11 Şubat 2018 Pazar

Uffe Lorenzen - Galmandsværk


Baby Woodrose, Dragontears, On Trial, Pandemonica, Spids Nøgenhat adlı gruplarla 90'lardan bu yana rock müziğin altından girip üstünden çıkan, en fazla da Lorenzo Woodrose takma adıyla milenyumdan bu yana liderlik ettiği Baby Woodrose ile tanınan Danimarkalı usta müzisyen Uffe Lorenzen, bundan böyle kendi adıyla kayıtlar yapma, kendi dilinde şarkılar yazıp söyleme kararı almış bulunuyor. Garage ve psychedelic rock'ın Avrupa'daki en güçlü isimlerinden biri olan Baby Woodrose'un vadesini doldurup doldurmadığı tartışılır. Ama en son 2016 tarihli Freedom'ın vasatlığını düşünürsek, şanlı tarihin bir şekilde noktalanması iyi olabilir. Sebebi bu muydu bilemeyiz. Lorenzen'in ilk solo albümü Galmandsværk (Delilik Gösterisi) bu bitiş sonrası yeni bir sayfa. Normalde Baby Woodrose emeklisi bir müzisyenin bu geleneği sürdürmesi kuvvetli ihtimallerden biridir. Bir diğer ihtimal ise, kendini grubundan emekli eden bir müzisyenin, geleneğinin gereklerini unutmadan daha içedönük, dingin, biraz bezgin, biraz kızgın olması, rock müziğin akustik kanadını artık daha korunaklı ve farklı bir özgürlükte görmeye başlaması sayılabilir. İşte Lorenzen'in tercihi de bu yönde olmuş. Kendi içinde derinleşen, her birinin ayrı karakterde olduğu, ama yıllanmış Lorenzen birikimleri ile ortaya çıktıkları belli 10 şarkı Galmandsværk'i pırlanta gibi bir solo kılıyor.

Uffe Lorenzen, bu ilk solosunu Fas yakınlarındaki küçük bir volkanik ada olan Gomera'da tasarlıyor. Küçük bir odada, şarkı yazmak dışında hiçbir şey yapmadan 10 hafta geçiriyor. Bu deneyimi kendi cümleleriyle şöyle ifade ediyor: "Geçen kış birkaç aylığına seyahat etme fırsatı buldum. Vaktimi okyanusa bakmakla ve Danca şarkılar yazmakla geçirdim. Sanırım kendi metodumu buldum ve belki de hiç olmadığı kadar kişisel bir bakış açısı edindim. Kendi dilimde yazmak bir meydan okuma gibiydi. Ama dürüstçe kendini ifade etme hadisesinin, dürüst bir ambalaj da gerektirdiğini hissettim. Bu yola çıktığımızda aslında Danimarka dışındaki insanlar için tasarlanmış olan Lorenzo Woodrose ismi, birden tuhaf biçimde suni geldi. Kendimi motive edebileceğim ve süreci ilginç hale getirebileceğim yeni yollar bulmak zorunda olduğum bir noktaya ulaştım. Rock davulları veya gitar soloları yerine akustik gitar ve vokalle, şarkıların ilk çıktığı haliyle kalmasını istedim. Bu da albümü çok farklı bir evrene götürdü." Yani sevgili Uffe Abimiz tipik bir "kendini bulma" özeti geçiyor. Fakat bu özeti kendi cümlelerinden ziyade, Galmandsværk şarkılarında hakkıyla hissediyoruz. Bunu hissedebilmek için tek kelime Danca bilmemiz de gerekmiyor.


Nakaratsız Dansker, tek bir düzlemde ilerleyen söyleniş şekliyle, en önemlisi de Galmandsværk atmosferine bizi buyur edişiyle hipnotik bir etki bırakıyor. Rimets Tyranni ve Ridset Plade aynı akustik düzenin hipnotize edici karakterini daha ana akım bir yöne taşıyor, hem bir folk havası, hem de fuzz gitarlar sayesinde Baby Woodrose selamı taşıyorlar. Flippertøs'daki flüt o kadar canlı ki, sanki Lorenzen şarkıda nadir bulunan bir kuş ile düet yapıyor. Hemen ardından gelen muhteşem På Kanten Af Verden, Lorenzen'in Fas tecrübesini en fazla örnekleyen parçalardan biri olarak albüme farklı bir yükselme yaşatıyor. Sitar ve tablaların bu Lorenzen evrenine kattığı coşku, şarkının sonlarına doğru Baby Woodrose garaj gitarının da dahil olmasıyla meseleyi saykodelik boyutlara taşıyor. Sang Om Merværdi, tempoyu biraz yükselterek Lorenzen'in Woodrose günlerinden kalma ateşli hallerinin nasıl akustikleştiğini de gösteriyor. Sırayı bozmadan ilerlediğimizde peşpeşe iki harika balad bizi bekliyor. Ny By ve Min Skygge adını taşıyan bu kahrolasıcalar, hele de bence Uffe Lorenzen'in yaşadığı bu benzersiz tecrübenin bir fragmanı olsa, orada çalınması gereken Min Skygge, müthiş bir yoğunluk, tutku, efkar, nezaket ve asalet taşıyorlar.

Sondan bir öncemizde yer alan Høj Som Et Højhus, tuşluların geride yarattığı türlü türlü gerilimin, Lorenzen'in bol ekolu vokaliyle arttırırılmak suretiyle, yine nakaratsız (ya da tamamı nakarat olan) bir ruh haliyle, sanki sıcak Fas'tan soğuk Finlandiya'ya dönüşün şarkısı gibi durmakta. Bu müthiş tansiyon yükselmesinin ardından finale geliyoruz ki, orada tüm zalimliğiyle pusuda olan Blues For Havet bekliyor. Ama onun zulmü, böylesi bir albümün indireceği son darbe için çok iyi bir seçim olmasından geliyor. Albüm için kullandığım onca tumturaklı sıfat, benim ona karşı duyduğum yakınlıktan ileri gelmekte. Oysa özünde 50'sine doğru ilerlemekte olan bir rockstarın artık bir yol ayrımına geldiği, kendini dinlemek için gittiği egzotik bir ülkede, kendini müzikal olarak dinlemek istediği vakit ortaya ne çıkacağını gördüğü mütevazi bir gerçeklik söz konusu. Bu samimiyet dinleyene de geçtiği zaman Galmandsværk'in çok özel bir içselleştirme potansiyeli taşıdığını fark ediyoruz. O farkındalık basitçe şarkı dinlemekten çıkıp, hızlı ve çılgınca yaşanmışlıkların soluklanış noktasındaki yalnızlık ihtiyacına fon müziği oluveriyor.

1. Dansker
2. Rimets Tyranni
3. Ridset Plade
4. Flippertøs
5. På Kanten Af Verden
6. Sang Om Merværdi
7. Ny By
8. Min Skygge
9. Høj Som Et Højhus
10. Blues for Havet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder