7 Şubat 2011 Pazartesi

QueenAdreena - The Butcher and The Butterfly


Sıradışı rock müzisyenlerinin kendi ülkelerinde veya bizim dışımızdaki diğer tüm ülkelerde müzikleri dışında anılmalarını gerektirecek vukuatları artık nasıl bir süzgeçten geçiyorsa, o grubu veya şarkıcıyı tanımayanların basına yansıyanlardan edindikleri bilgilerle yetinmesi çok acı bir durum olabiliyor. Sinemadan ve müzikten anladıkları Top 5'ten öteye gidemeyen müzik ve sinema eleştirmenlerinden, kendine utanmadan "karikatürist" diyen, çizim özürlü, bedava adamlardan, hergün aymazlığı, sosyetik hezeyanlarını, ırkçılığı yeniden keşfeden köşe yazarlarından geçilmeyen bir basından söz ediyoruz. 2003'te böyle insancıkların olduğu bir ülkeye konserler verirken sahne performansı sırasında esaslı numaralar çeken Katie Jane Garside'ın bu basından gördüğü muamele de kimseyi şaşırtmamalı bu yüzden. O performansın fonunda kalan, aslında kimsenin önde görmeyi yeğlemediği şarkılardaki derinliği anlayabilmenin yolu da "albüm" dediğimiz formattan geçiyor çoğu zaman. Herkes bilinçli bir konser seyircisinin dilinden anlamayabiliyor. Öbür türlü siz "konser nasıldı ama" diye sorunca alacağınız cevap "çatlak hatun altına don giymemişti" oluyor.

1999 Londra doğumlu QueenAdreena grubu, bünyesinde Katie Jane Garside'ı bulundurmanın sıkıntısını pek fazla çekmiyor. 90-94 arası solistliğini yaptığı Daisy Chainsaw bu sıkıntıyı biraz çekmişti. Eğer bir grup kuruyor ve mikrofona Katie Jane'i koyuyorsanız başınıza gelecek her şeye hazırlıklı olmalısınız. Öte yandan özenle yazdığınız şarkılarınıza en ufak bir leke sürmeyecek harika bir sese de sahip oluyorsunuz. Başkasının grubunda şarkı söyleyemeyeceği âşikâr olan Katie, kendi grubunu Daisy Chainsaw'da da gitar çalan Crispin Gray ile kuruyor. Başlangıçta davulda Billy Freedom yer alırken, kendisi 2002 yılında yerini 83-86 yılları arasında efsane The Clash'te çalmış olan Pete Howard'a bırakıyor. Ama en büyük sıkıntı bas mevkiinde. Orson Wajih ile çıktıkları yolda İkinci albüm Drink Me'den sonra ayrılan Wajih'in yerine Katie'nin bacısı Melanie Garside gelse de, The Butcher and The Butterfly'ın ardından o da kendi kanatlarıyla uçmak üzere gruptan ayrılıyor. Paul Jackson ve Nomi Leonard diye iki basçı eleman daha bu değirmene giriyor ama şu an kim çalıyor, niye ayrılmışlar, şimdi ne yapıyorlar hiç bilmiyorum, merak da etmiyorum. Zaten Katie'nin şarkı söylediği bir grupta başkasının âkıbetini merak etmek de bir tuhaf.


Arada özellikle boşluk bırakılmadan yazılmazı gereken QueenAdreena'nın beş kadar albümü var. Hepsini test ettim. Ama 2005'e ait The Butcher and The Butterfly, test edilmekten çok daha fazlasını hak eden, kayıtsız kalınmayacak bir rock olayı. Bu albümlerin hepsini dinlemiş olanların favori QueenAdreena albümleri de farklı farklı oluyor. Hepsi benim için iyiydi diyemem. Branşı olduğu üzere alternative rock mahallesinin balta girmemiş arka sokaklarından ses veriyor Katie ve arkadaşları. Alternative kelimesinin de yeri gelip alternatif kaldığı bir acayip durum var ortada bana göre. Pek de faturaları ödetmeyecek türden kabul görür bir rock değil yaptıkları. Fakat mesele hem duruş, hem de müzik olarak cool olmak ise köküne kadar cool bir grup. Popüler anlamda rock dinleyen kitleyi öyle hemen kucaklayıp içine alacak türden bir müzik olmadığı açık. Hele alternative rock denince aklına ilk Goo Goo Dolls veya Şebnem Ferah gelenler için uygun olup olmadığı konusunda ciddi şüphelerim var. Bu uygunsuzluğu, her zaman sözde birşeylere alternatif rock vıdı vıdılarına tercih ederim o ayrı.

The Butcher and The Butterfly en iyi QueenAdreena albümüdür demiyorum. Haddim değil. Benim herşeyiyle anlayıp dinlediğim, bundan müthiş zevk aldığım, özünden bal yapmasam da, bal tadı aldığım tek albümleridir. Basına yansıdığı gibi rock müziğe yansımayan birşeyler de var QueenAdreena'da... Müzikte olduğu gibi şimdi de sinemada aynı arabesk damara çalışan duygu sömürücüsü arabesk uyuzlarından, sürmeyi fazla kaçırmakla kendini rockçı sanan süslülerden, yapmaya çalışıp da oraya buraya sıvadığı müziğin kökenlerinden bihaber şekilde caz ve blues sanatçılarına salya saçan gerzek rapçilerden geçilmeyen müzik anlayışlarının hüküm sürdüğü bir coğrafyada dinliyoruz onları. İyi ile kötüyü ayırmanın bu kadar kolay olduğu bir coğrafya çok azdır. Belki de The Butcher and The Butterfly'ı daha ilk dinlemede seven biri beni anlamış demektir. 

Karamsar bir enerji doluluğunu, hassas bir punk ruhuyla, bu doluluğun iki katı şahane bir vokalle anlamlandıran Katie Jane, karizma namına elinde avucunda ne varsa bu albüme vermiş adeta. Başta Ascending Stars, Pull Me Under, Suck, Princess Carwash olmak üzere bu beste/vokal bütünlüğünü sağlamış tüm şarkılarda o asil çiğliği görmek mümkün. Hatta Birdnest Hair, Childproof, Cold Light Of Day gibi kişisel karamsarlıkları akustik kişisellikle ifadeleyen yumuşacık şarkılarda, o çiğliği bu kez boyut değiştirmiş şekilde görmek mümkün. Tamam belki The Butcher and The Butterfly benim için QueenAdreena'nın en iyi albümüdür. Ama acele etme, belki de en iyisini henüz yapmamışlardır!

1. Suck
2. Medicine Jar
3. Ascending Stars
4. Join the Dots
5. Pull Me Under
6. Racing Towards the Sun
7. Wolverines
8. Birdnest Hair
9. Princess Carwash
10. In Red
11. F.M. Doll
12. Black Spring Rising
13. Childproof
14. Princess Carwash (Slight Reply)
15. Cold Light of Day
16. The Butcher and The Butterfly

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder