23 Ocak 2017 Pazartesi

Rival Sons - Hollow Bones


2016'nın en hasretle beklediğim albümlerinden biri olan Hollow Bones ile vuslat gerçekleşti. Rival Sons yine beni yarı yolda bırakmadığı gibi, gideceğim yerin kapısının önüne kadar bıraktı. Hatta istediğin zaman yine beraber turlarız diye de o kapının önünde bekliyor. Onlar hakkında daha söylemediğim ne kaldı, Hollow Bones hakkında yeni olarak ne anlatabilirim diye düşünmedim değil. Sonra şu aklıma geldi: Ben onlar hakkında yeni bir şey söylemek istemiyorum. Sadece onlar ve albümleri hakkında konuşmak istiyorum. Hollow Bones gibi her Rival Sons albümü de buna vesile oluyor. Vuslattan yaklaşık bir ay önce çıkacağından haberimin olduğu Hollow Bones, daha Great Western Valkyrie'ı (2014) bile hararetle dinlemeyi, hatta Pressure and Time'a (2011) bile yeni çıkmış albüm muamelesi gösterip iştahla yumulmayı sürdürdüğüm günlerde soğukkanlı bir heyecan yarattı. Heyecanın soğukkanlısı, iyi bir albümle karşılaşacağınızın güvencesi ile, ne ölçülerde iyi olacağının beklentisinden ibaret oluyor. Rival Sons, onları nasıl biliyorsanız veya onları en son nasıl gördüyseniz hala öyleler. Daha da olgunlaşmışlar, daha da güçlenmişler gibi şeyler söyleyemiyorum. Çünkü zaten yıllardır öyleler.

Rival Sons, kendine has bir soundu, grup müziğini geri plana atacak gereksizlikte bir özelliği olmadığı halde iyi bir oluşum. Karizmatik solist Jay Buchanan bile öne çıkmaktan imtina eder bir görünümde sanki. Yine Zeppelin'ler, Purple'lar, Sabbath'lar havada uçuşuyor. Şahane riffler birbirini kovalıyor. Ama onları Zeppelin, Purple, Sabbath diye değil, Rival Sons diye dinliyorsunuz. Belki ben onları yakından takip eden biri olarak bu şekilde düşünüyor olabilirim. Onların müziği hem performans olarak, hem de şarkı yazımı yönünden gerçek bir takım oyunu. Takım oyunlarında herkesin rolü bellidir. Onlar da ellerinden gelenin en iyisini zaten yapıyorlar. Ama Rival Sons'ın oynadığı oyunların senaryosu çok güçlüdür. Hollow Bones da öyle bir albüm. Dinledikçe demlenen, demlendikçe tatlanan, tatlandıkça tiryakilik yaratan şarkılar yazıp söylüyorlar. Oynadıkça devleşiyorlar yani. Mesela biri açılışta, diğeri kapanıştan bir önce iki bölümden oluşan olağanüstü bir Hollow Bones var ki, mantıklı bir insan evladı, her ikisini de duyduktan sonra şarkıların hakkını vermekle beraber, "bana şu gurubu veya şu şarkıyı anımsattı" diye de ekleme yapabilir. Ama mutlaka vereceği örnekler hep kalburüstü grup veya şarkılardan oluşacaktır. Yine aynı mantıklı insan evladı, albümün tamamını dinlemeden evvel peşpeşe Hollow Bones Pt. 1 - 2 yaparsa albümün kötü olabileceği aklının ucundan dahi geçmez.


İki adet Hollow Bones fırtınası yanında 7 tane daha harikulade Rival Sons şarkısı içeren albüm, sırasıyla Tied Up, Thundering Voices, Baby Boy ve Pretty Face dörtlüsüyle öyle güçlü bir blok kuruyor ki, yüzeyden görünen klasik blues katkılı hard rock dokusunun altında ince ince işlenmiş, tüm giriş çıkışları, köprü ve nakaratları özenle düzenlenmiş besteler olduğu hissediliyor. Özellikle kendi adıma Thundering Voices'ın bu dörtlüden bir adım öne çıktığını, hatta son yıllarda duyduğum en tutkulu rock şarkılarından biri olduğunu söyleyebilirim. Hele o nakarat bölümünü her kim ya da kimler tasarladıysa, bu aklın süzgeci kolay kolay tuşa gelmez sanki. Yaklaşık üç dakikalık bir ziyafet. Bu ter attıran dörtlünün ardından gelen Fade Out ise, sert, ağır, yoğun ve blues'a odaklanmış duruşuyla, hüznü ve öfkeyi aynı duruşa yedirmiş bir mola adeta. Normalde bu tip güçlü molaların ardından yine o dörtlüye benzer dinamiklikte bir şarkı bekleyebiliyor insan. Gerçi Hollow Bones'un hem kendi ezberleri, hem de o ezberleri ince ince bozmaya niyetlenen (bozmayıp sadece niyetlenen) çok şık bir oyunbazlığı var.

Oysa sıradaki Black Coffee, ilk dört dakikasıyla Fade Out'un daha haşarı versiyonu gibi. Funk ve soul havası, dişi geri vokalleri, aksak ritimleri ile albüme çeşni katan müthiş bir şarkı. Neden? Çünkü orijinali 1972 tarihli Feel Good albümlerinde yer alan bir Ike & Tina Turner bestesi. Bu efsane karı kocanın kalabalık müzik kariyerinde hiç hit olamamış, kıyıda köşede kalmış bir şarkı. Orijinali de hoş olduğu kadar zor sayılır. Fakat Rival Sons, ilk dört dakikada bu zor atın üzerinde onu dizginlemeye uğraşırken öyle tecrübeli R&B / soul rock hamleleri yapıyor ki, yola getirdiği o atı son 1.5 dakikada bayır aşağı dörtnala koşturuyor. Bitmeyesi bir film gibi olan albümün finali, Jay Buchanan'ın tek başına yazdığı akustik All That I Want ile gerçekleşiyor. 70'leri daha çok anımsatan bu kırılgan lezzet, Buchanan'ın sesi ve akustik gitarla yola çıkıp yavaş yavaş yanına çello, bas, slide gitar ve davulu da alarak dingin ve sinematik bir kapanış gerçekleştiriyor. Birkaç saniye öyle kalakaldıktan sonra Hollow Bones Pt. 1'ın ilk saniyeleri duyulmaya başlıyor. Anlıyorum ki albüm başa dönmüş. Bana bu döngüyü yaşatan albümleri seviyorum. Great Western Valkyrie'ye iyice alıştıktan sonra bir dönem dinlediğim her hard rock, blues rock grubunda onları aradım adeta. Şimdi Hollow Bones geldi. Yine aynı döngüye gireceğim sanırım.

1. Hollow Bones Pt. 1
2. Tied Up
3. Thundering Voices
4. Baby Boy
5. Pretty Face
6. Fade Out
7. Black Coffee
8. Hollow Bones Pt. 2
9. All That I Want

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder