20 Aralık 2010 Pazartesi

Jónsi - Go


Dinlediğim her an, kulağıma sanki müzik değilmiş gibi gelir Sigur Rós... Daha çok müziğin nasıl bir mefhum olduğunu, nereden gelip nerelere gittiğini anlatan enstrümantal bir belgeseldir. (Zaten Heima adında hazır çekilmişi de var!) Yarattığı yoğunluk içinde küçücük sesler toplayıp, onları özgün bir bütünlükle sele dönüştürerek atmosfere karıştırır. Kulağın beyinle olan ilişkisi sayesinde salt bir müzikten, sinematografik bir renk âhengine dönüştürür. Kuruluş yılı 1994'ten beri yapmış olduğu 8 kadar albümde inanılması güç ama imkansız olmayan Post-Rock, Dream Pop, Ambient, Electronic tohumlarından ağaçlar, çiçekler, yemyeşil otlar yetiştirmişlerdi. 2008 tarihli son albümleri Með suð í eyrum við spilum endalaust ile efsanelerin yaşayan kontenjanına dahil oldukları iyice teyit edilmişti. İzlanda soğuğu yemiş bir müziğin bu kadar sıcak olabilmesi ne derece mümkündür, buna verilecek sosyolojik ve psikolojik yanıtlar bile Sigur Rós'un hayal aleminin kıyısından geçemeyecek kadar gerçektirler. Sigur Rós gerçek olamaz. Elimizde bir sürü kanıt var.

Çilek reçeli kaşıkladıktan sonra mentollü sigara içmenin yarattığı tuhaf etkilerin, buna benzer daha pekçok tuhaf benzetmelere sebep olacağı Sigur Rós şarkıları duymak bir daha ne zaman mümkün olacak diye beklerken, Nisan ayında grubun gitar, vokal ve keyboard sorumlusu Jónsi'nin Go isimli solosu çıkageldi. 23 Nisan 1975 doğumlu Jón Þór Birgisson, hem İngilizce, hem de ucube İzlanda kelimelerinden olağanüstü şiirler çıkardığı, bunları katıksız hüzün içeren unisex bir vokalle taçlandırdığı ve tabiî Sigur Rós geleneğinden kopmanın o kadar kolay olmadığını kabul ettiği destansı müziği ile gelmiş geçmiş en iyi solo albümlerden birini dünya sınırları içinde yapmış bulunuyor. Hiç bilinmeyen, bilinmesine de gerek olmayan, çılgınlığını sessizliğiyle, fırtınalarını hafif esintilerle yaşayan paha biçilemez, bu yüzden not verilemez bir albümle. Öyle bir gizem ki, gizem içinde gizem sakladığı bile muamma.


Go Do'yu hiç olmadık bir yerde duymuş olabilirsiniz. Hiç olmadık bir yere bile sınırsızlık yüklemeye muktedir oluşuna şaşırmamak gerek. Tıpkı Go Do gibi Animal Arithmetic de cıvıl cıvıl bir İzlanda soğuğunun kalbinden fırlamış, buna rağmen hüzünlü bir arka plâna da sırtını dönmemiş, dönememiş bir şarkı. Bu ikisinden Boy Lilikoi adında bir tane daha var. Kederli bir İskandinav masalının neşeli yanlarını epik bir koyvermeyle kutsamışlar adeta. Ama bu masalın kederli taraflarının da tadı bir başka. Hatta Around Us'ın son iki dakikasından sonra durulmaya başlayan hava, kapanışa yakın Grow Till Tall ile öyle bir zirve yapıyor ki, bu zirvenin bir de kendi içinde zirveye çıkan finali var. O final, hiç bilinmeyen bir dinin ilâhisi sanki. Ama bu sadece son şarkı Hengilás'ın muhteşem ambient dokusunu paha biçilemeyecek bir hazırlık sağlamakta. İkinci defa izlemeye yüreğinizin elvermeyeceği bir İskandinav filminin bitiminde aşağıdan yukarıya akan yazılara bakakalma duygusu, Hengilás'ı tanımlamaya aday benzetmelerden sadece biri.

Masal gibi bir atmosferden çıkıp hayatın rutinlerine bir çırpıda alışmak da zor oluyor. Go bittikten sonra hemen rüyaya yatmak gerek. Çünkü artık sahibinden çıkıp gitmiş şarkılar bunlar. Şarkı falan değiller zaten. Dönüp dolaşıp senin benim şarkım ya da adı her neyse birden ona dönüşüyorlar. Rutinlerde yerleri yok onların. Go ile içine düşürdüğü bu tavşan deliği yetmezmiş gibi Jónsi Kasım ayı sonunda bir de 14 şarkılık Go Live konser albümü çıkardı ki, onu anlatmaya dermanım yok. Çünkü burada söylediklerimin üzerine ekleyebileceğim yeni tarifler bulamıyorum. Ben Go'yu öyle hemen ikinci kez dinleyemiyorum. Bunu bazı başka albümler için de yapamıyorum. O yüzden benim için "başka"lar. İşte bir kelime daha buldum: Başka!

1. Go Do
2. Animal Arithmetic
3. Tornado
4. Boy Lilikoi
5. Sinking Friendships
6. Kolniður
7. Around Us
8. Grow Till Tall
9. Hengilás

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder