27 Ocak 2018 Cumartesi

Sonic Youth - Dirty


Grunge bir milat. Günümüz rock müziğine dair bazı eleştirilerde "grunge'dan önce" ve "grunge'dan sonra" ifadelerini kullanmak gerekebiliyor. Öncesi nostaljik bir hoş sada bırakırken, sonrası "post-grunge" adıyla grunge'ın mirasından nemalanmaya çalışan birbirinden ucuz rock gruplarının alt türü haline geldi. Birçoğu artık o rock formunun dirilmeyeceğini bildiği için farklı kulvarda yüzmeyi tercih ettiler. 90'larda sivilceleri yüzünden manasızca oraya buraya atarlanan ergenlerin şimdilerde kurduğu bazı kıytırık oluşumlar post-grunge adıyla kuru kalabalıktan öteye gitmiyor. Belki tek tük 90'lar ruhunu yakalayabilmiş gruplar çıkabiliyor. Onlar da Yunanistan, Arjantin, Yeni Zelanda gibi enteresan yerlerden sessiz sedasız çıkıyor.

Grunge'dan önce saç spreylerini kutsayan hard rock yoktu sadece. Yeraltının kirli, karanlık dehlizlerinde acayip işler yapan onlarca sıkı müzisyen vardı. Bu alternatif evrende varoluşunu çiğ seslerle, kaotik örümcek ağlarıyla ifade eden bu insanlar, popüler akımlara hayli uzak düşüyorlardı. Kulağa fazlasıyla punk gelen bu tavır, kaosu estetiğe etmeyi, ondan daha kontrol edilebilir ve istenildiği zaman serbest bırakılabilir bir form oluşturmayı, hatta sanatsal bir atmosfer yaratmayı hedeflemişti kimi zaman. Pop art çağrışımları yüzünden bu kez kulağa The Velvet Underground gibi gelse de, o kodları kadife olmayan bir yeraltına uyarlayan tek bir ikon çıktı: Sonic Youth!

Pekçok otoritenin nazarında da Sonic Youth bir milat. 70' ler psychedelic pop ruhunu new wave ve post-punk  deneyimleriyle aynı kazanan koyup kaynattığınızda dream pop veya shoegaze elde edebiliyorsunuz. Ama bu karışımı dünyanın sanat merkezlerinden New York'ta elde etmek farklı sonuçlar doğurabiliyor. Sonic Youth, bu karışımın kırılgan muğlaklığına punk asiliğini de katmış, vesile olduğu pekçok alt türden biri olan "noise pop"un da temellerinde harcı olan bir oluşum. Kendi ilham kaynaklarını öyle karakterize ettiler ki, bu kez kendileri bir dönem alternatif evrenin en güçlü ilham kaynağı haline geldiler. "Grunge'dan önce onlar vardı", "Kurt Cobain'in en sevdiği gruplardan biriydi", "punk rock'a eşik atlattılar", "konserlerde onların tişörtünü giymek ayrıcalıktır" gibi cümlelerin öznesiydiler. Bilmem kaç albüm, yan proje, solo arasında en iyi albümleri olarak çoğu kez Daydream Nation (1988) ve Goo (1990) gösterilirken o külliyat içinde gerçek bir klasik olarak gördüğüm yegane albüm olan Dirty'den başka Sonic Youth albümü bilmemekten mutluyum.


Dirty de Sonic Youth'un en iyilerinden kabul edilir. Ama deneyselci tipler hemen "çok mainstream, çok ticari" diye yaftalamaya çalıştılarsa da, attıkları her çamur, onun kirlerinden yeniden doğmasını sağlamıştır adeta. Her başyapıt gibi zamansızdır. Dirty bugün piyasaya çıksaydı bu defa "erken başyapıt" olurdu muhtemelen. Daha önce duyduğum pekçok şeye parça parça benziyordu. Ancak o parçalardan yarattığı bütün, daha önce duyduğum hiçbir şeye benzemiyordu. Belki gitar soundunun çiğliği, grunge atmosferinden ilham aldığı sır olmayan albüme Nevermind etkilenimleri de sokuyordu. Zaten Nevermind'ın yapımcı koltuğunda oturan Butch Vig, Dirty'nin de yapımcısıydı. Nevermind'dan yaklaşık bir yıl sonra çıkan Dirty, ne oranda Nevermind'dan izler taşıyor, bunun uzmanı değilim. "Nevermind'ı da çok seviyorum" cümlesini kurduğumda bile "bu cümleyi neden kurmuş olabilirim, bunu söylemeye ne gerek var" diye düşünürüm. Ama şöyle klişe bir örnek uydurayım: Issız adaya düşersen yanına Nevermind'ı mı alırsın, yoksa Dirty'yi mi diye sorsalar, düşünmeden Dirty derim.

Albümdeki 1 dakikalık Untouchables coverı Nic Fit'i şarkıdan saymazsak (ki onu da severim) 14 şarkıyla olan dostluğum ve mücadelem yaklaşık 25 yıl sürmekte. Dostluk tamam da, işin mücadele kısmını daha çok seviyorum. Zira uzun süre Dirty bana çok ayak diremişti. Önce birkaç şarkının hatırına diğerlerine de katlandığımı düşünürken, meğer onlar da sinsice bilinçaltıma sızıvermişler. Dirty ile daha önce hiçbir albümde başıma gelmeyen bir durum yaşıyorum. Sebebini bilmediğim şekilde %100, Swimsuit Issue, Theresa's Sound-World, Sugar Kane, Youth Against Fascism ve Créme Brûlèe dışındaki şarkıları, onları tekrar dinlemeye başlayana kadar unutuyorum. Hangi melodi, hangi nakarat, hangi tempo hangi şarkıdaydı, ancak sıra o şarkıya geldiğinde hatırlıyorum. Bu mükemmel bir şey! Hatta ismen dile getirmem gerekirse Drunken Butterfly, Shoot, Orange Rolls, Angel's Spit, On The Strip, Chapel Hill, JC ve Purr şarkılarından oluşan bu çeteyi, başladıktan 3 saniye içinde hatırlıyorum ve acayip mutlu oluyorum. Bazen aklıma bir melodi, bir riff, bir nakarat geliyor ama bu defa bunlardan hangisine ait olduğunu çıkaramıyorum. Çünkü hepsi çok katmanlı, birbirleriyle hem kardeş, hem de birbirlerine yabancı şarkılar.

Birbirlerinden keskin çizgilerle ayıramadığım Dirty şarkılarındaki punk, grunge, pop karması atmosferin kendini beklenmedik anda deneysel geçişlere bırakması, sonra tekrar eski haline dönmesi, bu sayede aynı şarkı içinde bu türlerle çiftleşmesinden melez tek bir şarkı doğurması inanılmaz bir tecrübe. Bu yüzden "en iyi Dirty şarkıları şunlardır" diye örnekler veremiyorum. Ama 92 yılına ait bir top 100 şarkı listesi çıkarsam ve her albümden bir şarkı seçmem gerekse Sugar Kane derim. Gelmiş geçmiş en karizmatik rock şarkılarından biri olarak gördüğüm Sugar Kane'i uzun süre albümün parlak çocuğu olarak görmüştüm. Oysa sözünü ettiğim uzun demlenme süresinde diğerlerinin Sugar Kane gölgesinde kalmayıp birer Youth Against Fascism, Shoot, Chapel Hill, On The Strip, Swimsuit Issue vs. vs. olduklarını anladım. Hatta bazen o anki moduma göre parlak çocuklar değişiyordu ya da birbirlerinden rol çalıyorlardı. Yaramaz veletler gibiydiler. Lakin haberleri yoktu, ben hepsinin başrol olduğunu çoktan anlamıştım.


Grubun hep birlikte yazdığı şarkılardan 7 tanesini Kim Gordon, 7 tanesini Thurston Moore, Wish Fulfillment'ı da Lee Ronaldo seslendiriyor. Lirikler de art rock deneyselliğinden, 70'lerden 90'lara uzanan pop kültürünün karanlık yüzünden, dönemin sosyal hassasiyetlerinden ve daha pek çok meseleden beslenmiş. 100% ve JC, grubun yakın dostları olan ve 1991'de bir silahlı soygunda öldürülen Joe Cole'a adanmış. Youth Against Fascism ırkçılık, din, faşizm, savaş karşıtı underground bir 90'lar marşıydı, 2000'lerde de hala değişen bir şey yok. Swimsuit Issue, o dönemin en önemli feminist ikonlarından biri olan Kim Gordon'un elinin değdiği belli cinsel taciz temalı bir şarkı. Drunken Butterfly ise Gordon'un saygı duyduğu gruplardan olan Heart şarkılarının lirik bir kolajı. Yani dinlenmesi kadar okunması da gereken bir albüm Dirty... Ben 15 adet stüdyo albümü içinde başka Sonic Youth albümü tanımıyorum. Tanımaya çalıştıklarım oldu ama Dirty gibi bir albüm o rahimden bir kez çıkacaktı sanki. OK Computer, Ten, Dirt, Nevermind neyse, Dirty de benim için o. Internetin, cep telefonlarının, dev ekran TV'lerin olmadığı bir dönemde bir başyapıt çıkardılar. Herkesin herşeye "efsane" dediği günümüze gerçek bir efsane emanet ettiler. Kirli bir efsane! Kirli bir başyapıt!

1. 100%
2. Swimsuit Issue
3. Theresa's Sound-World
4. Drunken Butterfly
5. Shoot
6. Wish Fulfillment
7. Sugar Kane
8. Orange Rolls, Angel's Spit
9. Youth Against Fascism
10. Nic Fit
11. On the Strip
12. Chapel Hill
13. JC
14. Purr
15. Créme Brûlèe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder