Coldplay'i takip eden bir dinleyenim. Bildiğin
Yellow'dan beri hem de.
Don't Panic,
Yellow,
Trouble güzelliklerini içeren tanışma albümü
Parachutes, iki sene sonra
In My Place,
The Scientist ve kanımca gelmiş geçmiş en iyi
Coldplay şarkısı olması bir yana, şöyle kalabalık bir "gelmiş geçmiş en iyiler" listesi yapmaya yeltensem asla ıskalamayacağım
Clocks'un yer aldığı
A Rush Of Blood To The Head, üç sene sonra bu kez
Fix You,
Talk,
Speed Of Sound gibi kozlarını ortaya seren
X&Y, grubun ününü gitgide pekiştirmiş, ama üzerine çok da fazla birşeyler koyamamış kariyerinin nadide üç albümünü oluşturuyordu.
Coldplay'i hoş anılarla geride bırakma vaktinin geldiğini anladığım
Viva la Vida vasatlığına hiç girmeyeyim. Dikkat edilirse ilk üç albümden örnek verdiğim şarkılar aynı zamanda single olmuş, enteresan kliplerle ekranda sık sık boy ve bos göstermişti. Zaten
Coldplay de bir albüm grubundan ziyade, iyi single üretebilen (ki onun da albüm başına oranı üçü geçmez), klip çekmeyi acayip seven, tipikten biraz daha hallice bir pop rock grubu gibi gelmiştir bana hep.
Yeni albüm
Mylo Xyloto, çeşitli mecralarda dönen muhabbetlerin yalancısı olduğum üzere grubun son albümüymüş.
Teoman'ın müziği,
Clint Eastwood'un oyunculuğu,
Ferzan Özpetek'in sigarayı bırakması gibi bir muhabbetse hiç umurumda değil açıkçası.
Coldplay'siz de yaşayabilirim. Yine konuşulduğu üzere
Mylo Xyloto'nun bir kamyon dolusu referans içeren tuhaf adı da aynı umursamazlığa sahip tarafımdan. İçeriğe bakmak lâzım. Oraya bakarsak,
Viva la Vida dışındaki ilk üç
Coldplay albümünün altında ezilmeyecek bir albüm yapmışlar. Pop rock ve Britpop'un dream pop ile yakın temasına tanık olduğumuz
Coldplay müziği kaldığı yerden (
Viva la Vida'dan değil!) devam etmekte. Hoş şarkılar yazmışlar ve aynı hoşlukta çalıp söylemişler. Ama dedim ya,
Coldplay hiçbir zaman albüm grubu olmadı gözümde. Dinledikçe ve özellikle de bitirince kekremsi tatların hangisini aldığımı bile tam bilemedim. Bu yüzden 2-3 dinleyişin sonunda tekrar dinlemek isteyeceğim 2-3 şarkılarını alıp olay mahallinden uzaklaştım. Bu yüzden en iyi
Coldplay albümü hangisidir diye sorsalar, 2007'de çıkardıkları
The Singles 1999-2006 diye cevap verme ihtimalim hayli yüksek olurdu.
Mylo Xyloto'nun referanslarına veya
Mylo ile
Xyloto'nun şirin aşkını içeren konsept duruşuna hiç takılmadan, muhtemel hitlerini alıp çekilmek niyetindeydim. Ne var ki, albüm hiç beklemediğim biçimde sardı, şarkılar kulağımdan içeri yağ gibi akmaya başladı. Single olarak çıkan
Every Teardrop Is A Waterfall ve
Paradise'ın radyoları ele geçirmesini haklı buldum. Özellikle
Paradise öyle bir şarkı olmuş ki, onu hem bir
Coldplay şarkısı gibi, hem de değil şeklinde özetlemenin onu en iyi tanımlama yöntemlerinden biri olduğunu düşünüyorum. "Dream" yönlerini rock ile daha bir şevkli ve zevkli hâle getirmişler sanki. Bu hassasiyet çerçevesinde pop coşkusunu eksiksiz yansıtan
Hurts Like Heaven, aynı hassasiyetlerle tipik
Coldplay yazımınının tepelerinde gezinen
Charlie Brown,
U2'nun sinsi folk aktivitesinden izler taşıyan
Major Minus ve
Coldplay usülü fırında az pişmiş trip hop
Up In Flames gerçekten iyi tasarımlar. Bir de
Princess Of China olayı var tabiî.
Artık piyasaya çıkan her üç pop albümün birinde konuk olarak gördüğümüz
Rihanna'nın
Coldplay'e vokal yapması özellikle ergen camiada büyük olay muhakkak. Ama "
Çin Prensesi" diye bir şarkı yapan şayet ben olsam, bu şarkı için "featuring" yapmaktan başı dönmüş
Rihanna yerine ne yapar eder, (gerekirse kapısında yatar) çok yönlü Çinli şarkıcı
Sa Dingding'i kafalamaya çalışırdım. Hem böylece pek de fena olmayan şarkının cibilliyetini değiştirip bambaşka birşeye dönüştürme fırsatı da yakalayabilirdim. Tüylerim diken diken bile olabilirdi. Albüm için kaçan en büyük fırsatlardan biri bu olmuş. Diğeri ise iyi bir (hatta iki!) final yapma şansını kullanamamaları denebilir. Zira son iki şarkı gereksiz olmuş. Albüm müzikal yönden pekâlâ
Up In Flames ile de sonlanabilirmiş, ufak çaplı bir hantallığa çalım atılabilirmiş. Tabiî konsept albüm oluşu sebebiyle hikâyenin bir sonuca bağlanması da kendileri açısından önemli.
Coldplay için bugüne dek olumlu olumsuz çok şey söylendi. Dalga geçildi, taklitle ve melodi çalmakla (hem de
Joe Satriani'den!) suçlandı, Gay müziği yapıyorlar dendi, Noel vakti Christmas albümü yapmalarına gerek yok, zaten her albümleri Christmas banalliğinde dendi,
Chris Martin bazen sahnede çok yapmacık, çok abartı davranıyor dendi. Onlar da
The Hardest Part gibi kliplerle, naifliği fazla kaçmış birtakım şarkılarla,
Viva la Vida gibi ruhsuz bir albümle bu denenlere çanak tuttular. Yine de efsanevi
Ok Computer ve
Kid A döneminde haksız biçimde
Radiohead ile karşılaştırılan
Coldplay'in, artık
Radiohead'in müzik yapmak yerine stüdyoya her oturanın çıkarabileceği türden ses üretme tembelliğini seçmesi (buna da "deneysel müzik yapıyorum" demesi) karşısında hâlâ şarkı yapmaya olan tutkusunu koruyor olması sevindirici. Şarkı yazamamanın beceriksizliğini köylü kurnazlığıyla "deneysel" olmaya evriltmeye çalışan zihinlerin aksine
Chris Martin ve ekibi
Mylo Xyloto'da önceki albümlerinden biraz daha dream pop ve pop tavırlarını sivriltmeye, bunu yaparken de kendilerini fazla kaptırmamaya gayret etmişler. (Bunu yaparken kendini kaptırmış bir
Coldplay hiç çekilmiyor doğrusu.) Pek sanmıyorum ama şayet
Mylo Xyloto bir veda ise hiç de fena sayılmaz.
1. Mylo Xyloto
2. Hurts Like Heaven
3. Paradise
4. Charlie Brown
5. Us Against the World
6. M.M.I.X.
7. Every Teardrop Is a Waterfall
8. Major Minus
9. U.F.O.
10. Princess of China (feat.
Rihanna)
11. Up in Flames
12. A Hopeful Transmission
13. Don't Let It Break Your Heart
14. Up With the Birds
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder