12 Haziran 2023 Pazartesi

Iron Maiden - Seventh Son Of A Seventh Son

 
Arada tıfıl rockçıların berbat albümlerinden sıkılınca sığındığım limanlarda biri de Iron Maiden'dır. Ama öyle her albümü de değil. Hatta coğunlukla 2-3 albümü. Mesela zamanında yere göğe sığdıramadığım Somewhere In Time (1986) ve ondan sonra gelen Seventh Son Of A Seventh Son (1988) albümleri baştacıdır. Grubun altın çağı dinleyiciden dinleyiciye değişiklikler gösterebiliyor. Benim için o çağ 80'lerin ikinci yarısı. Yine bir sığınma anımda açtığım Seventh Son Of A Seventh Son o kadar iyi geldi ki, Somewhere In Time'ı o kadar övüp de bu albüme dokunmamış olmayı adil bulmadım. Grup lideri Steve Harris'in Amerikalı yazar Orson Scott Card'ın 1987'de yazdığı Seventh Son romanından esinlenmesi sonucu bir konsept albüm olarak tasarlanan albüm, her dönüşümde bana yıllanmış şarap gibi taze ve lezzetli gelmesiyle ünlüdür. Konsept albümleri genelde sıkıcı bulmuşumdur. Zaten Sevent Son da bana hiç konsept gibi gelmemiştir. Tipik Iron Maiden yönünde seyreden liriklere çok takılmadığım için konsepti edebi yönden anlamaya hiç çalışmadım. Öyle ki merak edip romanı bile okumadım. Gerçi albümün belli bir hikayesi olmadığı, iyi ve kötü, cennet ve cehennem hakkında olduğu düz bilgisi mevcut. Bunlar da Iron Maiden'ın hali hazırdaki alameti farikaları. Seventh Son çeşitli yönlerden Iron Maiden için bir şeylerin başlangıcı olduğu kadar bir şeylerin de bittiği bir albüm. Benim açımdan bu seviye bir albümden sonra şu ana dek böylesi gelmedi. Mesela en son çıkan 17. Iron Maiden ürünü Senjutsu da iyi bir albüm. Ama asla 80'lerde çıkanlarla aşık atamaz. Oraya gelene kadar o kadar vasat şarkılar, albümler yaptılar ki bugün verdikleri demeçlerde kendileri bile buna şaşırıyorlar.

Seventh Son Of A Seventh Son, Iron Maiden kariyerinin keyboard katkılı ilk albümü olma özelliği taşıyor. Steve Harris ile birlikte gitarist Adrian Smith'in üstlendiği bu misyon, ilk duyulduğunda hayranlar tarafından temkinli yaklaşımlara yol açtı. Öyle ya, grup yıllardır sahip olduğu armoniyi, aurayı, enerjiyi Murray ve Smith'in gitarlarıyla zaten yansıtıyordu. Keyboardların ne katkısı olacaktı ya da olacak mıydı? Aslına ve albüme bakarsak pek de fark etmemiş. Ne kadar başlarda temkinli de olsalar, camia albümü çok sevdi. Hatta benim de imza attığım şekilde tüm zamanların en iyi Maiden albümlerinden biri kabul edilir. Steve Harris'e göre Seventh Son, Piece Of Mind'dan sonraki en iyi albümleridir. Üstelik keyboard varmış yokmuş tartışması masada olmadan böyledir. Grup müziğinden hiçbir şey götürmediği gibi, belki de progresif metal yanında progresif rock kimliği de kazandırmıştır onlara. Ne fark var demeyin. Sadece "heavy" olmakla yetinmeyip incelikle çok boyutlu şarkılar tasarlamak, aynı zamanda bunları sertlik, hız, şov gözetmeden doğal akışlarına bırakmak Maiden karakteristiklerinden biridir. Sertlik, hız, şov zaten bu doğal akışla birlikte gelir. Önemli olan, her bir şarkının kendi ayakları üstünde durmasını sağlayan ayırt edici müzikal kimlikleriyle yazdıkları hikayeler. Bu albüme gelene kadar The Trooper, Flight Of Icarus, Aces High, 2 Minutes To Midnight, Wasted Years veya Stranger In A Strange Land gibi şarkılar yıllar içinde bir kimlik oturtmayı çoktan başarmıştı. Şarkının sadece adını söylediğinizde bile sanki karşınızda somut bir varlık beliriyor gibiydi.


İşte Seventh Son, en azından benim için bu şarkılarla yüklü bir albüm. Can I Play With Madness, The Evil That Men Do, The Clairvoyant, Only The Good Die Young dörtlüsü yıllar yılı grubun konserlerinin lokomotif şarkıları oldular. Ama lokomotif olmanın yanında, bu benzetmenin yol açabileceği basit bir "gaza getirici" olmanın çok ötesinde niteliklere sahipler. Hem birer heavy metal hitleri, hem de birinci sınıf progressive metal yapı taşları. Bunda Bruce Dickinson'ın ne ölçüde katkısı var bilemiyoruz ancak Somewhere In Time'da şarkı yazımına katkıları Steve Harris tarafından geri çevrilen Dickinson bu albümde daha aktif. Harris, suçluluk mu hissetti yine bilemiyoruz ama Seventh Son kitabından etkilendikten sonra direkt Dickinson'ı bulup düşüncelerini öğrenmek istemiş. Zaten doğuştan hevesli ve tutkulu Dickinson da gerek lirik, gerekse müzik olarak üzerine düşeni yapmış. Vokali konusunda ise söylenecek hiçbir şey yok. Iron Maiden şarkıları onun sesiyle daha bir ikonik hale geldi. What Does This Button Do?: An Autobiography (Bu Düğme Ne İşe Yarıyor?: Bir Otobiyografi) adlı çok eğlenceli kitabında da irili ufaklı değinilerle Iron Maiden öncesi, katılımı ve sonrasına dair bir dolu anekdot aktaran 10 parmağında 10 marifetli Dickinson, Seventh Son'daki aktif rolünden memnun biçimde en iyi performanslarından birini veriyor. Her şarkıda çok iyi ama bana her duyduğumda dörtnala at sürüyormuş hissi veren Can I Play With Madness yorumu, onu hiç tanımayan bir dinleyici için "Bruce Dickinson 101" niteliğinde adeta. Lisanslı bir pilot olarak uçakları, tecrübeli bir vokal olarak da şarkıları uçuruyor diyerek kelime oyunumuzu da yapmış olalım.

Grubun progresif yönünü iyice sağlamlaştıran, aynı zamanda keyboard kullanımının ahengi bozmadığı görülen Moonchild ve Infinite Dreams, inişli, çıkışlı, katmanlı yapılarıyla peşpeşe kaliteli heavy/progressive metalin keyfini yaşatıyorlar. Ama Harris'in tek başına yazdığı yaklaşık 10 dakikalık öyle bir Seventh Son Of A Seventh Son var ki, sanki içinde 2-3 şarkı saklıyormuşçasına boyutlu, coşkulu, tutkulu, diğer şarkılara kol kanat geren bir çınar ağacı sanki. Gitaristler Adrian Smith ve Dave Murray'nin dinleyeni canlı stadyum ambiyansına soktukları son 3 dakikası nedir öyle? Steve Harris ve davulcu Nicko McBrain'in de ustalık dolu katılımlarıyla hem bir progressive rock epiği, hem de uzun süresine rağmen heavy metal radyolarına dost bir zirve. Albümün ticari başarısı da gayet iyi olmakla birlikte, pek çok müzik dergisi ve eleştirmen tarafından tüm zamanların en iyi progressive metal albümleri arasında gösterildi. Yani hem ticari, hem de eleştirel başarının haklı gururunu yaşadı. Bu albümden sonra Adrian Smith ayrıldı, yerine yine usta bir gitarist olan Janick Gers geldi. Daha sonra da solo çalışmaları ve diğer işleri yüzünden Dickinson ayrıldı. Neyse ki Smith ve Dickinson, Brave New World (2000) albümüyle yuvaya geri döndüler. Lakin hiçbir albüm 80'ler öncesi Iron Maiden klasına ulaşamadı. Özellikle Somewhere In Time ve Seventh Son Of A Seventh Son, 30 küsür yıl sonra bile Iron Maiden denince benim için fazlasıyla yeterli referanslar. Referans kelimesi bile sanki tam ifade edemiyor duygularımı. Sanat eserleri desem yeridir.

1. Moonchild
2. Infinite Dreams
3. Can I Play With Madness
4. The Evil That Men Do
5. Seventh Son of a Seventh Son
6. The Prophecy 
7. The Clairvoyant
8. Only the Good Die Young

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder