23 Nisan 2014 Çarşamba

Lazuli - Tant que l'herbe est grasse


Claude Leonetti ve Dominique Leonetti'nin 1998'de Güney Fransa'da kurdukları progressive rock grubu Lazuli, tam altı stüdyo albümü yapmış tecrübeli bir beşli. Kendileriyle son albümleri Tant que l'herbe est grasse vasıtasıyla tanıştım. Tanıştığıma o kadar memnun oldum ki, önceki beş albüme de yumuldum. Bu albümlerden Amnésie (2004) ve Réponse incongrue à l'inéluctable (2009) benim için biraz daha öne çıkanlar oldu. Ama dokuz şarkılık son albüm Tant que l'herbe est grasse, kanımca en iyi Lazuli albümü olmuş. Hazır yeni gelmişken, yeni tanıştığım 6-7 albüm sahibi müzisyenlerin bütün albümlerini dinledikten sonra en beğendiğim albümün en son çıkan albüm olması durumuyla sıkça karşılaşmamın nedenlerini sorgulamadım değil. Bunun en son çıkan akıllı telefon veya bilgisayar çılgınlığına benzer bir "yeni" olanın "en iyi" olduğu yanlış algısıyla karıştırılma ihtimali mevcut. Oysa büyük oranda, yıllar içinde iyice demlenen, en basit tabiriyle olgunlaşan bir müzikal gelişimin  son noktasıyla karşılaşmamızla alakası var. Zira dokuz albüm yapıp da en iyi albümünün hala üçüncü veya beşinci albümü olduğunu düşündüğüm isimler de bulabilirim.

Lazuli, son yıllarda farkına vardığım Fransa plakalı rock grupları Naïve ve Alcest'in fark yaratan tarzlarına kardeş, vatandaş bir oluşum. Alışıldık Amerikalı veya İngiliz progressive rock müziğe pek çok yönden kalburüstü bir alternatif oluşturan bu Fransız hareketi, bu türün zaten sağı solu belli olmayan yapıtaşlarına kimi zaman shoegaze, kimi zaman şiirsel bir alternative metal, hatta özellikle Lazuli'de gördüğümüz üzere dünya müziğine referanslar içeren etnik öğelerle bezeli farklı lezzetler katarak sıradışı biçimde zenginleştirme eğiliminde. Lazuli'nin klasik rock enstrümanları haricinde aldığı Fransız kornosu, vibrafon, marimba, perküsyon ve tuşlu çalgılar desteği, grubun müziğini bir tık daha ilginçleştiriyor, zenginleştiriyor. En ilginç enstrüman ise, Claude Leonetti'nin geçirdiği bir motosiklet kazası sonrası sol kolunu kullanamaması sebebiyle kendi icat ettiği, hikayesini de grubun resmi internet sitesinde anlattığı "léode" olsa gerek.

Altıncı albüm Tant que l'herbe est grasse, birbirine benzemeyen ama yine de ortak bir ruh yaratmayı başaran nitelikli bestelerden oluşmakta. Bu tip albümlerden pek beklemediğim üzere beni ilk görüşte kendine aşık eden Homo sapiens, gitar ve davul yerine kendini tuşlu ve elektro bir altyapıya teslim ederek harikulade bir masala dönüşmüş Tristes moitiés, senfonik rock karizması Multicolère, bana Porcupine Tree tadı veren Prisonniere d'une cellule male ve progressive rock tarihinden izler taşıyan, bu izleri de grubun kendi özüne inebilmesi için dinleyiciye bir yol haritası olarak sunan Une pente qu’on dévale, L’essence des odyssées, Les courants ascendants gibi şarkılar gece gece nasıl adamlarla muhatap olduğunuzu düşündürüyor. Albüm bitince de başladığın işi bitirmiş olmanın huzuru kaplıyor ki, iyi bir albüm dinlemenin en sevdiğim duygularından biri de budur. Tant que l'herbe est grasse, bu huzuru sağladıktan bir süre sonra bile içinde daha keşfedilecek nice şeyler olduğunu yeniden yükleyen bir albüm. Lazuli ise hep öyle bir grup zaten.

1. Déraille
2. Une pente qu’on dévale
3. Homo sapiens
4. Prisonnière d’une cellule mâle
5. Tristes moitiés
6. L’essence des odyssées
7. Multicolère
8. J’ai trouvé ta faille
9. Les courants ascendants

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder