26 Nisan 2014 Cumartesi

Temple Of The Dog - Temple Of The Dog


Hikaye, hard rock'tan, daha adı bile konmamış grunge'a geçilme dönemi olan 1990'da kurulan ve Seattle'ın kapalı kutu rock ortamında lokal çevrelerce iyice tanınan Mother Love Bone grubuyla başladı. Grubun müziği tam da bu geçiş dönemini yansıtırcasına bir köprü niteliğindeydi. Solist Andrew Wood, glam görüntüsünü aynı geçiş dönemine konumlandıran bir pre-grunge figürü olarak çok sevilen hayat dolu bir adamdı. Ayrıca grupta bas çalan Jeff Ament ve gitarist Stone Gossard, çok yakın bir gelecekte Pearl Jam'i kurup şan ve şöhretin ışıklı yollarında pena sallayacaklardı. Seattle'ın yeraltında tanınan, sevilen, geleceği parlak görülen Mother Love Bone, ilk albümünün kayıtlarını 1989 Ekim ve Kasım aylarında tamamlayıp uygun anı beklemeye başlamıştı ki, belki de rock tarihinin 90'lar ayağının en önemli kırılma noktası yaşandı. Andrew Wood, Mart 1990'da aşırı dozdan ötürü hastaneye kaldırıldı. Sadece üç gün dayanabildi ve henüz 24 yaşında hayatını kaybetti. Grubun stüdyo kayıtları da ancak Kasım 1990'da Apple adıyla piyasaya çıktı. Yalnız Amerika'da belli bir rock çevresi tarafından tanınan Wood'un ölümü, bir süre sonra milyonları derinden etkileyecek bir patlamanın fitilini ateşlemişti.

Wood'un kaybı grup arkadaşlarını, en önemlisi de ev arkadaşı Chris Cornell'i fena yaraladı. Grubu Soundgarden ile Avrupa turu dönüşü acı haberi alan Cornell, hiç vakit kaybetmeden bu tur esnasında biriktirdiği materyalleri kullanmak, onlara duygularından kopan sözler yazmak ve bunları ölümsüzleştirmek için, dostu Andrew'ün hatırasına bir projenin pimini çekti. Cornell ilk olarak Andrew'ün gruptan arkadaşları olan Ament ve Gossard'a yaklaştı. Zaten ikisi de çok yetenekli ve tutkulu müzisyenler oldukları için, Wood sonrası "biz ne olacağız" çaresizliğine düşmemişlerdi. Soundgarden davulcusu Matt Cameron'ın da katılımıyla dört kişiyi bulan proje, Gossard'ın çocukluk arkadaşı süper yetenekli gitarist Mike McCready'yi de dahil etmesiyle beş nüfusa ulaştı. Ama zincirleme bir şekilde yine Ament, Gossard ve McCready'nin hayata geçirmeyi planladığı Mookie Blaylock (ki isim hakları yüzünden adı Pearl Jam olarak değişecek) grubun vokal seçmelerine demosunu yollayan Eddie Vedder da birkaç şarkıda eşlik edince olayın rengi belli oldu. Tek belli olmayan, Andrew Wood anısına gerçekleştirilen bu tek albümlük birleşmenin adıydı. O da bir Mother Love Bone şarkısı olan Man Of Golden Words'te geçen "Seems I've been living in the temple of the dog" cümlesinden alınmış Temple Of The Dog oldu.


Chris Cornell'in dostu Andrew Wood için yazdığı ilk şarkılar, aynı zamanda Temple Of The Dog albümünün ilk iki şarkısı olan Say Hello 2 Heaven ve Reach Down idi. Say Hello 2 Heaven, Cornell'in o benzersiz sesinin de işaret ettiği üzere ölümün hüznünü, cennete gitmenin ümidiyle mükemmel buluşturmuş bir şarkı. Tabii burada ölümü kabullenemeyişin isyanı ve cennet şüphesinin yarattığı çaresizliği de hissetmek olası. 11 dakikalık Reach Down ise bambaşka bir alem. "Pink Floyd köküne kadar grunge bir grup olsaydı"nın notalara dökülmüş hali sanki. Az önce çağrışımı yapılan türlü duygu arasında isyanın daha fazla hissedildiği bir şarkı. Aslında şarkı bile değil. Bir patlama. Gossard ve McCready'nin olağanüstü gitar sololarıyla dinleyene boyutunu şaşırtan Reach Down ile ilgili Chris Cornell'ın anlattığı bir anekdot da önemli. Bu albümle ilk stüdyo deneyimini yaşayan McCready, Reach Down'da kendine ait dört dakikalık doğaçlama solosunu atarken solonun yarısında kulaklığı fırlıyor ve geri kalanını hiçbirşey duymadan tamamlıyor. Bu solo da olduğu gibi şarkıda yer alıyor. Andrew Wood ile yaşıt olan ve muhtemelen o yıllarda Wood ile hiçbir anısı olmayan McCready'nin bu kendini adamışlığının karşılığı, Temple Of The Dog'u bir "Andrew Wood Tribute" oluşumundan çok daha öteye taşıyor.

Hunger Strike, Reach Down'ın çektiği uzun ve meşakkatli yol filminin ardını toplamaya çalışan daha ana akım, ama bu birlikteliğin Andrew Wood ile sınırlı olmadığını gösteren sistem isyankarı bir şarkı. Grunge vokaline yön tayin etmiş iki adam olan Chris Cornell - Eddie Vedder düetini duyabileceğiniz tek şarkı aynı zamanda. Biraz daha tecrübeli Cornell, ilk ciddi deneyiminde Vedder'a hiç kıllık yapmamış, hatta "şarkıyı ben nasıl söylemek istediysem o da içgüdüsel olarak öyle söyledi" itirafında bulunmuş. Albümdeki on şarkıdan yedisi haliyle Chris Cornell'a ait. Biraz da ironik biçimde ilk üç şarkının efkarlı ruh halinden bir nebze sıyrılma görevini üstlenen ise ex-Mother Love Bone olmuş Ament - Gossard ikilisinin bestesi olan ve dört ay sonra çıkacak Ten efsanesinin ayak seslerini duyuran Pushin Forward Back suretinde karşımıza çıkıyor. Zamanında Pearl Jam, Alice In Chains, Blind Melon gruplarına destek çıkmış yapımcı Rick Parashar'ın piyanosu eşliğinde somut anlamda da blues bir tavır takınan Call Me A Dog, bir şekilde eski blues bestelerinin dile getirdiği "life is hard, and then you die" basitliğini grunge kuşağının kafa karışıklığına bezemiş nitelikte.

Kaset formatında tanıştığım Temple Of The Dog albümünün B yüzünün açılışında beni hep Stone Gossard bestesi Times Of Trouble karşılardı. Dramatik, gergin, üzgün, kızgın karmaşıklığıyla, yine Parashar'ın piyano darbeleriyle, X Kuşağı hassasiyetleriyle örülü lirikleriyle ve Cornell'in çalarken gözünden bir damla yaş süzüldüğünü hayal ettiğim mızıka solosuyla gelmiş geçmiş en iyi B1'lerden biriydi Times Of Trouble. Zaten ondan sonrası Wooden Jesus ve "İsa, sen nerelisin, olayın nedir" mevzusu boy veriyor. Your Saviour, albümün genlerindeki dramatik damarları kesmeden harikulade bir funk çeşnisi yaratıyor ki bunda en önemli pay, Pearl Jam ve Soundgarden gibi iki grubu birden idare eden dünyanın yaşayan en iyi bateristlerinden biri olan Matt Cameron'a ait. Pearl Jam - Soundgarden karışımı nasıl olurdu sorusuna (tabii 90'ların ilk yarısı itibariyle), daha bu ikisi doğru dürüst isim yapmamışken cevap vermiş şarkılar bunlar. Your Saviour, Cornell tarafından yazılmış bir Pearl Jam şarkısı gibiyken,  Gossard bestesi olan Four Walled World ise bir Soundgarden şarkısı gibi adeta. Yok aslında birbirimizden farkımız derken finali yapan All Night Thing, organ ve piyano sayesinde değil Pearl Jam veya Soundgarden, değil grunge, rock bile olmayan lezzetine o an ortak etmeyi başarıyor.


Chris Cornell - Andrew Wood
 
Saygısızlık gibi olmasın, Mother Love Bone bana müzikal anlamda hiçbir şey ifade etmeyen bir gruptur. Bu yüzden Temple Of The Dog'un hikayesini öğrendiğim ilk zamanlar bu şarkıları bir vefa albümü için çok fazla bulmuştum. "Grunge nedir" diye sorulduğu vakit önereceğiniz Ten, Dirt, Nevermind (ki ben bunu genelde pek grunge şeklinde önermem) ve Superunknown (ki bunun yerine Badmotorfinger diyenlere de saygım sonsuzdur) dörtlüsünün dışına çıkıldığı pek görülmemiştir. Temple Of The Dog, biraz da bu tribute meselesi yüzünden pek hak ettiği ilgiyi görmedi başlarda. Oysa ortada bir tribute projesinden daha fazlası vardı. Lakin o hep şikayet ettiğimiz ticari tezgah sayesinde ulaşabildik bu albüme. İlk çıktığında sadece ABD'de 70 bin kopya sattığı için değil, Nisan 91'de çıkan bu albüm sonrasında Ten (Ağustos 91) ve Badmotorfinger (Ekim 91) albümlerinin yarattığı olağanüstü başarı yüzünden daha majör bir şirket tarafından tekrar piyasaya sürüldüğü için ulaşabildik. O zaman 1 milyondan fazla sattı tabii.

Temple Of The Dog, herşeyden evvel bir Chris Cornell projesi. Baştan beri bir veya birkaç Mother Love Bone coverı yapmaya (iyi ki) yanaşmamış, sıfırdan yeni şarkılarla hem yasını tutmuş, hem de öfkesini kusmuş. Besteleri, sesi, gitarı, grubu oluşturmaya yönelik çabaları ve tüm bunları yaparken bile kontrol manyağı olmadan, gerçek bir grup anlayışıyla hareket etmesi, tek seferlik de olsa bir grunge kardeşliği yaratması onu çok özel bir adam yapıyor. O yüzden Scream gibi solo albümleri ona yakıştıramıyoruz. O yüzden Pearl Jam ve Soundgarden'ın son yıllardaki vasat albümlerini hazmedemiyoruz. Daha ortada Ten ve Badmotorfinger yokken kısa süreliğine de olsa Temple Of The Dog vardı. Böylesine ölümsüz bir rock klasiğinin bilerek ve isteyerek ilk ve son oluşundaki güzellik, gerçek anlamda "tek" olmanın adını koyuyor adeta.

1. Say Hello 2 Heaven
2. Reach Down
3. Hunger Strike
4. Pushin Forward Back
5. Call Me a Dog
6. Times of Trouble
7. Wooden Jesus
8. Your Saviour
9. Four Walled World
10. All Night Thing

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder