28 Ağustos 2010 Cumartesi

Kingdom Come - Kingdom Come


80’lerin efsane rock albümleri serimize devam ediyoruz. Gerçi öyle bir seri var mıydı şimdi hatırlayamıyorum ama olsa iyi olur. Çünkü o yılların çok dinlediğim bazı albümlerine uzun aralardan sonra geri döndüğümde kulaklarıma inanamıyorum. Sanki fırından yeni çıkmış ekmek ile yıllanmış bir şarabın aynı sofrada buluşması yaşanıyor o anlarda. Bir müzik hiç eskimez mi? Peki o müziğin hayat verdiği birbirinden harika 10 şarkı da mı eskimez? Alman grup Kingdom Come'ın 1988 tarihli ilk albümlerine baktığımda eskimeyeceğine olan inancım kat kat artıyor. Bu albümün ve tabiî grubun ilk çıktığı döneme yetişmiş olmaktan ötürü kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü Kingdom Come albümü gerçek bir efsane. Hard rock ve heavy metal sevgisinin tavan yaptığı yıllarda Aerosmith, Mötley Crüe, Bon Jovi, ve Metallica albümlerine kalıbını basmış prodüktör Bob Rock'ın yapımcılığında piyasaya sürülen Kingdom Come, belki de büyük ölçüde bu usta ismin gazıyla merak edilen bir grup olmuştu diye hatırlıyorum. O zamanlar Bob Rock bir albüme maddi manevi yatırım yapıyorsa o albüm yabana atılmazdı ne de olsa. Yoksa kim takar Kingdom Come adlı yeni bir Alman hard rock grubunu.

Sonraları özellikle fanatik Metallica hayranlarının nefretini kazanacak olan Bob Rock'ın 80'leri 90'lara bağlayan aradaki süksesi acayipti. O yılların çocukları olan bizler, kendisini elinde gitarıyla gezen ak sakallı bir dede gibi hayal ederdik. Kingdom Come'ı dinlemeye başladıkça akan müziği, yukarıda sıralanmış hard'n heavy demirbaşları ile bir tutmak mümkün değildi benim için. Bunlardan hiçbirine benzemediği gibi, benzemek için seçtiği ismin Led Zeppelin oluşu Kingdom Come'ı daha da özel kılıyordu. Sadece gitar-bas-davul üçlüsünün yanar döner kıvraklığının müthiş uyumu değildi onları Zeppelin'e yaklaştıran. Grubun şarkılarını yazan, onları seslendiren, gitar ve bas çalan Lenny Wolf'un karizmatik liderliği ve en mühimi, Robert Plant'i andıran ses rengi de tartışmalara yol açıyordu. Kingdom Come'ı sevmektense, Led Zeppelin'e benzerliğinden dolayı ondan nefret etmek bazı rock yobazları için daha kolaydı. Hatta "Kingdom Clone" diye dalga bile geçtiler. Oysa "taklit" kelimesi Kingdom Come'ın Zeppelin benzerliği için kulanılacak en son kelime bile değildi.


Kingdom Come'ı dinlemiş veya duymuş çoğu kişi, onlarla ilk kez Get It On sayesinde tanışmıştır. Get It On ise, biriyle tanışmak için mükemmel bir seçimdir. Radyoda duyup, "bu şarkı böyleyse bunlar albümlerinde taş taş üstünde komamışlardır kesin" diye düşündürdüğünü hatırlarsınız. Ne olduysa ondan sonra olur, kaşıntı tutar ve sabır(sızlık)la albümü (kaseti) beklemeye başlarsınız. Paranızı ayırmış, aldıktan sonra albümü dinleyeceğiniz ortamı bile tasarlamışsınızdır. Ve o gün gelir. Kasetin A yüzünden dinlemeye başlarsınız. Living Out Of Touch diye bir şarkı sizi kapıda kaşılar ki, "ben olsam Get It On'u A1 yapardım" fikri uçup gitmiştir. Living Out Of Touch da en az onun kadar kıvrak, aksak ve harikuladedir. Pushin' Hard ortalığı daha da ısıtır. Yavaştan grubun progressive potansiyelinden de ipuçları sunar. Isınan ortalık, belki de hard rock tarihinin en kalp kıran şarkılarından biri olan What Love Can Be ile cayır cayır yanmaktadır. Blues altyapı, slow rock formatının en acımasız yanıyla bütünleşmiş, Wolf'un olağanüstü vokaliyle bir şarkı kılığına girmiş aşk acısı adeta. Olmazsa olmaz gitar solonun güzelliğine ne desem boş. Zaten tutup şu albümü kelimelerle anlatmaya çalıştığım için kendime de kızmıyor değilim.

Sıradan gidiyorsak, sırada 17 adlı 5:30 dakikalık şaheserden söz edeceğiz ki, bu noktada pes etmem gerekir aslında. O kadar rockçı çıkıp Led Zeppelin'in progressive, psychedelic vs. yönlerinden etkilendiğini falan söyledi, hiçbiri de çıkıp 17 gibi bir şarkı yapamadı. Yaptıysa da ben duymadım. Hipnotize eden bir davul-bas ortaklığının insanı yerine göre davul derisi gibi geren gerilimli havası büyüleyiciydi, hâlâ da öyle. The Shuffle ile kapanan ilk yüz, genelde A5 için öylesine yer tutsun hesabı yapılmış şarkıların aksine, 17'in gerilim bulutlarını az da olsa dağıtan hareketli yapısıyla iç ısıtan, albüm kalitesinden ödün vermeyen bir beste. The Shuffle aynı zamanda kasetin ilk yüzünün bitişi ve harika bir ikinci yüze geçişin habercisi.

Albümün ayak seslerini ilk duyuran Get It On, ölümcül riffleri, taş gibi altyapısı, biraz da hınzır havası ve harika finaliyle albümün asi çocuklarından. Ardından gelen Now Forever After, kolayca Get It On'u biraz eğip bükerek başka bir şarkı yapılabilmesi fikrini elinin tersiyle itip, adeta yepyeni bir tutkuyla kusursuz bir pop rock iklimi yaratmakta. Buram buram ustalık, tutam tutam coşku aşılıyor. Hideaway, albümün her anına sinmiş o "killer bass" kılavuzluğunda keyboardların kattığı hafif ürpertiyle şovunu yapan bir başka şarkı. Akustik Loving You için kelimelerin nefesi yetmez. Öylesine bir epik doku hakim ki, şarkının esir alış biçimi, insafsız nakaratıyla bir özgür bırakma haline geliyor. Perdeyi kapatan Shout It Out, tıpkı ilk yüzün kapanışını yapan The Shuffle gibi yüzeyde fazla özellik taşımıyor görünmesine rağmen, takım oyununu bozmayan oyuncular gibi işini bilir bir adrenalin salgılıyor. Rüzgârın savurduğu ritm gitar, her şarkıdaki gibi rifflerine sadık şekilde devasa açık alanlara hitap eden üstünlüğüyle şarkılara kol kanat geriyor. Hiç istemesek de albüm bitiyor.


Kingdom Come albümünden bir sene sonra çıkan In Your Face, bu albüme en fazla yaklaşanıydı kanımca. Yine de Kingdom Come olabilmesi için fırınlar dolusu ekmek yemeğe ihtiyacı vardı. Zaten sonrasında da çeşitli anlaşmazlıklar ve ayrılıklar yüzünden bir daha Kingdom Come gibi bir başyapıtın gelmeyeceği açıktı. Neticesinde yıllar aktıkça yaklaşık 10 albüm daha çıksa da, hiçbiri 88 ruhunu yakalayamadı. Şarkıları yine Lenny Wolf yazdı, yine onları bir vokal dehası gibi seslendirdi. Ama ilk albümleri ilk aşk gibiydi. Oradaki 10 şarkı gibisi çıkmadı, çıkamazdı da. Çünkü Kingdom Come albümünü özümsedikçe bir misyonu tamamladıklarını düşünmeye başlıyorsunuz. Bunun ilk albümde olmasına pek az rastlanır. Mesela Radiohead, Ok Computer ile Radiohead'in misyonunu tamamlamıştır bana göre. Ondan sonra gelen Radiohead şarkıları ne kadar iyi olurlarsa olsunlar bana bir getirisi yoktur. Artık şarkılar, albümler zamana oynamaya başlamışlardır. Oysa Kingdom Come albümü zamansızdır. Led Zeppelin'in tanrılardan ateş çalarken düşürdükleri küçük bir kor parçasını bulmuşlardır. O zaman yakan ateş, aynı ateştir. Yakar!

1. Living Out of Touch
2. Pushin' Hard
3. What Love Can Be
4. 17
5. The Shuffle
6. Get It On
7. Now Forever After
8. Hideaway
9. Loving You
10. Shout It Out

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder