Tom Morello (gitar),
Tim Commerford (bas) ve
Brad Wilk (davul), yani
Rage Against The Machine efsanesinin vokalsiz hali olan üçlü, müzikten hiç kopmadı. Sürekli arayış içindeydiler. En uzun soluklu işleri rahmetli
Chris Cornell'in mikrofona geçtiği
Audioslave oldu. Birkaç şarkı dışında pek haz etmediğim bu oluşum bana şunu göstermişti:
Morello,
Commerford,
Wilk üçlüsünün ihtiyacı kesinlikle
Zack de la Rocha tarzı öfkeli bir punk rap solistiydi.
Morello'nun hip-hopçu
Boots Riley'yi yanına alarak kurduğu
Street Sweeper Social Club ise öfke, iyi şarkı,
Commerford,
Wilk eksikliği nedeniyle beklentilerin hayli altında kalmıştı.
Morello birçok tek şarkılık projede konuk gitarist ve şarkı yazarı olarak boy gösterse de,
RATM döneminden sonra belli bir istikrar aradığı belliydi.
Cornell'in grunge zamanlarından kalma uhrevi, kişisel, melankolik ve karışık hedefler seçen öfkesinin yansıdığı liriklerden ziyade, Amerika'nın bitmeyen sosyal, ekonomik, ırkçı, adaletsiz politikalarına kafa göz dalan sözlere daha iyi oturan bir müzik anlayışına sahipti.
Öte yandan efsanevi bir hip-hop markası olarak
Public Enemy de eski günlerinden çok uzakta ne yazık ki. En iyi albümlerini 90'larda yaptığını düşündüğüm, politik duruş ve cesaretlerine her daim saygı duymama rağmen, müzikal açıdan 80'ler sonu 90'lar başındaki mükemmel hip-hop tasarımlarını mumla aradığım grubu bu halde görmek, her yeni
Public Enemy albümünde biraz daha içimi acıtıyor. Grubun önemli ismi olan, aynı zamanda rap camiasında (bahsettiğim camia
Jay Z,
Kanye West ve türevlerinden oluşan uyuzlar takımı değil tabii) sözü dinlenen, siyah politik hareket içinde lafını esirgemeyen
Chuck D de arayış içinde oldu. Ama bunlar kalıcı gruplar ve uzun soluklu albüm çalışmalarından ziyade, Amerika dışında pek bilinmeyen kısa, yerel ve geniş çapta ses getirmeyen arayışlar oldu. O da
Morello gibi o etkinlikten bu protestoya koşturup, daha iyi bir siyasi yönetim, ırkçılık ve önyargıdan uzak insanca bir yaşam uğruna haksızlıklarla, adaletsizliklerle kendi çapında mücadele etmek için çırpındı.
2016'nın başlarında
Tom Morello ve
Chuck D'nin bu arayışları nihayet birbirlerini bulmalarıyla sonuçlandı. Hızlı gelişen olaylar sonucu
Morello, yanına kader arkadaşları
Commerford ve
Wilk'i,
Chuck D ise
Public Enemy'nin turntable sorumlusu
DJ Lord'u aldı. Ama bu kadarla kalmadılar. Yine 90'ların en önemli hip-hop çetelerinden biri olan
Cypress Hill vokali
B-Real de bu projeye balıklama atladı. Böylece
Rage Against The Machine,
Public Enemy,
Cypress Hill gibi üç kilometre taşının dudak uçuklatan ittifakı gerçekleşmiş oldu. 90'larda olsa, rockçısını, rapçisini sokaklara dökecek olan bu oluşum, 2010'lu yılların doymuşluğuyla belli çevreler dışında fazla infial yaratmadı. Bunun nedeni de kendi adıma üç grubun son yıllardaki müzikal düşüşlerinin verdiği güvensizlikti. 2016'da üçü konser kaydı olmak üzere beş şarkılık
The Party's Over EP'si ve
Prophets Of Rage adlı şarkıyla bu kez ciddi birşeylerin yolda olduğunu hissettik. Adını
Public Enemy'nin 1988 tarihli klasikleşmiş albümü
It Takes A Nation Of Millions To Hold Us Back albümündeki bir şarkıdan alan
Prophets Of Rage, Eylül 2017'nin ortasında çıkardığı aynı adlı debut ile "clear the way" (yolu açın) diyor.
Radical Eyes adında, çok şaşalı olmasa da belli bir karizması olan açılışın ardından ilk single
Unfuck The World ortalığı ısıtıp dinleyeni kıvama getiriyor.
Legalize Me,
Hail To The Chief,
Strength In Numbers,
Take Me Higher,
Hands Up,
Smashit gibi şahane rap rock şarkılarının öncülüğünde cıva gibi yerinde duramıyor.
RATM'den bildiğimiz ve sevdiğimiz üzere tipik
Morello formüllerinin her şarkıda hissedilmesi, yukarıda adı geçen şarkılar başta olmak üzere albüm genelinde eski güzel günleri coşkuyla anmamıza vesile olurken, aynı formüller birkaç şarkıda kendini tekrar eder gibi algılanmasına yol açıyor. Bu formül, süper bir gitar riffinin sürüklediği, agresif ve karizmatik bir rap vokalin öfkesini boşalttığı, slogan gibi bir nakarat ile taçlandırılan, arada CGI'sız eksantrik bir
Morello solosunun yer aldığı, sonlara doğru öfkenin iyice arttığı şarkılara hayat veren bir formül. Rock ve rap ortaklığını sevenler için şikayet etmenin imkansız olduğu bir durum. Üstelik burada
Chuck D ve
B-Real gibi iki rap ustasının politik güçlerinin
RATM müzikal altyapısına bindirmeler yapmasını görerek kucaklanması gereken bir durum.
Bazen rifflerin cazip gelmemesi, öfke dozunun tatmin etmemesi, müziğin yeterince gaza getirememesi gibi öznel nedenlerden ötürü bu formülün işlemediği anların da var olabileceğini düşünebiliyoruz. Ama son yıllarda düşüşte gördüğüm bu üç süper grubun yarattığı yeni bir "supergroup"tan beklenen çoğu şeyi bulmuş olmanın heyecanıyla formül mormül sallamıyor insan. 2016 yazından beri süren "Make America Rage Again Tour" adını verdikleri Kuzey Amerika turnesi yeni şarkılar yanında, bu üç grubun protest marşları haline gelmiş şarkılarından da oluşuyor ki, olası bir konser albümü bu heyecan dalgasını katlayabilir. Özellikle Amerika'da
Trump sonrası artan ırkçılık başta olmak üzere yanlış politikalara karşı müzik dünyasından yükselen en önemli hareket olarak görülen
Prophets Of Rage, meselelerini sadece lirik olarak değil, sert ve kıvrak müzikal yapısıyla da ete kemiğe büründüren mühim bir hareket. Adaletsizliklere, ayrımcılıklara, düzensizliklere, yoksunluklara, cehalete karşı birer koyun olmayı reddeden reflekslerle, öfkeyle hareket eden bir ses. İçinde "öfke" olan bir gereklilik.
1. Radical Eyes
2. Unfuck the World
3. Legalize Me
4. Living on the 110
5. The Counteroffensive
6. Hail to the Chief
7. Take Me Higher
8. Strength in Numbers
9. Fired a Shot
10. Who Owns Who
11. Hands Up
12. Smashit
RATM müziğini öfkeli rap vokali ve protest tavrı olmadan ben de eksik bulurum ama Audioslave'e de biraz haksızlık yapmışsın gibi.Bence çok iyi bir kimya tutturmuşlardı İlk iki albümde.Özellikle aynı isimli debut albüm muhteşemdir.Oradaki hemen hemen bütün şarkılarını çok severim.Dağılmadan önceki son albümlerinde ise gerçekten batırmışlardır ama.Neyse, R.İ.P Chris Cornell.
YanıtlaSil