenmez. Adı üstünde, "sadık" bir hayran olmak bunu gerektirir. Önceki 10 Clutch albümünün bana verdiği yetkiye dayanarak nice büyük grubun (buna ne yazık ki Iron Maiden da dahil) 2015 itibariyle çuvallamasını, "bu saatten sonra ne yapsam gideri vardır" özgüvenine bağlıyorum. Halbuki kazın ayağı öyle değil. Clutch her albümünde o kazın ayağıyla gol bulabiliyor. Bunun nedeni, blues kökenini sertleştirerek, tembel olmayan bir stoner rock ile bunu hamlayarak oturmuş bir şablon elde etmesi. İz bırakacak bir nakarat, ona köprü kuracak dinamik bir geçiş çok önemli. Ama bunu sırf albümü kalabalık göstersin diye değil, bir önceki şarkının etkisini unuttursun, bir sonraki şarkıya zemin ya da gizem hazırlasın diye yapacaksın. İşte ondan sonra ne yapsan gidiyor. Başkası "dur burda yeni şeyler deneyeyim" veya "15 sene önce albümü doldursun diye bir şarkı yaptıydım, onu biraz değiştirip albüme koyayım" zihniyetiyle olaya girince kusura bakmayın, bunu yemiyorum.


X-Ray Visions ve Our Lady Of Electric Light'ın etkisi hala üzerimdeyken dinlediğim Psychic Warfare, artık tipik bir istikrarlı Clutch dinleyeni olduğum için hem hazırlıklı, hem de meraklı bir yolculuğa çıkardı. Noble Savage, Sucker For The Witch ve Firebirds'ün Clutch enerjisini eksiksiz yansıtan örneklerini, A Quick Death In Texas, Behold The Colossus ve Decapitation Blues'un blues rock - doom metal paslaşmasından mütevellit (ki bu paslaşma albüm, hatta Clutch albümleri geneline hakim) akışkanlığını tam kıvamında görmek şahaneydi. Albüm kapanışındaki Son Of Virginia, tüm bu paslaşma, sentez, istikrar muhabbetinin epik bir blues şeklindeki yansımasını masaya vurarak 11. albüme noktasını koydu. Ama bitmişlik duygusundan ziyade, heyecanlı yerinde bitmişlik duygusu her Clutch albümündeki gibi yine oradaydı. Gerisi başka bir sonbahara kaldı.

Clutch, her yeni albümde müziğinin üstüne yeni birşeyler koyan bir grup değil, her yeni albümde müziğinin bulunduğu yerin sağlamlığını tescilleyen bir grup. Hiçbir şarkıda vur-kaç yapmadan, şarkının hacmi ne ise onu yansıttığı için ve bu şarkılar bütününden bir takım oluşturarak "yeni" albümler çıkarmayı sürdürdüğü için büyük bir grup. İşte o hayalkırıklıklarını bana yaşatan onlarca efsane grup, kendi efsane albümleriyle sonsuza dek kalbimde yaşayacaklar. Fakat Clutch benim nazarımda hiçbir vasat ya da düpedüz kötü bir albüm yapmadan o vedaya bir türlü yanaşmıyor. İyi de ediyor. Bir kere şu Neil Fallon denen 44 yaşındaki hipster görünümlü adam, süper kahramanların ille de pelerinli değil, haki montlu ve spor ayakkabılı da olabileceğinin canlı kanıtı. Hatta dış görünüme takılmaya fırsat bulamayacak kadar zihni meşgul eden bir rock kültürünün ikonik temsilcilerinden biri olabilme becerisinin ispatı. Çünkü müzik dışında herşeyin sıradan olmaya hakkı var. "Psychic Warfare is Real!" Psikolojik savaşın gerçekliği biraz da burada. Popüler algılara karşı verilen sonsuz bir dürüstlük savaşı!

1. The Affidavit
2. X-Ray Visions
3. Firebirds
4. A Quick Death in Texas
5. Sucker for the Witch
6. Your Love Is Incarceration
7. Doom Saloon
8. Our Lady of Electric Light
9. Noble Savage
10. Behold the Colossus
11. Decapitation Blues
12. Son of Virginia

27 Ekim 2015 Salı

Pentatonix - Pentatonix


NBC televizyonunda 2009'dan beri sürmekte olan a capella yetenek yarışması The Sign-Off'un 3. sezonunu kazanarak 200.000 dolar ve Sony ile kontrat ödülü kazanan beş kişilik Pentatonix, Sony ve onun çeşitli yan şirketleriyle hep cover söyledikleri bazı EP'ler çıkarmış bir vokal grubu. Kendi adlarını taşıyan 2015 albümlerine kadar hep cover söyleyen grup, If I Ever Fall In Love şarkısı hariç tümü kendi yazdıkları şarkılardan oluşan ilk çalışmalarıyla farklı bir sınav veriyor. Kendilerini ilk defa bu albüm sayesinde tanıdığım ve beğendiğim için hemen sosyal medyada önceki işlerine bakma ihtiyacı duydum. Orada nefis coverlara rastlayınca kendilerini daha çok sevdim. Hatta arka arkaya 7-8 videolarını izleyince onlara birer dizi karakteri gibi alışıyorsunuz. Scott Hoying (bariton), Mitch Grassi (countertenor - yüksek perdeli tenor), Kirstie Maldonado (soprano), Avi Kaplan (bas vokal) ve Kevin Olusola (vokal perküsyon, beatbox) beşlisinden oluşan Pentatonix, tüm nitelikli a capella icracıları gibi en değerli enstrüman olan insan sesinin lezzetini öne çıkaran şarkılara nefes veriyor.

Yaptıkları pek çok üst düzey cover sonrası, ilk kez kendi materyalleriyle verdikleri sınavın sonucu ise genel olarak olumlu. İyi bir cover dinlemekle, sıfır kilometre bir şarkı dinlemek arasındaki fark malum. Cover dinlerken, orijinali ile olan ortak geçmişin sıcak tuttuğu duygularla sürprizlere hazır olurken, yeni şarkıları çok düz bir beklenti içinde dinlemeye başlıyoruz. A capella denince akl(ım)a ilk coverlar geldiği için fırsat buldukça kulak vermeye çalışıyorum. Ama belli isimler dışında bunlar küçük kaçamaklar gibi oluyor. Bu işin piri saydığım Bobby McFerrin bile kendi şarkılarının arasına şahane coverlar koymuş bir adam. İşbu cover söylemek, a capella türüne çok ama çok yakışıyor. Tanıdığımız bildiğimiz o şarkı, tüm o enstrüman hengamesinden uzakta sadece insan sesinin çırılçıplak versiyonunda acayip bir boyuta geçiyor. Fakat Pentatonix albümünü bu tanıdık bildik duygulardan farklı bir bakışla değerlendirmek gerekiyor.


Öncelikle kariyerleri açısından cover grubu kimliğinden kendi özgün kimliğini bulma aşamasına yaptığı başarılı yumuşak geçişle takdir edilmeleri gerekir. Bu albümün grubun yazdığı şarkılardan oluştuğunu bilmesem Na Na Na, Ref, Water, Rose Gold, First Things First gibi ilk beşe seçtiğim şarkıları rahatlıkla daha önce duymadığım bazı şarkıların harika coverları sanabilirdim. Bu şarkılar ve albümün başka parlak anları, grubun cover tecrübelerinden çok iyi dersler çıkardığının göstergesi. Kimilerinin şömine başında söylenen Christmas şarkıları benzetmesiyle aşağılamaya çalıştığı a capella türünün gelişme göstermesi için cover pratiğine ihtiyacı olduğunun da ayrıca göstergesi denebilir. Hoying, Grassi, Maldonado üçlüsünün ileri geri vokallerle sürükledikleri aromalı sesleri ne kadar kaliteli olursa olsun, bu şarkılar sadece onlardan ibaret olsaydı bir noktadan sonra sıkabilirdi. Bu yüzden Avi Kaplan gibi olağanüstü bir bas vokal, Kevin Olusola gibi olağanüstü bir beatbox yeteneği tüm boşlukları dolduruyor. Bu yetmezmiş gibi bir bas gitar veya yaylı gibi, bir drum machine veya canlı perküsyon aygıtı gibi kendi hareket alanlarını da yaratıyorlar. Pentatonix'e bir takım işi diyebilmemiz kesinlikle bu iki adamın renkli performansları sayesinde mümkün oluyor. Bu beş farklı ses biraraya gelince ortaya çıkan armoni, ortak bir karakter yaratıyor.

Albümle ilgili tek eleştirim, biraz fazla pop ve R&B kokması olabilir. Mesela Cracked şarkısındaki gibi blues kökenini hissettiren ya da başka şarkıların ufak anlarında yükselen soul ve gospel coşkusunu yansıtan denemeleri dengeli biçimde kullanmalarını isterdim. Ama hantallaşmayıp sıkboğaz etmedikleri için bu eleştiriyi çok ileri götürmek de istemem. Normalde 13 şarkı bulunan albümün deluxe versiyonunu dinlerseniz, içinde 3 adet cover bulursunuz. Bunlardan sadece Lean On'u (ki 2015'in yaz marşlarından biridir) duymuştum. Where Are Ü Now ve Cheerleader'ın orijinallerini Pentatonix'ten duyduktan sonra dinledim. Şunu söyleyebilirim ki, özellikle Where Are Ü Now ve Cheerleader grubun elinde o kıytırık orijinallerinden çok daha iyi birer şarkı olmuşlar. İsim vermeyeyim, geçmişlerinde bunu daha önce yapmışlıkları da var. Daha önce yazılmış, çalınmış, söylenmiş bazı şarkıların derinine inmeyi, onlardaki gerçek karakteri ortaya çıkarmayı beceren bir yanları var. Üstelik bunu sadece ses telleriyle yapıyorlar. Severek dinliyor, aynı zamanda izliyoruz.

1. Na Na Na
2. Can't Sleep Love
3. Sing
4. Misbehavin'
5. Ref
6. First Things First
7. Rose Gold
8. If I Ever Fall in Love (feat. Jason Derulo)
9. Cracked
10. Water
11. Take Me Home
12. New Year's Day
13. Light in the Hallway
14. Where Are Ü Now
15. Cheerleader
16. Lean On
17. Can't Sleep Love (feat. Tink)

21 Ekim 2015 Çarşamba

The Soul Surfers - Soul Rock!


2010'dan bu yana müzik dünyasında bulunan, ufak konserler, bilinmeyen bazı toplama albümlere konuk olmalar, birkaç single derken nihayet 2015'te Soul Rock! isimli debut ile cümle aleme "biz de varız" diyen The Soul Surfers, Nizhniy Novgorod, Rusya'dan gelen dört kişilik genç bir soul / funk grubu. Ama bu gençlik ve Rusluk durumunu müziklerinden anlamak imkansız. Son derece olgun ve enstrümanlarına hakim bir müziğin genç enerjiyle buluşması, kulaklara şevkini yitirmemiş 20 yıllık bir soul funk tecrübesi gibi duyuluyor. Rus olmaları da artık kimseyi şaşırtmaz. Zira safkan Amerikan funk icra etmenin Rusu, Almanı, Fransızı olmadığını daha önceden defalarca tecrübe ettik. Sadece bu müziğin evrenselleşmesi, diğer türlere göre daha bir orijinal geliyor bana. Tabii eklektikleşmediği, sentezleşmediği, direk bu müziğin kalbinden geldiği sürece. Bu yüzden "raw funk" etiketini çok seviyorum.

Soul Rock!, ilk albümün getirdiği tedirginliklerden ve acemiliklerden fazla nasiplenmemiş bir albüm. Zaten çiğlik söz konusu olduğunda bunları ayıklamak, öyle bir zahmet içine girmek bile anlamsız. Her şarkı belli bir plan üzerinden kendi kaçamaklarını yaşayabilecek derecede özgür sayılır. Funk müzik için de bu çok önemlidir. Bunun bilincinde olan bazı grup ve müzisyenler The Soul Surfers'ın ilk albümüne destek olmuşlar. Onlar da Shawn Lee, JJ Whitefield, Smoove and Turrell, Myron & E gibi ağır misafirleri güzel şarkılarla ağırlamışlar. Bazen enstrümantal, bazen soul vokal eşliğinde, nefeslilerin güven veren desteğini de arkalarına alarak şovlarını yapıyorlar. Şarkılara serpiştirdikleri deli sololarla kah hammond organdan, kah davuldan, kah saksafondan çıkarabildikleri doğaçlama yemek tarifleri oluşturuyorlar.

Bu şovlar arasında öne çıktığını düşündüğüm favorilerim ise, açılışı şanına yakışır biçimde "car chase funk" şeklinde yapan Opening, Shawn Lee'nin sihirli ellerinin değdiği belli olan Time Is A Gun, Myron & E'nin coşturduğu, dans etmek için gerekli baştan çıkarıcılığa sahip You Can Run (But You Can't Hide) From My Love, ayrıca Straight Up, Phoenix, Raw, Astra yani kısaca dinledikçe başka tatların alınacağı, yeniden keşfedileceği 11 şarkının hepsi. Kiminle çalıştılarsa hepsi grup için övgü dolu sözler sarfetmişler. Bunu her önlerine gelene yaptıklarını sanmıyorum. Zira funk müzikte o emprovize duygunun layığıyla iletilmesi yönünde katı bir disiplin vardır ve herkes öyle herkesi durup dururken övmez. (Bilen bilir, caz çok daha acımasızdır.) Bu sağlam referanslardan habersiz biçimde dinleyip çok beğendiğim The Soul Surfers, bu referanslardan haberdar olduktan sonra gözümde daha bir güzelleşti. Soul Rock! tam da adı gibi bir albümdü ama bir yandan yağ gibi de akıyordu. Takip edilmesi gerekenler arasına adı yazıldı.

1. Opening
2. You Can Run (But You Can't Hide) From My Love (feat. Myron & E)
3. Astra (feat. Didier)
4. Straight Up (feat. Smoove and Turrell)
5. T.S.S. Groove
6. Less Talk More Do
7. Time is a Gun (feat. Shawn Lee)
8. Raw (feat. JJ Whitefield and Malcolm Catto)
9. Stop Fooling Around (feat. JJ Whitefield and Malcolm Catto)
10. Phoenix
11. Soul Power

18 Ekim 2015 Pazar

The Phantom Operators - Metal Mariachi Music


2015 itibariyle uzun süredir şöyle sağlam bir surf rock albümü ile münasebete girmedim diye düşünürken (ki yalandır, böyle bir şeyi durup dururken asla düşünmem) rutin sosyal medya gezintilerimin birinde karşıma çıkan The Phantom Operators adında Tennessee dolaylarından bir grupla karşılaşmam çok iyi oldu. Öylesine dinlemeye başladığım Metal Mariachi Music adlı 2015 tarihli dijital albüm, dışarıdan verdiği kurukafalı, "metal"li önyargılarla bir "hard surf rock" beklentisi içine soksa da, daha açılış şarkısı Knuckleduster ile şeklini şemalini ortaya koyuyor. Bu şekil tamamen surf rock'ı nasıl biliyorsanız öyle. Enstrümantal, yormayan, kasmayan, kendi gitar melodisi üstüne kendi kendini inşa eden sevimli rock'n roll şarkıları bunlar. Dinlerken şayet başka şeylerle uğraşıyorsanız, çalma listesine şöyle bir göz attığınızda daha yeni başladığınız albümde bir de bakmışsınız 4. veya 5. şarkıya gelmişsiniz. Ama surf rock albümlerine saygıda kusur etmek istemediğim için, kumaşını beğendiğim bir grubun albümünü dinlerken başka şeylerle uğraşmak yerine albüme inmeyi tercih ederim. The Phantom Operators bu sebepten beni çok mutlu eden bir albüm oldu.

Surf rock'ı nasıl biliyorsanız The Phantom Operators da öyle dedim ama kendileri bu türün milyonlarca örneğinden bazı ince detaylarla ayrılmasını da biliyorlar kanımca. (Bir albümü sadece fon olarak kullanmayıp, ona inince böyle oluyor.) Bir kere çoğu surf örneğinin garage rock ile olan ilişkisinden ziyade, kaymak gibi bir kayıt sayesinde çok daha soft bir duruşları var. Belki tam ifade edemedim. Kirli bir sound yerine dinlerken pozitif bir ruh hali aşılayan sevimli, bir o kadar da kendini ciddiye alan bir müzik bu. Neredeyse hiç yükselmiyor ama hiç alçalmıyorlar aynı zamanda. Metal Mariachi Music, hep savunduğum üzere, bu tarz müziğe surf rock yerine western rock denmesi gerektiğinin canlı kanıtı bir albüm adeta. Her şarkının kendine ait çok şık bir gitar melodisi var. O melodiye sadık kalarak, ama sırf o melodinin ekmeğini yemeden kendi  ufak şarkı senaryolarını yazmayı bilmişler. Hiç sivrilmeden, abartmadan, yeni şeyler deneyip ele yüze bulaştırma riskinden uzak, eski kurallarla yeni melodiler üzerinden hiç boş şarkı çıkarmadan şahane bir yarım saat vaad ediyorlar.

The Phantom Operators, bugüne dek hiç farkına varmadığım bir şeyi de fark etmemi sağlayan bir grup oldu. Mesela bazı şarkılardaki surf rock gitar tonunu değiştirip daha farklı bir ton kullansalar, bildiğin post-punk karakterine bürünecek şarkılar yapmış olacaklardı. O ince çizginin varlığı çok önemli. Böylelikle karizmatik bir western teması olmak sadece bir adım uzakta gibi görünebiliyor. Grup da bu işi son derece iyi beceriyor. Spybreaker, Death Valley Sunrise, Tiki Patrol, Ripped Tide şarkılarındaki bayıldığım atmosfer bana bu çift taraflı yetkinliği hissettirdi. Hatta kapanıştaki Sailing The Salton Sea'yi surf rock'tan ziyade 80'ler post-punk'ına daha yakın buldum. Saygıdeğer büyükleri olan Los Straitjackets'ın maske gizemlerine benzer şekilde kendi isimleri yerine Phantom One, Phantom Two, Phantom Three ve Phantom Four isimleri kullanan dörtlü, 2015'in en sağlam işlerinden birine imza atıyorlar bence. Özellikle gece dinleyince çok daha iyi anlaşılıyorlar sanki. Hayaletler ne de olsa. Fakat öyle geren, korkutan türden değil. Tam tersi, güven veren, iç ısıtan, inceden hüzünlendiren, uzun yıllar önce yaşamış gizemli bir western kahramanı gibi hissettiren cinsten...

1. Knuckleduster
2. Tiki Patrol
3. Charlie's Point
4. Spybreaker
5. Death Valley Sunrise
6. Diesel and Dust
7. Call Felix
8. Ripped Tide
9. Sailing the Salton Sea

15 Ekim 2015 Perşembe

RotoR - Fünf


Berlinli Tim (gitar), Marco (bas), Milan (davul) üçlüsü tarafından 1998'de kurulan RotoR, enstrümantal psychedelic ve stoner rock aleminin saygın gruplarından birisi(ymiş, ben de yeni öğrendim) olarak beşinci albümleri Fünf (Beş) ile ortamlara dozer gibi dalıyor. Fünf sayesinde önceki albümleri RotoR, 2, 3, 4 adını taşıyan dört albüme zaman ayırmanın kayıp olmayacağını hissettim. Bunlar arasında en çok 2010 tarihli 4 hoşuma gitti. Enstrümantal psychedelic ve stoner rock türünde müzik üreten her grup sürükleyici olamıyor ne yazık ki. Hatta geçenlerde bir grubun künyesinde tür olarak "lazy stoner rock / sludge metal" yazdığını görünce yüzüm güldü. Tembellik etmeyip dinledim. Sahiden de bu ismin hakkını vermişler. Zira öyle bezgin bir müzik yapmışlar ki, o enstrümanları nasıl tutup kaldırmışlar, ona bile şaştım. Zaten bir vokalist olmadan takıldıkları için hiç öyle giriş, köprü, nakarat, sakatat uğraşmıyorlar. Zaman olsa daha ne benzetmeler yapıp yerin dibine sokarım ama neyse ki RotoR gibi işi tembelliğe vurmayan, tam tersi arı gibi çalışkan ademoğullarından bahsetmek daha keyifli.

Aslında ilk bakışta muadillerinden çok da farklı bir duruş sergilemeyen RotoR üçlüsü, dozunu iyi ayarladıkları sertliklerini riff inşa etmekte, onların üstüne başka virajlar ve duraklar eklemekte ciddiyet gösteren insanlar olduklarını belli ediyorlar. Bunu görmek için onlara fırsat tanımak önemli. Şarkılarına derinlemesine nüfuz edilirse planlı programlı hareket ettikleri söylenebilir. Haliyle gitar sololarda sezilen doğaçlama numaralara rağmen genelinde kafa bulandıran aşırı emprovize bir tavır veya bunaltıcı bir deneysellik yok. Yapılan müziği tanımlamak için iki tanınmış gruptan örnek vermeyi seven Metal Hammer dergisi tarafından "King Crimson'ın Monster Magnet ile buluşması" şeklinde tanımlanan RotoR müziği, kimi zaman bu referansı doğrulasa da, kendine katı kurallar koymadığını, kendi kendini tanımlamaya çalışır nitelikte her çiçekten bal almaya çalıştığını kanıtlamak istiyor. Ama bunu özellikle son albüm Fünf'te daha bir belirgin istiyor.

Katıksız bir psychedelic stoner olduğunu gösteren açılış şarkısı Echolot, yapıtaşlarında blues rock da bulunduğunu belirginleştiren Rabensol ve Weltall Erde Rotor, oryantal gitar riffleri ve ritmiyle bünyesinde şahane pasajlar barındıran Oktagon çok iyi şarkılar. Yine Oktagon ile birlikte albümün en orijinal bestelerinden biri olan, Metal Hammer benzeri bir benzetme yapacak olursak, bir yanıyla "Temple Of The Dog'a konuk olmuş bir Pat Metheny (Amerikalı emprovize caz gitaristi)" ya da "Toto - Joe Satriani buluşması" havası yaratan Herrengedeck yemeyip yanında yatılacak şarkılardan biri. Bende aynı anda bu iki benzetmeyi de yapabilmiş olmasından ötürü de kendisini ayrıca tebrik ediyorum. Kısacası Alman Panzeri dediğimiz şeyin rock müziğe yansımış suretlerinden biri olan RotoR, her psychedelic stoner tutkunu için mutlaka dinlenmesi gereken albümlerden. Etkilendiklerini söyledikleri onlarca isim arasında benim cımbızladığım Pink Floyd, Black Sabbath, Sonic Youth, Grand Funk Railroad, King Crimson, Opeth gibilerinin bulunuyor olması boşuna değil diye düşünüyor insan. Hani müzikleri onlara benzediğinden değil. Görülen müzikal olgunluk neticesinde yapılan dürüst bir dinleyici yakıştırması.

1. Echolot
2. Fette Kette
3. Scheusal
4. Rabensol
5. Vollast
6. Oktagon
7. Herrengedeck
8. Weltall Erde Rotor

7 Ekim 2015 Çarşamba

Brooke Annibale - The Simple Fear


1987 Pittsburgh doğumlu Brooke Annibale, Amerika'nın kendi halindeki singer/songwriter folkçularından biri. Zaten onların dünyayı fethetme gibi dertleri olmuyor. Amerika'nın güney eyaletlerinden biri veya birkaçı bile yetiyor. Amerikalı olmayanlarda da o lokal özellikler genelde Amerikan telinden çalıyor çoğu zaman. Uzun süredir iyi bir folk rock albümüne rastlamayınca insan ümidini kesmeye başlıyor. Bir türe dahil çok fazla kötü albüm dinleyince Brooke Annibale gibi isimler ışıl ışıl parlıyor. Kötünün iyisi demek istemiyorum. Annibale dünyayı fethetme gibi bir derdi olmayan, fakat işini iyi yapan müzisyenlerden biri. Hikayesi malum: Ses mühendisliği yapan bir baba, müzik mağazası işleten bir dedeye sahip olunca Annibale 14 yaşında (aslında çoğu muadiline göre geç bile kalmış sayılabilir) gitar dersleri almaya, ufaktan kendi şarkılarını yazmaya başlamış. İlk albümü Memories In Melody'yi 17 yaşında çıkarmış. Nashville'deki Belmont Üniversitesi'nde okuduğu "Music Business" bölümü ve mezuniyetinin ardından 6 yıl çalışması sayesinde müzik sektöründe müzisyenlik dışında işin mutfağı ve ekonomisi üzerine de tecrübe sahibi olmuş. Bu süreç içinde The In Between (2008) ve Silence Worth Breaking (2012) albümlerini yapmış.

Öncekileri henüz dinlemediğim, dördüncü albüm The Simple Fear vesilesiyle tanıdığım Annibale tüm bu tecrübeyi abartısız biçimde hissettiren bir sanatçı. Amerikan singer/songwriter klişelerine sahip olmasına rağmen, dinleyici tecrübelerime dayanarak bazen Kanada, bazen İngiltere esintileri de barındırdığını söyleyebilirim. Birtakım Nashville köylüsü müzisyen gibi tümden içine kapanıp sırf kendi insanına müzik yapma derdinde değil. Pop rock ile temas halinde, nakarata değer veren, yaylılar ve tuşlular ile müziğini daha da yoğunlaştırmaya çalışan bir folk anlayışını benimsiyor. Elbette hepsi verandada günbatımına karşı otururken çıplak gitarla bestelenmiş, stüdyoda bu yoğunluğa ulaşmış gibi duran şarkılar. Modernliğini hissettirirken, bir yandan da karakterine sahip çıkan bir western kadınının hassasiyetini yansıtmayı başarıyor. Tabii olmazsa olmaz o hüzne meyilli sıcacık vokalinin de bu çıkarımda payı büyük.

Remind Me, Find My Way, Alright, Like The Dream Of It şarkıları -ki bu şarkılar albümün ilk yarısında yer almakta- henüz ilk dinleyişimde beni etkisi altına aldı. İkinci yarı ise daha çok dinledikçe kendini teslim edecekmiş gibi duran besteler içeriyor. Mesela Go, Petience ve All Over Again dinledikçe iyice efkarlandıracak, ama kendini o ilk yarıda bağladığı dinleyicisine kesinlikle kabul ettirecek karakterde şarkıların kumaşına sahipler. Kendini hüznüyle baygın hale gelmiş şarkılara teslim etmemiş, kendini hüznüyle ayakları üstünde dimdik durabilen şarkılarla ifade edebilmiş, önce müziğiyle güzelleşmiş bir kadın Brooke Annibale... Onu tanımak gerçekten iyi geldi. Özellikle Remind Me, Find My Way, Alright üçlüsünü hemen koruma altına aldım ki, yağmurlu günlerde de yanımda taşıyabileyim, onları dinlerken bir yandan insanları izleyip hayatın hep eğlence, kahkaha, mutluluk, zenginlik, şımarıklık dolu olmadığını yüzlerinden bir de Annibale netliğiyle okuyabileyim diye.

1. Like the Dream of It
2. Remind Me
3. Decide
4. Find My Way
5. Alright
6. Go
7. All Over Again
8. Patience
9. The Good Hurt
10. Answers