12 Ekim 2010 Salı

Moby - Play


Baştan söyleyeyim, bütün albümlerini dinlemiş biri olarak Moby'yi hiç sevmem. Sanki pahalı kayıt cihazlarına yüklemiş olduğu synthesizer şablonlarını durup durup yeni şarkılarmış gibi albümlerine serpiştirmiş duygusu verir bana. Altına da kâh hareketli, kâh düşük tempolu beatler döşeyerek bu şablonların arasındaki farkları gizlemeye çalışır adeta. Bana yavan gelen müzikal tavrı dışında da sebeplerim var. Bazı röportajlarını dinledim ve okudum. Mütevazı bir görüntü çizmek için kasarken ironik biçimde alttan alta sinsice kendini övmeden duramayan bir adam canlandı gözümde. Sanki ihtiyacı varmış gibi Eminem'e laf sokup polemik yaratmış, ummadığı bir sertlikle karşılaştığında ise sabah uyanınca Eminem hayranı olmuşçasına geri adım atmışlığı da var. Günümüz popüler müziğine yön veren isimlerden biriymiş gibi zaman zaman ahkâm kesmesi de çok itici gelmiştir. Asıl adı Richard Melville Hall olan Moby ismini nereden aldığı sorulsa da sorulmasa da efsanevi Moby Dick'in yazarı Herman Melville'in büyük büyükbabası olduğunu heryerde dile getirme gereği duyan, Moby, kendisine "Moby" yerine "Dick" demeyi daha uygun gördüğüm bir müzik insanı. Bu kadar vurmadan sonra ölmüş olması lâzım. O zaman hakkını da verelim.

Moby'nin içime fenalıklar veren diskografisi içinde yer alan 1999 tarihli Play, sadece Moby albümleri arasında en iyisi değil, elektronik müzik adına ömrümde duyduğum en iyi albümlerden birisidir de. Beaucoup Fish yazısında belirttiğim 90'lar sonu ve 2000'ler başı arasındaki paralel evrene ait albümlerden yani. Alternative rock'ta, punk'ta haklı olarak tutunamayan Moby'nin elektronik müziğe kayışında ne kadar isabetli bir karar vermiş olduğunu görkemli biçimde kafalara kazıyan tozlu ve modern bir yapıttır Play... Tozlu ve modern? Electronica, trip hop, ambient, rave, breakbeat modernliklerini, arşivlerin tozlu plâklarındaki blues, gospel ve soul parçalardan sample edilmiş vokallerle ve onların yarattığı hüzün yüklü nostaljiyle sarmaş dolaş etmiş bir müzikal tavırdan söz ediyorum. Hüzün ve nostalji kelimeleri korkup kaçırmasın. Moby Amerika'yı yeniden keşfetmiyor, tam tersi Amerika içinden kurmaca başka bir coğrafya çekip çıkarıyor adeta. Fizik kurallarını yok saymayan pop altyapılarla eski-yeni arasında dürüst bir kimya yaratıyor.


Honey, Find My Baby, Why Does My Heart Feel So Bad ?, Natural Blues, Run On, Porcelain (ve tabiî albümün B-side eklentisinde yer alan Flower) işte bu sözünü ettiğim, parçalardan bütüne ulaşan sevimli, üzgün, âşık, umutlu titreşimleri bulmuş efsane şarkılar. Onların her biri, sonra hepsi birden Moby'nin kendi tasarımı olan gezegeninin nüfusu, postanesi, barı, kilisesi, kütüphanesi olan şehirler haline geliyor. Bunların olduğu gezegende klüpler, diskolar, müzik marketler, ikinci el butikler, gelişmiş stüdyolar da var. Olmayan tek şey ise, dudak büktürecek bir sıkışmışlık duygusu. Bana göre bu duygunun yokluğu (veya rahatsızlık vermeyecek şekilde azlığı), tüm fantastik bileşenlerine rağmen Play'i çok daha rasyonel kılıyor. Ticari, ama bunun için suçlanmaması gereken pop arzu nesnesi South Side, kanının her damlasıyla bir big beat marşı Bodyrock, kesinlikle yan bakılmayacak çağdaş bir tekno Machete, "spoken word" tekdüzeliğini gerilim uçurumunun kıyısında gezinen baslar ve yine biryerlerden bulunup çıkarılmış sample vokal ile tekdüzelikten kurtaran güçlü trip hop If Things Were Perfect, basitliği içinde yoğunluğu taşıyan ambient Inside... Ayrıca gelmiş geçmiş en iyi albüm finallerinden birini yapan My Weakness, aslında bu içinde durduğumuz albümün bir paralel evren değil, Araf olabileceği ihtimalini yüzümüze vuruyor. Hiç lafı dolandırmadan ve bir anda bizi çırılçıplak bırakarak.

İlk şarkı Honey, son şarkı My Weakness... İkisini arka arkaya dinlediğimizde bizi nasıl bir albümün beklediği yönünde kafa karışıklığı yaşatacak kadar vizyonlu, ama buna karşın basitçe samimi bir albüm bütünlüğü yakalamış, "albüm" olmuş bir diyar. Underworld nasıl yeni bir Beaucoup Fish yapamayacaksa, Moby de bir daha Play gibi bir eser yapamayacak. Buna neredeyse eminim. Çünkü Play'den sonra bunun mümkün olabileceğine dair tüm ümitlerimi plânlı bir biçimde yok etti Moby. Ben pelerinini ve okuma gözlüğünü takmış kel ve tıfıl bir sample avcısından başka kahramanlıklar bekleyen kendi halinde bir çocuktum. Beni hayal gördüğüme ikna eden (tabiî asıl amacı kesinlikle bu olmayan) yine kendisi oldu. Tercihini kötü şarkılar yazmaktan yana kullanması saygı duyulacak gibi değil benim açımdan. Come On Baby ve James Bond Theme için de oyum her zaman onundur. Yine de konu Moby ise, Play bana yeter de artar.

1. Honey
2. Find My Baby
3. Porcelain
4. Why Does My Heart Feel So Bad?
5. South Side
6. Rushing
7. Bodyrock
8. Natural Blues
9. Machete
10. 7
11. Run On
12. Down Slow
13. If Things Were Perfect
14. Everloving
15. Inside
16. Guitar, Flute & String
17. The Sky Is Broken
18. My Weakness

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder