31 Ekim 2020 Cumartesi

Issız Ada Radyosu Arşivi (Ekim 2020)

Sidonie - El regreso de Abba
Yıl: 2020 İspanya
Tür: Indie Pop, Pop Rock, Psychedelic Pop
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mi vida es la Música" (feat. Delaporte)

Mickey M. - Tem Algo Lá Fora
Yıl: 2020 Brezilya
Tür: Indie Rock, Garage Rock, Psychedelic Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Só o Trabalho Pode Produzir Riqueza"
BIG Something - Escape
Yıl: 2020 ABD
Tür: Funk Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Dangerous"
Twister OST
Yıl: 1996 ABD
Tür: Pop Rock, Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: Mark Knopfler - "Darling Pretty"
GoldMinds - Signals
Yıl: 2020 Avustralya
Tür: Garage Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Deadwood"
Frankie & The Witch Fingers - Monsters Eating People Eating Monsters
Yıl: 2020 ABD
Tür: Garage Rock, Psychedelic Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Activate"
Benediction - Scriptures
Yıl: 2020 İngiltere
Tür: Death Metal
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "In Our Hands, the Scars"


Mother's Cake - Creation's Finest
Yıl: 2012 Avusturya
Tür: Funk Rock, Alternative Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "The Road"
Penza Penza - Beware of Penza Penza
Yıl: 2020 Estonya
Tür: Funk, Psychedelic Rock, Lo-Fi
"F" Rate: 8/10
I.A.R. tavsiyesi: "Fiasco"
Emel - The Tunis Diaries
Yıl: 2020 Tunus/Fransa
Tür: Folk, Pop, World, Cover
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Every You Every Me"
The Art of Noise - In Visible Silence
Yıl: 1986 İngiltere
Tür: Art Pop, Electronic, Synthpop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Paranoimia"

The Luxemburg Signal - The Long Now
Yıl: 2020 ABD
Tür: Shoegaze, Dream Pop
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "Mourning Moon"
Songhoy Blues - Bon Bon
Yıl: 2020 Mali
Tür: Songhoi Music, Blues Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Barre"

Tia Gostelow - Chrysalis
Yıl: 2020 Avustralya
Tür: Indie Pop
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Always (feat. Holy Holy)
Van Halen - 1984
Yıl: 1984 ABD
Tür: Hard Rock, Pop Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Jump"
Los Surfistas Muertos - Psycho Surf From Hell
Yıl: 2020 Irlanda
Tür: Surf Rock, Stoner Rock, Punk
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Snake Island"

The Werewolfs Muse - Songs For the Apocalypse
Yıl: 2020 ABD
Tür: Ameicana, Electronic
"F" Rate: 5/10
I.A.R. tavsiyesi: "All the Way West"


Andy Bell - The Wiev From Halfway Down
Yıl: 2020 İngiltere
Tür: Neo-Psychedelia, Dream Pop
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Skywalker"
Trevor Hall - The Fruitful Darkness
Yıl: 2018 ABD
Tür: Pop Rock
"F" Rate: 6/10
I.A.R. tavsiyesi: "Moon / Sun"


Joe Bonamassa - Royal Tea
Yıl: 2020 ABD
Tür: Hard Rock, Blues Rock
"F" Rate: 7/10
I.A.R. tavsiyesi: "Beyond the Silence"





26 Ekim 2020 Pazartesi

Van Halen - 5150

 
Alex Van Halen (1953) ve Eddie Van Halen (1955) kardeşler, Hollandalı müzisyen baba Jan Van Halen ve Endonezya kökenli anne Eugenia Van Beers ile 1962 yılında Amsterdam'dan Pasadena/California'ya taşındılar. Eddie klasik piyano eğitimi almasına rağmen kafasında başka şeyler olan bir çocuktu. 1960'larda Eddie davul, Alex de gitar çalarak kendi çaplarında müzik yapmaya başladılar. Eddie aldığı davul setinin parasını çıkarmak için gazete dağıtırken Alex gizli gizli onun davulunda pratik yapıyordu. Bu durumdan bıkan Eddie, abisine "tamam, sen davulu al ama bana da gitarını ver" dedi. Böylece bir efsanenin temelleri atılmış oldu. Ergen partilerinde, ufak etkinliklerde The Broken Combs adıyla müzik yapmaya başlayan Van Halen kardeşler, daha sonra gruplarının adını The Trojan Rubber Co olarak değiştirdiler. 1972 senesinde bu kez bas gitara Mark Stone isminde bir eleman alarak ve isimlerini tekrar değiştirip Genesis yaparak müzik yolculuklarını sürdürdüler. David Lee Roth adında birinden ses sistemleri kiralayan kardeşler, çakallık edip para vermemek için vokalist olma hevesindeki bu arkadaşı (hiçbir seçmede başarılı olamadığını öğrenmelerine rağmen) gruba solist diye almayı teklif ederler. Teklife atlayan Roth ve daha sonra Snake isimli bir yerel grupta bas çalan Michael Anthony'nin de alınmasıyla çekirdeği oluşan grup, Genesis isminin başka bir grupta da olduğunu öğrenince nihayet Van Halen adıyla 1974 yılında kariyerlerine giriş yaptılar.

Yıl 1986... Milletlerarası Müzik Yayınları (MMY) etiketiyle dünyayla hemen hemen aynı anda yayınlanan kasetlerin marketlere düşmeye başladığı yıllardan. Hakkında hiç fikrimin olmadığı, alıp walkmene taktıktan sonra sürprizini yaşamak istediğim kasetlere merak saldığım dönemler. Van Halen'ın 7. stüdyo albümü 5150 de onlardan biriydi. İlk paragrafta anlattığım kuruluştan 12 yıl sonra grup 6 albüm devirmiş, "hard rock'ı restore eden grup" ünvanını almıştı bile. Zamanında seçmelerde başarısız olan David Lee Roth, rock dünyasının en iyi vokallerinden biri, Michael Jackson'ın 1982'deki Thriller albümünde yer alan Beat It için attığı "milyon dolarlık solo" ile daha geniş kitlelerce tanınan Eddie Van Halen da dünyanın en iyi (ve en hızlı) gitaristlerinden biri olmuştu bile. Çıktığı yıl ile aynı adı taşıyan 6. Van Halen albümü 1984 sonrasında solo projelerini hayata geçirmek isteyen David Lee Roth gruptan ayrıldı ve yerine Montrose adlı grubun solisti Sammy Hagar geldi. İşte 5150, Van Halen'ın Hagar ile çalıştığı ilk albümdü ve ben Van Halen'ı bu muhteşem sesle tanıdım. İlginç bir şekilde yine aynı yıl çıkan ilk David Lee Roth solosu Eat'Em and Smile'ı da aynı dönemlerde aldım ve ona da vuruldum. İlginç olan, Van Halen ve Roth arasındaki ilişkiden hiç haberim olmamasıydı.


5150Eddie Van Halen'ın ev stüdyosuna verdiği isim. Aynı zamanda California'da zihinsel olarak rahatsız olan kişiler için kullanılan kolluk kuvvetleri kodlarından biri. Ayrıca Eddie Van Halen, "EVH Striped Series 5150" ismini verdiği kırmızı üzerine beyaz çizgili meşhur gitarını da bu albüme özel tasarlamış. Kurulduğu günden beri David Lee Roth ile çalışmış grup için Sammy Hagar'ın nasıl uyum sağlayacağı, eski hayranların Hagar'ı nasıl karşılayacakları merak konusuydu. Hatta yapımcı firma Werner Bros. Roth gittikten sonra ticari kaygılara kapılıp Van Halen kardeşlere isim değişikliği bile önerdi. 5150 de beklentilere öyle bir cevap verdi ki, kalitesi, ticari başarısı, Sammy Hagar'ın ilerde "Van Hagar" şeklinde kelime oyunu yapılacak derecede adaptasyonu grubun hayranlarına hayran kattı. Hagar az da olsa Roth'u anımsatsa bile, enerjik, karizmatik, en önemlisi de Roth'da pek görülmediği üzere romantik ses yelpazesiyle Van Halen'ı adeta uçurdu. Coşkulu bir aşk şarkısı olan Why Can't This Be Love o kadar güzeldi ki, ne zaman duysam bana yepyeni bir şarkıymış gibi gelir. Hatta Van Halen deyince çoğunun aklına ilk Ain't Talkin' 'Bout Love veya Jump gelirken benim aklıma direkt Why Can't This Be Love gelir.

Why Can't This Be Love'ın gölgesinde kalsa da hemen hemen aynı ayardaki Dreams, ışıl ışıl parlayan balad Love Walks In, orta tempo güzellikleri Summer Nights ve Best Of Both Worlds, haylaz çocuklar Good Enough, 5150 ve Get Up albümü her ziyaret edişimde tatlı bir hard rock nostaljisiyle kucaklarlar. Sonraki Van Halen albümleri OU812 (1988) ve For Unlawful Carnal Knowledge (1991) da fena değildir. Ama ondan sonrası azalarak bitmeleri üzücüdür. 1995'teki Balance albümünün ardından önce Sammy Hagar, 1998'de solist olarak Extreme grubundan Gary Cherone'un Hagar taklidi yaptığı Van Halen III albümünden sonra da Michael Anthony gruptan ayrılır. 2012'de çıkan A Different Kind Of Truth'da nasıl olduysa David Lee Roth gruba tekrar döner, bas gitara da Eddie oğlu Wolfgang Van Halen geçer. Buna rağmen albüm ticari olarak çakılıp eleştirel olarak da beğenilmeyince kendilerinden uzun süre haber alınamaz. Ta ki 6 Ekim 2020'de "one and only" Eddie Van Halen, gırtlak kanseri yüzünden 65 yaşında aramızdan ayrılana kadar. Patentli gitar tasarımları ve çalma teknikleriyle, olağanüstü sololarıyla gerçek bir ekol olan usta gitaristin ölümüyle de bir devir kapanmış oldu. O devir, içinde şahane hard rock, pop rock, glam metal şarkıları barındıran rock tutkusuyla doluydu. Gitarını gerçek anlamda ağlatan, güldüren, ona tekerlemeler söyleten, matkap taklidi bile yaptıran Eddie Van Halen, markalaşmış soyadının bundan böyle rock kalelerinden biri olarak kalacağını bilerek yerinde rahat ve huzur içinde uyuyacaktır muhtemelen.

1. Good Enough
2. Why Can't This Be Love
3. Get Up
4. Dreams
5. Summer Nights
6. Best of Both Worlds
7. Love Walks In
8. 5150
9. Inside

22 Ekim 2020 Perşembe

Mother's Cake - Cyberfunk!


Gün geçmiyor ki müzik aleminde heyecan verici yeni isimler keşfetmeyelim. Yine gün geçmiyor ki bu keşfettiklerimizin aslında yeni olmadıklarını, bizim onlardan yeni haberimiz olduğunu anlamayalım. Tirol/Avusturya dolaylarından gelen, taa 2008'de kurulmuş, 3 albüm sahibi Mother's Cake de onlardan biri. Yves Krismer (vokal, gitar), Benedikt Trenkwalder (bas), Jan Haußels (davul) üçlüsünden oluşan grubu 4. albümleri olan Cyberfunk! vesilesiyle keşfetmiş olmak, acaba daha kaç tane böyle keşfetmediğimiz grup var heyecanını da beraberinde getiriyor. Progressive, funk, psychedelic, hard gibi sonu rock ile biten türleri harmanlayan, harmanladıklarından kendine has bir yenilik ortaya koymasa bile bu karışımdan çok iyi faydalanan Mother's Cake, kendilerini tanımamı sağlayan son albüm Cyberfunk! bünyesinde bu türleri dengeli ve coşkulu ruh halleriyle bütünleştirmiş. Her beğendiğim albümde olduğu gibi geçmişe dönüp baktığımda bulduğum 3 albümü Cyberfunk! kadar tutmadığımı da belirteyim. Bana göre Cyberfunk! grubun en iyi ve olgun işi olabilir.

Tyrolean Alplerinde yer alan Arzl im Pitztal adlı küçük bir köyde kurulan Mother's Cake, birkaç yerel müzik yarışmasında adını duyurduktan sonra beklenmedik bir yerden daha adını duyurmayı başarmış. Michael Haneke'nin öğrencilerinden biri olan Henning Backhaus'un yazıp yönettiği 2013 tarihli Local Heroes adlı bir filmde bazı şarkıları kullanılmış. 62. Berlin Uluslararası Film Festivali'nde prömiyeri yapılan ve IMDB'de şimdiye kadar 11 kişinin oy kullanıp 5.5/10 verdiği film bir grubun yükselişini anlatıyormuş. Artık filmle adlarını nasıl duyurabildilerse bu süreç bir yıl önce çıkardıkları ilk albümleri Creation’s Finest'ın fark edilmesini sağlamış. Yine 2013'te "Austrian Newcomer″ olarak ödüllendirildikten sonra Iggy and The Stooges, Living Colour, Omar Rodriguez Lopez Group, Deftones, Tito & Tarantula gruplarının kapalı gişe konserlerinde ortamı ısındırma göreviyle kendilerine yer bulabilmişler. Sonraki yıllarda bu gruplara Anathema, Wolfmother, Limp Bizkit gibi yenileri eklenmiş. "Bizim konserden önce ortalığı ısıtsın" diye akla gelen ilk isimlerden biri olmuşlar neredeyse. Bu tip gruplar ya silinip gider ya da pek kimsenin bilmediği ama mütevazi ve kaliteli biçimde yoluna devam eden oluşumlara dönüşür. Mother's Cake ikinci gruba dahil olanlardan.


Grubun hayran olduğu ve etkilendiği isimler The Mars Volta, Red Hot Chili Peppers, Led Zeppelin, Bootsy Collins falan olunca neden kalantor rockçıların konserlerini ısıtmak amaçlı seçildikleri anlaşılıyor. Bu isimlerin ve daha fazlasının etkilemesiyle ortaya zeki, çevik ve olgun bir rock ortaya koyan Mother's Cake üçlüsü, Cyberfunk!'ın kontrollü enerjisini 11 şarkıya farklı suretlerde yansıtmışlar. 20 saniyelik intro Tapedeck'in ardından gelen Toxic Brother ve Crystals In The Sky grubun deli dolu, sert, aynı zamanda math rock kıvamlı funky özelliklerini yansıtan parçalar. Math rock çok sıkıcıdır bana göre. Ama bu örneği grubun groove zekasını matematik sıkıcılığından farklı olarak güçlü bir rock dengesine oturtmasına istinaden verdim. İçine kolay girilen şarkılardan ziyade, keyif veren uğraşılar sonucu girilebilen yolları tercih ediyorlar. Mesela Anthony Kiedis'i vokale koysak süper bir Red Hot Chili Peppers şarkısı (üstelik tam da Blood Sugar Sex Magik efsanesine layık) olabilecek I'm Your President'i benimsemek için çaba göstermeye hiç gerek kalmıyor. Yine mesela Lonely Rider, Love Your Smell ve Hit On Your Girl her dinleyişte keyif veren keşif yolculuklarına dönüşüyorlar.

Hit On Your Girl demişken, 6 dakikalık bu şarkının ilk 3 dakikası şahane bir funk pop lezzeti sunarken, diğer yarısı birden duruluyor ve enstrümantal bir space rock hüviyetine bürünüyor. Aslında Mother's Cake bazı şarkılarının sonunda bu yöntemi değişik şekillerde deniyor. Bu dinginleşme ve uzay boşluğunda rock icra etme şekliyle şarkıların deneysel yanlarını güçlendirdiği gibi, grubu sabit kalıpların dışında konumlandırıyor. Örneğin Cybernova gibi bir şarkıyı nerede konumlandıracağımızı tam kestiremeyebiliyoruz. Neo-Psychedelia ile krautrock arasında salınan, bazı deneysel ambient pop dokunuşları içeren yapısıyla funk rock kimliği birbirini tutmayan bir es verme şekli adeta. Ama tüm bunlar olurken bir yandan da The Beetle ve The Operator şarkılarında Rage Against The Machine evreninden selam göndermeyi de ihmal etmiyorlar. Solist Yves Krismer'in yer yer Zack de la Rocha hırçınlığı ve gitar-bas-davul üçlüsünün birbirine alışmışlığının gücüyle Cyberfunk! dinledikçe çiçek gibi açılan bir albüm haline geliyor. Hantallaştığı anlar da yok değil ama önceki albümlerinden farklı olarak parlak anların yoğunluğunda o hantallığı bertaraf etmeyi biliyorlar. Funk rock'ın uzanabileceği başka mecralara navigasyon görevi görüyorlar.

1. Tapedeck
2. Toxic Brother
3. Crystals in the Sky
4. I'm Your President
5. Love Your Smell
6. The Operator
7. Cybernova
8. Hit on Your Girl
9. Lonely Rider
10. Gloria
11. The Beetle
12. Desire

15 Ekim 2020 Perşembe

Uffe Lorenzen - Magisk Realisme

 
Galmandsværk (2017) ve Triprapport (2019) adlı iki şahane akustik rock albümünün ardından fazla bekletmeden üçüncü atışı Magisk Realisme'yi yapan Danimarka'nın garage rock gururu ve gurusu Uffe Lorenzen, bu iki albümden farklı olarak kurucusu olduğu ve emekliye ayrıldığı Baby Woodrose grubunun garage/blues rock geleneklerine dönüş yapıyor. Albümü dinledikten sonra ne yalan söyleyeyim keşke bu da öncekiler gibi akustik olsaymış dedim. Ama bu albümün kötü olduğu anlamına gelmiyor kesinlikle. 4 yıl içinde soloları üçleyen, yine anadili Danca ile duygularını, tecrübelerini dillendiren Lorenzen, solo yolculuğuna önce Fas'tan başlamış, ikinci albümü için de ıssız bir yazlığa kapanmıştı. Bu defa 2019 yazı boyunca Kopenhag'da tek bir yere bağlı kalmadan, arkadaşlarının da yardımıyla 9 farklı evde ikamet etmek suretiyle 10 şarkının yazım sürecini geçirmiş. Başkentin farklı yerlerinde geçirdiği bu göçebe ve bohem yaşantı şarkılara da yansımış. Kalabalık bir şehirde yalnız olmak ve kendini kaybetmek teması etrafında şekillendirdiği şarkılar da bu ruh halini yansıtır nitelikte bestelerden oluşmakta.

Albüme adını veren ve önceki albümlerindeki haletiruhiyeyi koruyan Magisk Realisme dışında tüm şarkılar güçlü bir garage ve psychedelic rock dengesi taşımakta. Livet SkrigerI Mit Blod,  Stjernestøv, Lad Det Gå gibi şarkılar Baby Woodrose bölgesine ait. O bölgenin blues destekli cayır cayır ya da daha az cayırlı pop rock bileşenlerini taşıyorlar. Ama mesela Lorenzen'in trompet de çalarak inceden latin duygusu aşıladığı Efterår, pedal steel gitar çalarak nitelikli country yaptığı Caminoen, psychedelic pop rock denebilecek Tornerose albümü tekdüzelikten fersah fersah uzaklaştıran farklılıklar olarak görünüyorlar. Tekdüzelik, bazı Baby Woodrose albümlerinde hissettiğim hep garaj, hep psychedelic ısrarına istinaden kullanılmıştır. Kapanıştaki Dommedags Eftermiddag ise, Lorenzen'in Galmandsværk ve Triprapport albümlerindeki akustik evreniyle Baby Woodrose'un psychedelic hassasiyetlerini tek vücutta toplamış 4 dakikalık içsel bir yolculuk gibi sanki. Keşke bu albüm de öncekiler gibi akustik olsaymış dememin sebebi, o evreni özlemiş olmak yanında, bazı şarkıları o akustik çıplaklıkla hayal etmiş olmamdan kaynaklanmıştır. Muhtemelen Baby Woodrose'a doydum. Canım hala Galmandsværk ve Triprapport çekiyor. Yine de Uffe Lorenzen albümlerinin hikayelerini bilerek dinlediğimizde her şarkı yolunu bir şekilde buluyor. Magisk Realisme'nin "Kopenhag'da yalnız bir adam" hikayesi de dinledikçe gecesiyle gündüzüyle kendini anlatıyor zaten.

1. Lad Det Gå
2. I Mit Blod
3. Efterår
4. Camionen
5. Magisk Realisme
6. Livet Skriger
7. Tornerose
8. Nede Ad Vejen
9. Stjernestøv
10. Dommedags Eftermiddag

4 Ekim 2020 Pazar

Fooks Nihil - Fooks Nihil

 
Sonbahar gelince, bu mevsimin soundtrack özdeşlerinden biri olan folk rock albümleri de boy vermeye başladı. Fleet Foxes, Matt Berry enfes albümlerle kalite çıtasını santim santim yükselttiler. Arada başka albümler de çıktıysa kaçırmış ya da henüz karşılaşmamış olduklarım vardır. Ama karşılaştığım bir albüm daha oldu. Hem de hiç beklemediğim bir yerden, Wiesbaden, Hessen, Almanya'dan Fooks Nihil adlı taptaze bir gruba rastladım. Max Ramdohr, Maximilian Schneider, Florentin Wex şeklinde üç adet 60'lar ve 70'ler folk rock hayranı müzisyenden kurulu grup, kendi adını taşıyan ilk albüm kervanına katılıp güneşli sonbahar günlerinin karantina altındaki ruh haline isabetli atışlar yapan şarkılarla kariyer yolculuklarına başlıyorlar. Tanıtım bültenlerinde referans olarak Crosby Stills, Nash & Young, The Byrds isimlerinin zikredilmesi de o kadar boşuna değil. Gerçi Amerikan kırsalından kopup gelmiş daha nice ismi referans olarak verebiliriz onlar için. Sonuçta ne kadar fark yaratılabilir ki diyebileceğimiz folk rock türünden bahsediyoruz. Fark yaratmasa da, en azından geçmişi çok iyi sindirmiş, bunu kendi yazdığı şarkılara çok iyi akıtmış bir grup var ortada. Bu müziğin anavatanı dışına taşabilmişliğini çok iyi göstermesi açısından Fooks Nihil, 21. yüzyıla bu müziği çok başarılı hamlelerle taşıyabilmiş.

Geçmişi günümüze getirirken hiç köprü kurmakla ilgilenmeyip direkt o nostaljiyi iliklere zerk etmeyi görev bilmiş grupları sevmemek elde değil. Çünkü bu zerk sürecinde hem kuvvetli bir köklere dönüş, hem de gençlik enerjisinin verdiği bir yenilenme duygusu yaratıyorlar. Bu bağlamda Fooks Nihil için, direkt olarak girdiği bu yolda o yenilik duygusunu da hiç çaktırmadan ya da çaktırdığından zevk aldırarak veren gruplardan biri olduğunu söyleyebiliriz. İlk üç şarkı Insight Of Love, What's Left ve Tales zaten gruba ait enstrüman hakimiyetini, vokal armonisindeki ciddiyetini, şarkı yazma kabiliyetini kanıtlarken, son üç şarkı Misery, The Seer ve Long Days şimdilik ağır ve sıradan bir final bloğu oluşturuyor. Tabii zamanla sevilme potansiyelleri yok değil. Arada nefis bir blues rock baladı olan Lady From A Small Town, sonra aynı nefasetle orta tempoya geçen Surface Of Things, hammond organdan da güç alarak psychedelic folk atmosferine giren Homeless ve aynı blues, folk, americana dinamikleriyle yoluna devam eden Down From Where She Comes -ki gayet de kapanış parçası olabilirmiş- albümün keyif veren anları. Evet 7 şarkı bile yetermiş aslında. Alman grupların 70'ler etkili stoner rock/hard rock işlerini sık sık duyuyoruz. Ama sanırım ilk defa oralardan böylesine içten bir folk soundu duydum. İflah olmaz retrocular, aynı zamanda bu geçmişin kimlere miras kaldığını görmek isteyenler için Fooks Nihil iyi fırsatlardan biri.

1. Insight of Love
2. What's Left
3. Tales
4. Lady from a Small Town
5. Surface of Things
6. Homeless
7. Down from Where She Comes
8. Misery
9. The Seer
10. Long Days