6 Temmuz 2016 Çarşamba

STÄNG - STÄNG


2016'nın en heyecan verici yeni gruplarından ve onların ilk albümlerinden biriyle karşı karşıyayız. Normalde beş kişiden oluşan San Franciscolu hard blues rock grubu STÄNG, konser ve stüdyo çalışmalarına katkıda bulunan dört gitariste, üç bas gitariste ve üç davulcuya kucak açmış bir "takım". Yedek kulübesi de zengin bu grubun as kadrosu tam olarak kimlerden oluşuyor bilmiyorum. Ama ortada şahane bir rock varsa bunun en ufak bir önemi olmuyor. Websitelerinde "AC/DC, The Black Crowes ve Led Zeppelin'i alın, tepesine biraz Hendrix serpiştirin, işte size STÄNG'in ne olduğuna dair bir fikir" şeklinde kısmen katıldığım bir tanıtım mevcut. Özellikle AC/DC adını duyunca üst dudağını yukarı doğru büzen kitleye sesleniyorum: Endişe yok! Kendi adıma 10 şarkıdan hiçbirinde sıkılmaya vakit bulamadım. Geri kalanı zaten kalburüstü rock'n roll grupları için olmazsa olmaz referanslar. İşin The Black Crowes kısmı ise zaten göz önünde olan ve şahsen hiç şikayet etmediğim, hatta grubu ve albümü en keyifli hale getiren özellik olarak duruyor. Tabii The Black Crowes'un henüz cozutmadığı ilk iki albüm dönemine yönelik bir tespit olsa gerek.

Crowes referansının en belirgin yansıması, aynı zamanda gruba karakterini veren en önemli unsurlardan biri solist Dave Combs... Gitarı, bası, davulu ayrı bir yere koyarsak, her rock grubuna lazım bu olağanüstü adam istisnasız her şarkıyı uçuruyor. Klasik rock söylemek için yaratılmış sesinin geniş yelpazesi sıklıkla Chris Robinson'ı anımsattığından ve grubun güney soundu ile bütünleştiğinden tadına doyum olmuyor. Ama klasik rock tanımının da günümüzde içinin fena halde boşaltılmaya başlandığını düşünürsek, Combs'u daha iyi tanımlamak için "soul" anahtar kelimesini mutlaka kullanmamız gerek. Evet, klasik olmasından ötürü tahmin edilebilir. Fakat o tahminin sınırlarını hep geniş tutan, geniş sahalara (ki bu yüzden stadyum rock da deniyor) hakimiyet sağlayan devasa bir ses Dave Combs. Ana gitarlardan sorumlu ve şarkı yazımında payı bulunan, ayrıca albümün Tyler Williams ile birlikte iki yapımcısından biri olan Drew Southern'ın adam gibi adam, gitarist gibi gitarist duruşu, albümdeki şarkıları her dinleyişte yeni şeylerin keşfine vesile olan nitelikte.


Aynı zamanda ilk single olan açılıştaki harikulade Burnin' Through My Soul, Gettin' My Act Together, Platinum Dragon gibi lokomotif şarkılar her klasik hard / blues / soul rock albümünde olması gereken fakat ne yazık ki son yıllarda ara ki bulasın durumuna gelen kalitede şarkılar. Bu yüzden böyle şarkıları bulur bulmaz sarılası geliyor insanın. Lakin şöyle de bir hissiyat var. Let Me Bleed, I Need You, It's Your Soul (Long Live Rock n' Roll), Freedom Ride gibi normalde düz bir "classic rock" albümde bulunsa pek de dikkat çekmeyecek şarkılar, Combs ve Southern'ın başı çektiği STÄNG sayesinde kulağa asla normal veya düz gelmiyor. Bir ayağı 70'lerde, diğeri günümüzde, başka ayağı kalmadığı için bu defa elleri 80'lerde ya da grunge'sız 90'larda, kafası gözü, kulağı da bu destinasyonların her birine girip çıkan akıcılıkta bir müzik sahibi olan STÄNG, çalıp söylediği 10 şarkıda adeta klasik rock tarihinin hard rock ve blues soul ile ilişkisinden devşirilmiş kendine has bir özetini sunuyor. Sesli söyleyince epey iddialı gelen bu yorumumu iyice tarttım. Bunu tartarken fonda albümün tam göbeğine yerleştirilmiş Blues That STÄNG çalıyordu. Tartma işi çok başka bir şeye dönüştü böylece.

Adından da anlaşılacağı (ve bence bundan daha iyi bir isim bulunamayacağı) üzere saf bir blues olan Blues That STÄNG, konser öncesi boş stadyumda bu şarkıyı prova eden grubu akşam üzeri hoş bir meltem eşliğinde dinlemek gibi olağanüstü bir duygu yaratıyor. Evet, belki bu şarkıyı o dolu stadyumda kalabalık eşliğinde bilet koçanınızla birlikte tekrar dinleyeceksiniz. Ama asla o çakırkeyif deniz esintisiyle tek başınıza dinlediğiniz stadyum akustiğindeki ekolu ruh hali gibi olmayacak. Hüzün, coşku, tutku, aşk, elektrik, artık içerdiği her ne varsa iç içe geçmiş, sonra olağanüstü bir yumak haline gelip dinleyeni içine almış, kişiye hayata dair ne biliyorsa 6 dakikalığına unutturmaya ya da bu duygular eşliğinde kendi iç dinamiklerini hatırlatmaya soyunmuş (evet kelime anlamıyla gerçekten soyunmuş) bir şarkı bu. Kendinden büyük veya küçük şarkıları hiçe saymamış, sadece özgürce soyunmuş, milyonlarca benzerini inkar etmeden kendi değerlerini, genetik kodlarını oluşturmuş bir şarkı aynı zamanda. Aslında tepeden, zeminden, profilden, nereden bakarsak bakalım, albümün kendisi bir özgürlük manifestosu. Çığlık atmak, gitar sololara kafa sallamak, davul ataklarına eşlik etmek, bunların hepsini yaz sıcağının törpülendiği o akşam serinliğinde devasa stadyum atmosferinde yapmak. Belki de müziğe dair şeylerin dışında düğme iliklemek, gaza basmak, ufka bakmak, kana kana su içmek, ağaçtaki meyveye erişmek, sevişmek gibi rutinlerin saflığına tav olmak. "Tam o sırada STÄNG çalıyordu" demek.

1. Burnin' Through My Soul
2. Let Me Bleed
3. Graveyard Dead
4. I Need You
5. Blues That STÄNG
6. Gettin' My Act Together
7. Freedom Ride
8. Platinum Dragon
9. Here Comes the Fire
10. It's Your Soul (Long Live Rock n' Roll)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder